Köylü-kentli farkı, İslam-Hıristiyan ayrışmasına dönüşünce…
Derken efendim, 7.6 şiddetinde bir depremin vurduğu Pakistan’da, kahırlardan kahırlara yuvarlanan milyonlarca insan, yıkılan kerpiç evler, silinip giden köyler… Japonya’da köylülük dönemi aşıldığı halde, Pakistan’da neden aşılamadı ki acaba?Japonya Budist, Pakistan Müslüman olduğu için mi?Bendeniz hiç sanmıyorum. 8. yüzyılda Endülüs Emevileri, İspanya’da Elhamra’yı yaratacak kadar kentliydiler…
Günümüzde 200 devlete bölünmüş olan dünya, politik tatavalar içinde oyalanadursun; başka bir açıdan bakıldığında “yer”yüzünde yaşayan 6.5 milyar insan 2’ye ayrılmakta:1- Kuşaktan kuşağa kentlileşmiş olanlar…2- Köylü olanlar ve köylülüğü aşmış “imajı”na sığınanlar…
Türkiye’mize gelince… Biz ne kadar kentlileşebildik, ne kadar köylü kaldık?Enine boyuna tartışılmasından; “Türk’e Türk propagandası yapıp durma” ötesinde, bilimsel ve ekonomik verilere dayanarak aydınlatılmasından hoşlanmadığımız konular bunlar…Nasıl ki “gelişmekte olmak”tan, “gelişmiş” olmaya neden bir türlü terfi edemediğimizin üstüne de, ne siyasal partiler ışık tutmayı sever, ne emekli diplomatlar, ne de emekli militerler…
Burjuvazi, yani kentlilik; siyasal sınırlar, değişik bayraklarla “ülke ve devletler”e bölünmüş görünse de; sınıfsal bir bütünlük gösterir.Sanat ve bilim dallarında yarattıkları bahçeleri ortaktır.İngilizler Beethoven’i dinlerken, Almanlar Shakespeare’i oynarlar; Fransızlar Rembrandt’ı sergilerken, Hollandalılar Balzac’ı okurlar…Hepsinin sofraları kadınlı ve şaraplıdır.
Böylesi bir sınıf bütünlüğü, bir kentlilik göstergesi midir; yoksa bir Hıristiyan kültürü göstergesi mi?Batı kentliliğinin sınıfsal ortak çizgisi, Hıristiyan kültürünün meyvesi olarak görüldüğünde; Avrupa’nın ortaçağdaki köylülüğüne de bakmak gerekir…O dönemlerde İtalya ile İngiltere’nin ortak yanı, sadece aristokratların arazisinde çalışan köylü kadınlarıyla saman arabalarıydı.Ne hanlarda müzik, ne bayilerde gazete, ne de plajlı tatil yöreleri vardı.Sadece aristokratların yaşamı, ortak bir tepsi içindeymiş gibiydi.
“Onlar-biz” ayrımı, yüzeyden bakıldığında “Hıristiyanlar-Müslümanlar” “Avrupalılar-Türkler” anlamına geliyormuş gibi görünse de; özünde “kentlilik-köylülük” olarak somutlaşmada… İstatistikler de zaten onu keskinleştiriyor.
III. Selim’den bu yana, “çağdaşlaşma” etiketi altında kentlileşmeye uğraşıyoruz… Aristokrasiye karşı burjuvaziyi yaratan ekonomik faktörlerin neler olduğunu hiç merak etmeden…Köylülük vaktiyle acaba kimlerin işine yaradı ve bugün artık kimlerin işine yaramamakta?Zannımızca genç militer dostların da, üstünde düşünmeleri gereken temel sorunlardır bunlar…
Köylülük, uzay çağında Avrupa burjuvazisinin işine yaramıyor. Modern teknolojiyle çok hızlı artan üretimlerin, yeterince emilmesine bir olanak sağlamıyor dünya köylülüğü…Günümüzün İslamı ise henüz aşabilmiş değil köylülüğü.Neden aşamamış acaba?Okyanusları kullanma ve endüstri devriminden geçerek, köylülerin kentlerde “fabrika işçileri” olarak yerleşmeye başlaması evresini yaşamadığı için mi?Yoksa aynı zamanda köylülük, İslam ülkelerindeki monarşik ve oligarşik yönetim yapılanmalarının da işine geldiği için mi?
Türkiye’de Hazine’den geçinmeli oligarşik yapı, ne kadar ister köylülüğün aşılmasını?Üretime dayalı bir burjuvazi geliştiğinde; makama dayalı bir egemenlik, erimeye başlamaz ve hamaset nutuklarıyla “zorunlu askerlik” dönemi, aşılmaya yüz tutmaz mı?
Henüz bu konular gündemimizde değil.Bu hafta gündemin en önemli konusu ise kuş gribi…Vaktiyle ne sıtma, ne tifo, ne dizanteri, ne tifüs salgınları yeterince oturabilmişti gündeme…Bugün ise kuş gribi oturmakta…Ve köylülük koşullanmalarının, köy dayanışması geleneği; “milliyetçilik” etiketi arkasında, ricalarda bulunmada:- Kuş gribini abartmayalım, sonra yabancılara ihracat da yapamayız.Oysa saydamlıktan kaçınma tutkusu, hem itibarsızlığa, hem de bin bir çalkantıya gebe bırakır bir toplumu…Hızlanan iletişim ve ulaşımla saydamlaşarak küçülen “yer”yüzü dinamikleri, artık Türkiye’nin de köylülükten kurtulmasına muhtaç…O sürece de girildi gibi…Enseyi karartmayın… c.altan@prizma.net.tr “Onlar-biz”, “biz ve yabancılar” ayrımları; “medeniyetler çatışması”nı, “medeniyetler bütünleşmesi”ne çevirme çabaları;”Avrupa vatandaşı olmak”la, “Avrupa’ya teslim olmak” polemikleri ve “öyle çağdaş olunmaz, böyle olunur” tartışmaları süredursun…0