felsefe taşı

Asklepios

Asklepios
Temmuz 21
15:48 2014

Tıp, oldum olası şanssız bir alandır. Hasta iyileşirse Allah’tan, düzelmez veya kötüleşirse Hekimdendir…

Sağlıkla uğraşanların şanssızlığı taa Mitolojideki Tıp Tanrısı Asklepios ‘tan gelir. Zavallı Asklepios’un, Baş Tanrı Zeus’un oğlu olan yakışıklı Apollon’un oğlu olduğu sanılıyor. Sanılıyor, çünkü Apollon “başı dışarıda” olup, eve pek uğramazmış. Karısı gebe kalıp karnı büyümeye başlayınca evi iyice ihmal etmiş. Kadın da gözüne kestirdiği birisiyle kaçmış. Hem de karnı burnundayken. Apollon buna çok kızar, onu yakalatır ve ateşe atar. Tam yanarken aklına (kendinden sandığı!) çocuk gelir. Kadını ateşten çıkarır ve ilk mitolojik(!) sezaryen ile çocuğu kurtarır. İşte kurtarılan bebek, Asklepios’tur. Çocuk, otlarla hastalıkları iyileştiren Kherion’ un yanında yetişir ve insanları ölümden kurtarmaya başlar. Başlar ama işi insanların Kherion ölmelerini sağlamak olan Ölüm Tanrısı Hades’in bu işe canı çok sıkılır. Derhal Zeus’a gider ve: “Sevgili Baş Tanrıcığım Zeus” der “Bu senin torunun Asklepios var ya, işte o, senin ölüm emri verdiğin ve benim de öldürmeye çalıştığım insanları yaşatıyor. Sana karşı geliyor” Tabii Zeus sinirlenir ve o ünlü yıldırımını göndererek bizim tıp tanrısı, garibim Asklepios’u öldürür.

Yukarıda da yazma şeklimden anlaşılacağı üzere, Yunan Mitolojisini pek takdir etmem! Neden mi? Sebebi gayet basit: Yunan Mitolojisinde olaylar magazin dergilerindeki olayları hiç aratmaz! Yukarıdakiler vakur, erdemli tanrılar değildirler, biz insanların tüm hatalarına sahiptirler ve özellikle bir birlerini aldatmak ve birbirlerinden hınç almak üzere yaratılmışlardır. Yani iyi, ahlak içeren mitler yerine Yunan mitolojisinde hep entrikaları görürüz.

Lakin yine de Asklepios, tıp tanrısıdır, biz hekimlerin tanrısıdır; bu nedenle olayları Yunan Tragedyası havasında biraz daha genişleterek irdeleyelim.

Birinci perde: Apollon ve Kherion
(Asklepios, Apollon’ un oğludur.)

Apollon’u hepiniz tanırsınız: Zeus ve Leto’nun oğlu, Artemis’in ikiz kardeşidir. Ayrıca adı değişmeden, Roma mitolojisine geçen tek tanrıdır. Asla yalan söylemez; ışığın ve gerçeğin tanrısıdır. Güneş ve güzel sanatlar tanrısı; dolayısıyla bilgeliğin, kuvvetin ve güzelliğin temsilcisi… Ve elbette ki ölümsüz; üstelik de tedavi sanatının sırlarına sahip.

Apollon bencil bir tanrı değil; sahip olduğu sırları paylaşmaya razı; ne var ki talebesini seçmeyi bilmiyor; tutuyor tanrı Kronos’un oğlu Kherion’u tedavi sanatının sırlarını öğretir.

Kherion, yarı insan yarı at biçiminde, bayağılaşmış insanın mükemmel bir temsilcisi ve bu sırları almaya hiç de layık değildir; layık değil, çünkü inisiye olan birinin belirli bir olgunluğa erişmiş olması gerekir. Halbuki Kherion’ un bu öğretileri anlaması mümkün değil. Nitekim anlamıyor da; ruh sağlığı ile beden sağlığının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini görmüyor bir türlü; bedensel tedavinin başarıya ulaşması için gereken ruh sağlığını hiç önemsemiyor ve sonsuza kadar bedenin doktoru olarak kalıyor; ona yakışan sıfat hekimlik değil, teknisyenlik bence; tıbbi aletleri tamir eden bir ustadan farksız onun yaptığı iş.

Ama bu hatası yanına kar kalmıyor elbette: Kherion ruhun ihtiyaçlarını küçümsediği için ayağından iyileşemeyecek şekilde yaralıdır; nasıl ve niçin yaralanmıştır, bilmiyorum. Ama sonsuza kadar sakat kalacaktır. Ne büyük bir ceza, ne büyük bir acıdır bu: ölümsüz tanrı Kronos’un ölümsüz oğlu Chiron; tedavi sırlarına sahip; ne var ki kendini tedaviden aciz… Terzinin söküğünü dikememesi gibi bir şey..

Şimdi gelelim ikinci perdeye: Apollon ve Koronis
Apollon, Teselya Kralı Phlegias’ın kızı Koronis ile sevişip kızı gebe bırakıyor. Ama Koronis, uslu bir kız değil: hafifmeşrep bir hatun! Apollon’un çocuğunu karnında taşırken Arkadya’dan gelen bir yabancıyı da yatağına alır…

Apollon’un bembeyaz kuşu kuzgun, olayı görüp Apollon’a haber veriyor. Apollon bu kara habere öyle kızıyor ki, bembeyaz kargayı, simsiyah yapıyor anında.

Hadiseyi öğrenen Apollon, Koronis’in bir odun yığınının üstünde dipdiri yakılmasına karar verir. Koronis tam alevler içinde ölmekte iken, Apollon Koronis’ in karnını yararak, kendi kanından gelen çocuğunu(?) kurtarır: yani Roma İmparatoru Sezar’ ın doğumundan önce Yunan Mitolojisinde Sezeryan vardı…))

Üçüncü Perde: Asklepios ve Kherion
Bu şekilde dünyaya gelen Asklepios’u büyütmesi için Kheiron’a verir.
Kentaurların en meşhuru, en bilgini, en akıllısı olan Kherion, Kronos ile Philyra’nın oğlu idi. Yarı insan, yarı tanrı olduğu için ölümsüzdü,
Kherion, doğanın sırlarına ermiş bir varlık. Açık havada, güneşin altında, şifalı sulardan ve otlardan faydalanma yollarını iyi biliyor ve Asklepios’a öğretiyor, onu dünyanın ilk hekimi olarak yetiştiriyor..
Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin ve cerrahlığın tüm bilgilerini edinir. Daha öteye giderek, ölüleri bile diriltmeye çalışır. Bunun sırrını efsane şöyle açıklar: Tanrıça Athena, Gorgo canavarı öldüğü zaman bedeninden akan kanı toplamış ve Asklepios’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarda zehirli, sol tarafındaki damarlarda şifalı kan varmış. Asklepios bu şifalı kanla ölüleri diriltmeye başlamış.

Kronos’un diğer oğlu ve Ölüm Tanrısı olan Hades’in bu işe canı çok sıkılır. Haklıdır da: Cehennemlerin, karanlık alemlerin ve ölüler diyarının tanrısı olarak işine karışılmaktadır. Zeus’a gider ve: “Senin torun Asklepios var ya, senin ölüm emri verdiğin ve benim de öldürmeye çalıştığım insanları yaşatarak sana karşı geliyor”. Tanrı Zeus da, doğal düzeni bozan hekimi, üzerine bir yıldırım salarak öldürür.
Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü’ndeki Asklepios maddesinin sonunu yazarın kaleminden okuyalım:
“Anadolu, Asklepios efsanesine bir de katkıda bulunmuştur. İnsanları iyi ede ede ölüme meydan okuyan Asklepios’u Zeus yıldırımı ile yere serince, ünlü hekimin son deminde yazdığı bir reçete oradaki bir otun üzerine düşüvermiş. Yağmur yağmış, yazının özü böylece ota karışmış ve her derde deva sarımsak meydana gelmiş..”
Yani ölümsüzlüğün reçetesinden doğan bitkinin adı, sarımsak..
Asklepion’ un ölümü ile antik yunan tragedyamız sona eriyor..

Ama onun yetiştirdiği hekimler, onun sanatını sürdürüp, onun adına tapınaklar, yani hastaneler açmışlar.. Asklepion diye..
Antik Yunanda en önemli üç Asklepion var:
1. Bunların en ünlüsü Epidor’ da
2. Bir diğeri İstanköy (Kos) adasında
3. Bir başkası ise Batı Anadolu’ da Bergama’ da..
Asklepionları, Tıbbın amblemi olan bir asaya sarılmış 2 yılanlı sembolü ve Asklepios’ un kızı sağlık Tanrıçası Hygieia’ yı sonraki yazımıza bırakalım, yoksa uzun ve karışık bir yazı olacak; sizleri de yormayayım..
Kalın Sağlıcakla…

13.598 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Öylesine Bir YazıÖylesine Bir Yazı Hayatımın unutamadığım dönemleri vardır.Çok küçük şeylerden büyük keyif aldığım zamanlar.Hayattan çok bir beklentinin olmadığı senin de hayata karşı çok fazla taahhüdünün olmadığı […]
  • Ulan Camus, ne adamsın…!Ulan Camus, ne adamsın…! Bir kedimiz var adı kola. İki kardeşti bu zibidiler, diğerinin de adı fanta idi. Renkleri andırıyor diye verdik bu isimleri. Neyse... Fanta erkek olandı, kız peşinde gitti, gelmedi. […]
  • Doğa…mız!Doğa…mız! “Doğada sessiz, sakin, huzurlu bir denge var” der onlar. O huzurlu dengeyi, gırtlağını sırtlanın güçlü çenesine kaptırmış antilop anlatsa ya… Üzerine basılmış karınca ya da. Dünyaya […]
  • Benim Doğrum!Benim Doğrum! Doğru olan seçeneğin, diğer seçeneklerden bir farkı ya da üstünlüğü yok artık. Bankacılık sektörünün popüler ifadelerindendir: “Bankaya on bin lira borcun varsa sen düşün; on milyon lira […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler