30 Ağustos
30 Ağustos’a nasıl gelindi?
Kısaca, onu bize hazırlayan “Sakarya Zaferine” bakalım!
“Sakarya” bir “Subay Savaşı”! Er kaybı % 35-40, subay kaybı %70-80! Yunan zayiatı 46.000 kişi, Türk zayiatı 26.000 kişi! Sakarya Nehrinin kandan kırmızıu aktığı söylenir! 22 gün, 22 gece sürer! 23 Ağustos 1921-13 Eylül 1921!
Bu savaşta, “Yunan” durdurulmuşsa da, top yekun seferberlik varımızı, yoğumuzu tüketmiştir! Bu sebeple, “Yunan Ordusu” geri çekilirken peşinden gidilememiştir! Bu dahi, Mecliste eleştirilmiştir!
Oysa, Yunan’ın top sesleri Ankara’dan duyulurken, “Meclistekiler, Mustafa Kemal’e “Başkansın, ordunun başına geçmek görevin” demişlerdi!
“Meclis Yetkisi İsterim” deyince de, “Diktatörlüğünü ilan eder mi” diye korkanlara, Mustafa Kemal’in kendisi, “3 ayda bir oylayın, gerek görürseniz yetkiyi uzatırsınız” demiştir!
İşte, yetki verilince Mustafa Kemal “Tekâlifi Milliye” (Ulusal Yükümlülük) yasaları denen 10 tane kanun çıkarır!
Mustafa Kemal’in kaleme aldığı ilk yasa şudur:
“Nüfusu 10.000 ve üstü olan yerleşim birimlerindeki her hane birer kat iç çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Tekâlifi Milliye Komisyonu’na (Ulusal Vergi Kurulu) verecektir”.
Sakarya Zaferi o kadar acı ki, “Sakarya’daki Mehmetçiğin ayağında çarığı bile kalmamıştır”!
İşte, bu Mehmetçiği, bu Halkı; Mustafa Kemal ve arkadaşları, tam bir yıl 30 Ağustos Zaferi için seferber ettiler, hazırladılar!
Allah var, Sovyet, Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kısaca Soyet Rusya 16 Mart 1921 yılında Moskova Antlaşmasını imzaladı!
Kars, Ardahan bize bırakıldı! Doğu sınırımız bu günkü şekliyle kesinlik kazandı! Böylece, askerlerimizi Batı’ya kaydırabildik!
Sovyetler Birliği silah da, para da verdi!
39.000 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 63 milyon fişek, 147.000 top mermisi, 2 avcı botu, 4.000 el bombası, 1.500 kılıç, 20.000 gaz maskesi ve 125.000 TL değerinde altın yardımı yapılmıştır.
Elbette yardımlar bununla sınırlı değildi 1921 yılında da Nisan, Mayıs ve Kasım aylarında üç parti şeklinde toplamda 6.500.000 altın ruble yardımı yapılmıştır. Sovyetlerin bu süre zarfında verdiği altın ruble yardımı toplamda 17.500.000 rubleyi bulmuştur.
İki Sovyet generali, bu yardımların bize verilmesinde etkin rol oynamıştır, General Frunze, General Voroşilov!
Bunlara teşekkür babın da, Taksim Meydanındaki Anıt’da, iki Sovyet generali Frunze ve Voroşilov’un büstleri de vardır! M. Kemal’in hemen ardındaki iki general bahsettiğimiz Sovyet generalleridir. Hatta, İzmir’de bu günkü Plevne Bulvarına ilk; Voroşilov Bulvarı adı verilmiştir!
Tabii, yardım edenler Sovyetler Birliği ile sınırlı değildir!
Hindistan Müslümanlarından 800.000.- Altın gelmiştir!
Fransa, T.B.M.M. hükümetiyle 20 Ekim 1920’de yapılan Ankara Antlaşması ile Anadolu’dan çekilirken, çok sayıda savaş araç-gerecini Yunanistan’la savaşan Türkiye’ye terk etmiştir!
25 Ağustos’a gelinmiştir!!!
Mustafa Kemal, Meclis 2. Başkanını arar:
“Rauf Bey, derhal Meclis’i toplantıya çağırınız ve bildiriniz. Ordularımız yarın sabah 05.30’dan itibaren taarruza kalkıyor. Allah yardımcımız olsun, ordularımızı muzaffer kılsın!..”
Artık, bütün telsiz ve telefon hatları kapatılmıştır! Artık, hesap günüdür!
Topçu atışıyla başlar taarruz !
Fahrettin Altay Paşa’nın 5000 kişilik Süvari Kolordusu (5. Kolordu) Ahır Dağı’nı dolaşıp, çevirme hareketini başarıyla gerçekleştirirken, geri kalan 192.000 kişilik ordunun tamamı piyadedir, yani koşar.
Elinde süngü, sırtında 17 kilo yük, vuruşa vuruşa koşar. Ölümün üstüne gözünü kırpmadan koşar. Afyon -İzmir arası kuş uçuşu 400 km.dir. Karada ki ve muharebe sahasında ki engeller dikkate alınırsa 560 km.! Ordu bu mesafeyi 10 günde koşar.
Elbette koşar, çünkü bilir ki, Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal de en ön saflarda ve ateş hattının içindedir. Ordu’yu Dumlupınar’da Zafer Tepe’den yönetmektedir.
Çiğiltepe hala alınamamıştır!
Mustafa Kemal, 57. Tümen Komutanı Yb. Reşat’ı arar:
– Reşat Bey, henüz hedefinize ulaşamadınız. Bu durum harekâtı yavaşlatıyor ve riske sokuyor.
– Yarım saat sonra hedefimize ulaşmış olacağız Paşam.
Aradan yarım saat geçmiş ama Çiğiltepe düşmemiştir. Son derece sarp olan bu tepeyi bir Yunan Makineli tüfek birliği savunmaktadır.
Paşa yeniden telefondadır. Karşısına Tümen Komutanının Emir Subayı çıkar:
– Paşam, Tümen Komutanım az önce intihar etti. Size bir not bıraktı. Okuyorum.
Notta yazılan kısacık bir cümledir: ” Yarım saat dedim, size söz verdim. Sözümde duramadım. Yyaşayamam.”
Oysa, çok kısa bir süre sonra tepe düşecektir. Yarbay Reşat Bey’in rütbesi Albaylığa yükseltilecek ve ilerde de bu şehit düştüğü tepenin adı, soyadı olarak kendisine verilecektir.
O insanların ereği, Misak-i Milli sınırları içinde yaşayan insanlarda ulus bilinci yaratarak, Onları, Yeni Türk Cumhuriyeti’nin sınırları içinde egemen kılmak idi. Bunu da başardılar, kökümüz nereden gelirse gelsin, Türk Milletinden biri olduğumuza, onlarla inandık…
Türk Milleti zekidir… Türk Milleti çalışkandır… Türk gençliğinin elinde tuttuğu meşale müspet ilimdir…
Bunları söyleye, söyleye;
• Bizi Türk kimliği içinde bütünleştirdiler, birleştirdiler…
• Doğmalardan arınmış akla onlarla ulaştık…
• İnsanın ve insan haklarının önemini onların inşa ettiği Üniversitelerde öğrendik…
• Aydın kafanın, “Evrende hiçbir şeyin ve varılan sonuçları mutlak ve değişmez olmadığını bilecek, hiçbir sonuca asla iman etmeyecek, her sonuç belki değişebilir diye düşünüp tekrar deneyecek kadar özgür ve engin düşünebilen bireylere varmak olduğunu” onlardan öğrendik.
• Düşünebilmenin enginliğinin ve evrimin sonsuzluğunun farkına Laik Eğitimle vardık..
Eğer, bu gün Ayvalık Yalısı, Çeşme Yalısı, Urla Yalısı, Bodrum Yalısı ve İstanbul Boğazı’nda kalamarı, karidesi meze yapıp, rakımızı içebiliyorsak, bunu Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına ve Cumhuriyeti kuranlara borçluyuz!.
Kurtuluş Savaşı’ndan yenik çıksaydık, biz Türk’ler, balığı Tuz Gölü’nde görürdük!..
“Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı.
Ben babamı, sen ustanı unutma!..”
Aşık Veysel
Onları!.. O günleri unutmayın!.. Hepsinin mekanı cennet olsun!..
İşte, ER’inden SUBAY’ına “Mustafa Kemal’in Askerleri“ böylesine cesur, böylesine kahramandırlar! Mustafa Kemal’in hedefine dün de, bugün de, yarın da ölümüne bağlıdırlar!!!
“O bağlılık bize, bu coğrafyayı Vatan kıldı. Üzerinde, onurla, gururla, başımız dik yaşayalım” diye”!!! “Didişelim” diye değil… Bunun kıymetini bilelim.
Zafer Bayramı hepimizin! Hepimize Kutlu Olsun!