19 Mayıs Öncesi
Padişah Vahdettin’in ve yandaşlarının gerçek yüzünü, görmek istiyorsanız, 1966 Yılında yayınlanan; “İngiliz devleti gizli belgeleri” içinde Osmanlı ile ilgili olanları, hele bir okuyun…
Tarih 21 Nisan 1919, günlerden Pazartesi… İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe; Osmanlı hükümetine Karadeniz’deki çetelerle ilgili bir nota verdi.
Bu Nota, Mustafa Kemal’in ordu müfettişliği görevi ve yetkisiyle ve İngiliz Komiserliğinden vize almış olarak, Samsun’a gitmesini sağlamıştır!
Tarih 29 Nisan 1919, günlerden Salı… Harbiye Bakanı Şakir Paşa, Mustafa Kemal’i resmen bakanlığa çağırdı ve ona “9. Ordu birlikleri müfettişliğine” atandığını bildirdi!
Tesadüfler de insan yaşamın da çok önemlidir! Hani, Mustafa Kemal’in yaverinden söz etmiştim, Cevat Abbas’tan! Onun eşi Memduha Hanım, Savaş Bakanı Şakir Bey’in akrabasıdır!
Gelin gelişmeleri Cevat Abbas ağzından dinleyelim:
“Bu kişiye (Dr. Ahmet Raşit) Mustafa Kemal’in askerlikle ilgili üstün zeka ve yeteneklerini Şakir Paşa’ya tanıtmak istiyordum. …Harbiye Bakanı Mareşal Şakir…(bacanağı) merhum Ahmet Raşit’in evinde yatıp kalkardı. Bir gün doktorun (Ahmet Raşit) aracılığıyla uzun görüştüğüm Şakir Paşa’ya; “O, yalnız bir askerdir. Verilen emri yapar. Hele, Vahdettin hazretlerine pek bağlıdır. Padişahımızın, Almanya gezileri sırasında kumandanım Mustafa Kemal’i İstanbul’un ikinci fatihi takdiratıyla (değerlendirmesi ile) ödüllendirmişlerdi. “Büyük savaşın dört yılı içinde İttihat ve Terakki takımıyla uğraştı durdu… Politikadan nefret eder. Kendisinin ordu müfettişliklerinden birine atanması zatı şahaneye önerilemez mi? Bir deneseniz, memleket ve ordu için kıymetli bir kumandan kazanmış olacaksınız,” cümlesiyle özetleyerek Atatürk’ü anlatmış, emniyet ve güven yaratmaya çalışmıştım.”
Mustafa Kemal de bu gelişen ilişkileri şöyle yorumluyor:
“İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey, bir iki defa Şişli’deki evimde beni ziyaret etti. Bu ziyaretinden memnun kaldığını arkadaşlarına söylemiş.
Bir defa da Bahriye nazırı ile gelerek çeşitli konular üzerinde benimle konuştular. Artık adeta ahbap olmuş gibi idik.”
Verilen Nota da, “Bölgede asker toplandığı, Türk çetelerin Rum halka zarar verdiği belirtiliyor, önlem alınsın, bölgeye bir general gönderilsin yoksa, o bölgeye biz asker çıkaracağız” deniliyordu.
22 Nisan 1919’da yanında bir grup subay ve on kadar İngiliz askeriyle Yarbay Rawlinson, ateşkes koşullarını denetlemek amacıyla Erzurum’a geldi; yaptığı incelemeler sonunda toplanan silahların teslimini istedi. Sonuç alamadı!
Bu siyasal gelişmeler yaşanırken, 27 Nisan 1919’da bir Yunan savaş gemisi Trabzon’a yerleşmek için Rusya’dan 500 Rum göçmenini getirmişti. Bu sırada, görevli bir Yunan askeri, kıyıda öldürüldü.
Bu olaylar da işi hızlandırdı!
Bir hafta içinde, Mustafa Kemal’in bölgeye gönderilmesi noktasında, Bakanlar Kurulunda uzlaşma sağlandı!
29 Nisan 1919 Salı, Harbiye Bakanı Şakir Paşa, Mustafa Kemal’i Bakanlığa çağırdı ve “9. Ordu birlikleri müfettişliğine” atandığını bildirdi!
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkıp, Anadolu içlerinde yapacağı görevlerle ilgili olarak düzenlenen kararnamede, bu görevin “Yalnız askeri nitelikli olmayıp, kapsadığı bölgede aynı zamanda idari olduğu” vurgulanmıştı.
Bu kararnamede, müfettişlik görevi üç temel alanda belirtilmiştir: Bu üç görev alanı, 21 Nisan 1919 tarihli İngiliz notasında belirtilen şikayetleri karşılamak amacıyla oluşturulmuştur.
Mustafa Kemal, bu talimatnameye:
“Samsun’dan başlayarak, tüm Doğu illerinde bulunan kuvvetlerin komutanı olmasını, İllerin valilerine de doğrudan doğruya emir vermek; ayrıca, bu bölge ile sınırdaş olan illerdeki askeri ve idari makamlara yazı ile bildirimde bulunmak yetkisini de ekletmiştir!
Bu ek nasıl oldu?
Genel Kurmay ikinci başkanı Kazım İnanç Paşa dır! İkisi de 1881 doğumlu, Atatürk Selanik, Kazım Paşa Diyarbakır!
Aynı tarihlerde askeri okullarda okudular. Kazım Bey ayrıca Almanya’ya gönderildi ve orada eğitim gördü.
Çanakkale Savaşları’nda, 19 Tümen komutanlığına atanan (Ocak 1915) Yarbay Mustafa Kemal, 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’e bağlıydı, bu ordunun kurmay başkanı da Yarbay Kazım Bey’di.
Çanakkale savaşları sırasında; Mustafa Kemal önce Arıburnu grup komutanlığına, başarıları nedeniyle daha sonra Anafartalar grup komutanlığına getirildi. Bu savaşlar sırasında en yakın temasta bulunduğu kişi Ordu Komutanlığı Kurmay Başkanı Albay Kazım Bey’di.
Mustafa Kemal, Suriye’de Yıldırım Orduları grubu içinde 7. Ordu komutanlığına atanınca (Ağustos 1918), Yıldırım Orduları grubu komutanı yine Alman General Liman von Sanders’ti, ordunun Kurmay Başkanı Kazım İnanç Paşa’ydı.
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki üstün komutanlık yetenek ve kahramanlıkları, Suriye cephesinde çökmüş bir orduyu kurtarışı ve ordu komutanının emirlerini dinlemeyerek bu ordudan arta kalan birlikleri Anadolu içlerine doğru göndermesi…Kurmay başkanı olarak görevi gereği bütün bunları en iyi izleyen ve bilen Kazım İnanç Paşa’ydı.
Tüm bu nedenlerle Mustafa Kemal’e içten sevgi ve saygı duyuyordu. Aralarında ateşle, ihanetin kol kola gezdiği savaş cephelerinde oluşan mert ve sağlam bir asker arkadaşlığı, sarsılmaz bir dostluk vardı.
İşte, bu nedenle Mustafa Kemal, Genelkurmay İkinci Başkanı Kazım Paşa’nın odasında kapıların kapatılmasını istedi! Atatürk anılarında, çok yalın bir cümle ile şöyle diyor: “Kazım Paşa ile açık konuşarak bütün düşüncelerimi anlattım.”
(5 Mayıs 1919) resmî gazetede Atama Kararnamesi yayımlandı. Resmî gazetede yayımlanan kararname, o zamanki deyimle “İrade-i seniye” (Padişah buyruğu) şöyleydi:
“Dağıtılan Yıldırım Orduları Grubu Komutanı, Mirliva (Tüm general) Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu müfettişliğine atanmıştır.
Bu Padişah buyruğunun yürütülmesiyle Harbiye bakanı görevlidir.”
6 Mayıs 1919 Salı… Bakanlar kurulunca onaylanan atama kararnamesi ve yetkileri belirleyen yönetmelik Mustafa Kemal’e resmî bir yazı ile bildirildi. Ayrıca, görev yerine gitmek için acele etmesi istendi.
7 Mayıs 1919 Çarşamba Mustafa Kemal’in atama kararı ve yetkileri, görev bölgesinde bulunan 3, 13 ve 15. kolordulara, Savaş Bakanlığı tarafından resmen bildirildi.
Bu görev yazısı, bir gün sonra da bütün Anadolu’ya gönderildi.
Mustafa Kemal, Savaş Bakanlığı’na bir yazı yazarak 9. Ordu karargahını oluşturan görevlilerin 3 aylık ödeneklerinin peşin olarak ve İstanbul’da ödenmesini istedi.
10-11 Mayıs 1919 Cumartesi ve Pazar… Mustafa Kemal yoğun olarak hazırlıklarını yapmaktaydı. Kurmay başkanlığına atanan Albay Kazım Dirik her gün Şişli’deki eve gelmekte, yazışmaları yürütmekteydi. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçmeden önce, Anadolu’daki görevlilerden kimi bilgilerin toplanmasını ve hazırlık yapılmasını istedi.
14 Mayıs 1919 Çarşamba Mustafa Kemal’in karargah kurulu, görev yerine deniz yoluyla, Karadeniz’den gidecekti. Ancak, Karadeniz fiilen İngiliz donanmasının denetimi altındaydı. Boğaz’dan çıkışlar ancak İngiliz yetkili ve görevlilerinin verecekleri vize ile gerçekleşiyordu.
Kesinleşen karargah listesi 14 Mayıs’taki toplantıda Harbiye Bakanlığı’na resmen sunuldu ve bu kişiler için Bakanlık kanalıyla İngilizlerden vize alınması istendi. Bu vize istek yazısı müfettişliğin kurmay başkanı Albay Kazım Bey tarafından mühürlenip imzalandı. Listenin başında da, 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’in ismi vardı.
Vize işlemleri sürerken, 9. Ordu Müfettişliği karargahı da çalışmalarını sürdürüyordu. Mustafa Kemal Samsun’da bulunan 3. Kolordu Komutanlığı’na şifreli bir telgraf çekerek:
“16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra Bandırma vapuruyla Samsun’a hareket edeceğini ve beraberinde “23 subay bulunduğunu, karargah için geçici olarak bir yer sağlanmasını” istedi.
15 Mayıs Perşembe günü Mustafa Kemal sabah ilk iş olarak doğru Genelkurmay’a gitti.
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, İzmir’de olası bir Yunan işgaline karşı silahlı direnme emri verdiği için görevden alınmış, 1. Ordu Birlikleri müfettişliğine atanmış, Genelkurmay başkanlığına da Cevat Çobanlı Paşa getirilmişti. Devir teslim işlemi yapılıyordu.
Gene o gün, Mustafa Kemal’in karargah listesi İstanbul’da İngiliz irtibat bürosu subayı Binbaşı Milligan tarafından onaylandı; listede 23 subay, 25 er ve erbaş ve ilave olarak eğerli altı at görülüyordu!
Gene, o günün akşamüzeri, Yıldız Sarayı’na gitti ve padişahla görüştü. Bunu, Mustafa Kemal’in anlatımından izleyelim:
“Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var.
Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş!
Manzarayı görmek için başımızı sağa sola çevirmek kafi (yeterli) idi. Vahdettin hiç unutamayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti), tarihe geçmiştir. Bunları unutun, dedi; asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa; devleti kurtarabilirsin!”
Mustafa Kemal Vahdettin’in bu sözleri karşısında bir an tereddüt geçirdi. Anılarında şöyle diyor:
Şaşırdım kaldım Bu son sözlerinden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki yabancı hükümetin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı?
Fakat, böyle bir tahmin ile başka bahislere girişmeyi tehlikeli saydım. Kendisine basit cevaplar verdim:
– Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim (şahsıma gösterdiğiniz güvene teşekkürlerimi sunarım). Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.”
Mustafa Kemal bu yanıtları verirken kafasındaki “bilmeceyi de” çözmeye çalışıyordu, şöyle diyor:
“Kafamdaki muammayı da (bilmeceyi) halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini (eğilimlerini), sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim:
Vahdettin demek istiyor ki:
Hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir.
Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı, bu siyasete karşı gelen Türkleri de yola getirirsem, Vahdettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.”
Mustafa Kemal hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde hemen yanıt verdi:
“- Merak buyurmayın efendimiz, nokta-i nazar-ı şahanenizi (çok güzel görüş açınızı) anladım. İrade-i seniyeniz (pâdişah buyruğu) olursa…hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.”
16 Mayıs 1919 Cuma 16 Mayıs Cuma günü sabahın erken saatlerinde arkadaşı ve avukatı Saadettin Ferit Talay, Şişli’deki eve gelerek Mustafa Kemal’i uyandırdı; duyduğu önemli bir haberi Mustafa Kemal’e ulaştırdı. Haber şuydu:
“Mustafa Kemal’i götüren gemi Karadeniz’e çıkınca, bir İngiliz muhribi tarafından batırılacaktı.”
Bu haberi kendisine Merkez Bankası Müdürlerinden Berç Keresteciyan ulaştırmıştı.
Mustafa Kemal’in vapura geçmeden önce Cuma selamlığına giderek, son olarak padişahı selamladığı belli kaynaklarda belirtilmektedir.
Daha sonra Galata rıhtımına gitti, oradan da sandalla vapura geçtiler. Saat öğleden sonra 4 sularıdır. Kaptana yola çıkmak için emir verildi. Kız Kulesi açıklarına geçildi. Daha sonra vapur durdurularak muayene ve denetlemeye alındı. Birkaç İngiliz subayı denetleme yapacaklardı.
Bu sıkıntılı durumu Mustafa Kemal’in yaveri Muzaffer Kılıç şöyle anlatıyor:
“Bandırma vapuru Kız kulesi açıklarını geçmişti. Kavaklar hizasına geldiğinde vapur durduruldu. Bir motor tekneyle yanaşan İtilaf devletleri subayları, güverteye çıktılar. Bizler, ne oluyor; bunlar ne istiyorlar, sorusuna cevap arar ve bakınırken Mustafa Kemal kaptana sordu:
-Bu adamlar ne için gelmişler?
-Efendim, silâh, cephane arıyorlarmış…
-Görevinizi yapınız, sonuçtan beni haberdar edin.
Sonra bize döndü. Dolmabahçe önlerinde demirli bulanan yabancı zırhlıları göstererek dedi ki: -Bu sersem adamlar işte böyle…Yalnız demire, çeliğe ve silâh gücüne dayanırlar.
Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir Ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silâh ve cephane değil, ülkü, inanç dolu kafa götürüyoruz…”
Bandırma vapuru, kıyıları izleyerek Sinop’a ulaştı, Mustafa Kemal hemen karaya çıkıp Sinop’tan karayoluyla Samsun’a gitmek istedi, ancak yolun çok zorlu olduğunu öğrendi; yola devam edildi ve 19 Mayıs 1919 sabahı saat 7’de Samsun limanına varıldı.
ABD Büyükelçisi General Sherill kitabında, Anadolu’ya gidiş üzerinde durur ve Atatürk’ün Samsun’a gönderilişinde sarayın üç büyük hata yaptığını belirtir.
Bu hatalar özetle şöyle:
1. Sürgüne göndermekte oldukları kişinin değer ve önemini gereği gibi takdir edememeleri;
2. Samsun’da bir Rum Pontus devletinin kurulması için hazırlanan plana, Mustafa Kemal’in karşı çıkmayacağını sanmaları;
3. Türk Ulusunun yüzyıllardan beri batı’ya doğru gidişlerini ve bu Ulusun görkemli geçmişini unutmaları.” Devam eder:
“Talih, bir taraftan Yunanlıları İzmir’e çıkarırken, öbür taraftan, onlara karşı koyacak Mustafa Kemal’i Samsun’a getiriyordu. Bu dramda, Yunanlıları İzmir’e gönderen L. George ve Mustafa Kemal’i Anadolu’ya atayan Vahdettin adında iki kukla, talihin aleti olmuşlardır!”
Anadolu’ya geçeli henüz 18 gün olmuştu, 6 Haziran 1919 Cuma günü, müttefiklerin Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne, Osmanlı Hükümetine bir yazı göndererek; “Mustafa Kemal ve yanındaki kişileri derhal İstanbul’a geriye çağırmanızı talep ederim,” dedi.
Bu yazıda, Mustafa Kemal’in yurt içinde dolaşmasının kamuoyunda tedirginlik yarattığı belirtiliyor ve “Askeri açıdan onların çalışmaları için bir gereksinme göremiyorum” deniliyordu.
General Milne’nin, Mustafa Kemal’in acilen İstanbul’a dönmesini istemesinden bir gün sonra (7 Haziran 1919) Samsun yoluyla İstanbul’a gönderilmekte olan 10.000 tüfek sürgü kolu ile 12 top kamasına Mustafa Kemal el koydu. Havza’daki silâh deposundaki silahları da halka dağıttı ve evlere taşıttı. (Bir bilği; İttıhaı-i Terekki Hükümeti zamanında Enver Paşa her şehir de silahlar depolatmıştı)
İngilizlerin bu resmî yazışma ve baskıları sonucu, Savaş Bakanı Şevket Turgut Paşa, Mustafa Kemal’e bir telgraf çekti, Samsun’da bulunan askeri istimbotla acele İstanbul’a “teşrif etmesini” (şereflendirmesini) istedi.
Mustafa Kemal, kendisinin ısrarla çağırılışının sebebini şifreli telgrafla Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı’ya sordu.
Cevat Paşa da, İstanbul’da anlaştıkları çerçevede, doğrusunu yazdı ve “11 Haziran 1919 günü geriye çağrılışının hükümetçe değil, İngilizler tarafından istendiğini” yine şifreli telgrafla Mustafa Kemal’e bildirdi.
Padişah tarafından görevden alınmasına karşı Kemal Mustafa aynı gece 22.50’de Ulusa ve Orduya aşağıdaki bildiriyi yayınladı;
“…Ulusal mücadele uğrunda, Ulusla birlikte serbestçe çalışmaya resmî ve askerlik sanım artık engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için ulusla birlikte sonuna dek çalışmaya, mukaddesatın adına söz verdiğimden, pek tutkunu bulunduğum ulu askerlik görevimden bugün istifa ettim. Bundan sonra kutsal millî gayemiz için her türlü özveriyle çalışmak üzere, ulusun bağrında bir savaşçı er gibi bulunmakta olduğumu arz ve ilan ederim.”
İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i Divan-ı Harp de, yokluğunda yargıladı ve onun hakkında idam kararı verdi. Padişah Vahdettin de bu kararı 24 Mayıs 1920’de onayladı.
Körler, Sağırlar Gördünüz mü, Duydunuz mu, fark ettiniz mi İstanbul’un ESARETİNİ!