felsefe taşı

Kırmızı: Şairler ve Şiirleri – Attilla İlhan

Kırmızı: Şairler ve Şiirleri – Attilla İlhan
Kasım 22
23:00 2014

Bu bir yazı dizisi. Adı Kırmızı .

Yazı dizimize başlamadan önce , yazı dizimizin adına küçük bir yolculuk yapalım dilerseniz. Önce kırmızının anlamını sorgulayalım birlikte. Kırmızı hepimizin bildiği gibi bir rengin adıdır yalnızca. Asıl olan biz insanların Kırmızı ya yakıştırdığı ya da kırmızı rengin bizlere duyumsattığı anlam önemlidir.

Kırmızı renk en sıcak renktir. Kırmızı renk fiziksel anlamda hareketliliği, dinamizmi ve gençliği, duygusal anlamda ise mutluluğu, azim ve kararlılığı anlatır bizlere. Aşkın rengidir kırmızı. Gücün ve azmin simgesidir. Kırmızı insanı harekete geçiren renktir. İlk anda dikkat çekici olmasına karşın, kırmızı ışığa uzun süre baktığımızda rahatsız ve huzursuz etmeye başlar bizleri. Yani ilk anda bizleri kendine çekerken sonradan bizleri uzaklaştırmaya başlar kırmızı… Kırmızı iştah açtığı gibi , uyarıcı etkisiyle uykuyu kaçırabilir. Kan akışını hızlandırdığı için hareketi arttırır. Bu nedenle de uyarıcı etkiye sahiptir kırmızı.

İşte bu nedenlerle yazı dizimizin adı Kırmızı. Sizleri hareketlendirmek , uyarmak , aşkla , sevgiyle buluşturmak için Kırmızı dedik yazı dizimizin adına . Bunu en iyi başaracak yazım türü şiir olduğu içinde Şairlere ve şiirleriyle kırmızıyı yaşatalım sizlere dedik.

Her ne kadar bir şiir eleştirmeni ya da bir şair olmasam da bir şiir sever gözüyle, bana yaşattıkları , bana duyumsattıklarıyla bir şiir yolculuğuna çıkaracağım sizleri.

Kırmızı yolculuğumuza çok özel bir şairle başlıyoruz. Ancak az sonra tanıyacağınız şairimizi yalnızca bir şair olarak adlandırmak yanlış olur. Çünkü o çok yönlü bir sanatçı. O bir şair , romancı , deneme yazarı , gazeteci , senarist , eleştirmen . Kısacası o bir aydın . O bir düşün insanı . Evet dostlar, Attila İlhan dan söz ediyoruz . Attila İlhan bir Kuvayı Milliyeci cidir aynı zamanda. Aydınlanmacı şairimiz dizelerinde günümüzde Mustafa Kemal Atatürk e yapılan saldırıları bakın nasıl anlatmış Mustafa Kemal adlı şiirinde ;

MUSTAFA KEMAL

dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar
mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
mustafa’m mustafa kemal’im

diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı sakarya’nın suyuna
sakarya’nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz sakarya
ankara’dan uçan kuşlar
kemal’im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
mustafa’m mustafa kemal’im

nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim mustafa kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin mustafa kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar mustafa kemal
hani bir vakitler kubilay’ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
mustafa’m mustafa kemal’im

karalar kuşanmış karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun mustafa kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
mustafa’m mustafa kemal’im

ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak
ankara kalesi’nde rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
mustafa’m mustafa kemal’im

Attila İlhan

Attila İlhan 1925 yılında İzmir Menemen de doğdu. Ne yazık ki ülkemiz gerçekleriyle 1941 yılında 16 yaşındayken karşılaştı . Düşünce suçlusu oldu . İzmir Atatürk lisesi 1. Sınıfta okurken Nazım Hikmet in mısralarını bir arkadaşına mektubunda yazdığı için okuldan uzaklaştırıldı. İki ay hapis yattı . Türkiye sınırları içinde okuma hakkı elinden alındı. Danıştay kararıyla 1945 yılında okuma hakkını tekrar kazandı. İstanbul da Lise öğrenimine devam etti . Lise son sınıfta yazdığı bir şiir, CHP nin açtığı şiir yarışmasında Cahit Sıtkı Tarancı nın “ Yaş Otuz Beş “ adlı şiirinin ardından ikinciliği kazandı. Bu şiiri Cebberoğlu Mehemmet tir. Cebberoğlu Mehemmet Attilla İlhanın toplumcu gerçekçi anlayışla kaleme aldığı şiirlerindendir.

Attilla İlhan şiirini üç ana evrede değerlendirmekteyiz. Toplumcu gerçekçi evre, 1941- 1954 yılları arasını kapsamaktadır. Bu evrede Şair Nazım Hikmet şiirinden oldukça etkilendiği görürüz . Nazım Hikmet şiiri ; ses yapısı, içerik ve imge düzeniyle Attilla İlhan şiirinin en büyük kaynaklarından biri olmuştur. Halk şiirinden de beslenen Attilla İlhan’ ın şiirinin ana yapısını , savaşlar , özgürlük sorunları, sömürü sistemi , insan sevgisi oluşturmuştur. Bu dönemde kendi olanaklarıyla ilk şiir kitabı “ Duvar “ı ( 1948 ) yayınlar. Kitaba adını veren “Duvar “ şiirinde şair İkinci Dünya Savaşı sırasında idam mangalarına tanıklık etmiş iki duvarı kişiselleştirerek konuşturur. İnsanların savaş çığlıkları atarak birbirlerini boğazlamalarına, birbirlerini kurşuna dizmelerine karşısında duvarlar kahrolmakta, bu yapılanları anlayamamaktadırlar. İnsani anlamda büyük bir değersizleştirmeyi gösteren bu durumu şair, insanın yitimi olarak tanımlamaktadır. İnsanlar Dünyayı daha yaşanabilir kılmak yerine var olan Dünya ‘yı cehenneme çevirmektedir. İşte insanın bu duyarsızlığı idam duvarlarını bile utandırmakta ve kahretmektedir. İnsanlar daha çok kan daha çok kurşunla , geleceklerini tüketmektedir. Çağın insanında ki yabancılaşma duygusunu şair, Duvar şiirinde böyle işlemiştir.

DUVAR
– bu şiir ikinci dünya savaşı içinde
kahredilen bütün dünya duvarları
için yazılmıştır.-

ben bir duvarım hiç güneş görmedim
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
yüzümüz benek benek tahta kurusundan
ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
– kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
– sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
– dilim dilim sırtımdaki yaralar
ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar

yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızda
o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
o zaman mayıs’tı yağmurlar başımızda
bir cumartesi akşamı girdi kapımızdan
gözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesi
adeta birden bire aydınlandı zindan
onu böyle görünce nasıl da korkmuştuk
sapından fırlamış bir balta gibi çehresi
ve omuzlarında delikanlı gölgesi

o zaman mayıs’tı yağmurlar başımızda
o sırt üstü yatağında yatardı
sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadır
bir sana bakardı bir bana bakardı
dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş
sabahlar akşam üstleri manolya gibi parlak
tarlaların yüzü gülmüş
işte her akşam geçtiği denize çıkan sokak
ah işte annesi annesi sevgilisi

işte biz dinliyen duyan düşünen duvarlar
işte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk

dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
o bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü
çığlıklarını değil kırbaç sesini duyduk
biz duvarız neyleyim gözlerimiz ağlamayı bilmez
onu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler
kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızda
o zaman mayıs’tı yağmurlar başımızda

ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüler
onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
getirirler vururlar biz öyle dururuz
yağmurlar gözyaşı bulutlar mendil
elimizden ne geldi de yapmadık
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz

onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
bir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil
yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi
şafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk
ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasında
siyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk
bulutlar eğilip alnının terini sildiler
ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler

o düştü biz yine ayakta kaldık
halbuki ne kadar yorgunuz
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yaralar değil
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz

Attilla İlhan 1948 yılında Hukuk fakültesinde ikinci sınıfta iken , Nazım Hikmet’ i kurtarma hareketine katılmak için Paris ‘e gider ve bu harekette etkin bir rol oynar. İşte bu dönemde kaleme aldığı iki şiir kitabı “ Sisler Bulvarı “ ( 1954 ) ve “ Yağmur Kaçağı “ ( 1955 ) dır .

Şairimiz Paris yıllarında zaman zaman Türkiye ‘ ye gidip gelir. Ancak yüreği hep ülkesi için atmaktadır. İşte bu geri dönüşlerinde gazetelerde dergilerde yazılar kaleme alır. Bu yazılarından kaynaklı olarakta başı sık sık polisle derde girer. Çünkü o bir düşünce suçlusudur. Yine bu dönemde sinema ile tanışır şair. Vatan gazetelerinde sinema eleştirileri yazmakta , roman , deneme çalışmaları yapmaktadır. Artık çok yönlü bir sanatçıdır Attilla İlhan.

Aydınlanmacı şairimiz 1950 den sonra toplumcu gerçekçi çizgisini derinleştirerek “Sosyal Realizme” kayar. Şiirinde estetik kaygıları öne çıkarır. Bu yönüyle Nazım Hikmet şiirinin dışına çıkabilmiş ender şairlerimizdendir. Toplumu yatsımadığı gibi tarihide yatsımaz. Türk kültür tarihinin gelişme ve değişme zamanlarını irdeleyerek şiir anlayışını yeniden biçimlendirmeye çalışmıştır.

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Şairimiz “Ben Sana Mecburum (1960 ) “adli kitabından sonra sırasıyla“Bela Çiçeği ( 1962 ) “ “ Yasak Sevişmek” ( 1968 ) , “ Tutuklun Günlüğü “( 1973 ) ,” Böyle Bir Sevmek “ (1977) , Elde Var Hüzün ( 1982 ) , Korkunun Krallığı ( 1987 ) , Kimi Sevsem Sensin ( 2002 ) ve son olarak Ayrılık Sevdaya Dahil ( 2003 ) adlı şiir kitaplarını yayınlar. Şairin ayrıca kendi sesinden yayınladığı “ An Gelir “ adlı şiir albümü de vardır.

Şairimiz son dönem şiirlerinde bireyi ve bireyin evrendeki yerini sorgulamaya başlar. Modern Dünya da yalnız kalan ve varlığı tehtit altında olan insanın şiirini yazar . Şairimiz bu son dönem şiir anlayışında geçmişin deneyimlerini içselleştirmiş, gelenekle – gelecek arasında bir köprü oluşturmayı başarmıştır.

AN GELİR
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı’nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür
Şiirleri bir çok yorumcuya esin kaynağı olmuş ve şakılarda ve bestelerde ölümsüzleşmeyi başarmıştır. Şairimizin şiirlerini yorumlayan sanatçılar arasında Zuhal Olcay , Hümeyra , Selda Bağcan , Ahmet Kaya , Nur Yoldaş , ve Yaşar ı sayabiliriz.

Evet sevgili Felsefe Taşı okurları Kırmızı adlı şairler ve şiirlerine ayırdığımız yazı dizimizin ilkinin sonuna geldik. Bir sonraki Kırmızı yazı dizimizde yeni bir şaire ve şiirlerine yolculuk yapmak dileğiyle…

13.157 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • İnsanın Fabrika Ayarlarıİnsanın Fabrika Ayarları "Bin sene de okusam ne biliyorsun diye sorsalar bana; 'HADDİMİ BİLİRİM' derim." Hz. Mevlana Bugün bu sitede ilk yazım ve iki çocuk babası olarak benim için çok özel. Zira en büyük […]
  • İnsan Tutulmasıİnsan Tutulması Yılın son akşamı… Takvimden kalanson sayfayı kopardım bu akşam. Ağaçtan düşen son yaprakla beraber, o da geri dönüşüm döngüsüne dahil oldu. Giderken ağlamadı ikisi de. Çünkü döngülerini […]
  • Değişimi Kabullenmek!Değişimi Kabullenmek! Değişim. Son yıllarda çok duyar olduk bu sözü. Yaşam tarzları, meslekler, tüketimler, alışkanlıklar…Her alanda değişimden bahsediliyor. Yaşadığımız çağın en temel kurallarından biri oldu. […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler