2000 ve ötesi…
Hayat 90’lı yılların sonlarına kadar çok güzeldi.
2000 ve ötesinde her anlamda bozuldu her şey.
İster kabul et, ister etme.
Ne müzik kaldı, ne sanat, ne bi’şey…
İnternet ve teknoloji her şeyi mahvetti.
Simülasyonda iniş takımı açmayı öğrenenin pilot,
5000 şarkı biriktirenin Dj,
Üç program kullananın besteci,
Dört ders alanın yelkenci,
İki apartman yapanın müteahhit,
Parası olup araba, motor, tekne alanın sürücü, kaptan,
İyi ritm tutanın perküsyoncu…
Altı meze yapanın restorancı,
Format atmayı bilenin bilgisayarcı,
Biraz ekonomi programı takip edenin borsacı,
Ağzı laf yapanın politikacı,
İki satır yazanın şair,
Anlamsız satırları ardarda ekleyenlerin de kendilerini yazar zannetmesiyle…
İddiasız ve sadece hobi olması gereken şeylerin çok ciddiye alınması ve teknolojinin de yardım etmesi ile bozuldu her şey…
Bu bozulma öyle ya da böyle olacaktı.
RTE ya da Trump olmasaydı, ETR ya da Zrump olacaktı.
Ve aslında bu gerzek dünyanın bugünkü halinde olmasının nedeni onlar değil, sürekli salakça yorumlar yapan, yazan, eleştiren, kendisini çok üstün ve akıllı zanneden ve her şeyin üzerinde gören bizlerdik.
Sanaldık oysa.
Simülasyonduk.
Taklit pilot, taklit ressam, taklit müzisyen, taklit insandık.
Ve herşeyi kolay zannediyorduk.
Ama değildi.
Ve aslında düşündüğümüz kadar iyi olmadığımızı biri bize söylediğinde, eğer ona kızabiliyorsak şanslıydık.
Aynada öğrenmek daha acıydı çünkü.