Tıp Sembolü – Kadüse
Dünya Tıp Sembolü olan iki yılanlı amblemin bir Türk tarafından önerildiğini ve kabul edildiğini biliyor muydunuz?
Türk Tıp Tarihinin kurucusu sayılan Prof. Dr. Süheyl Ünver, Çankırı Darüşşifasında bir taş üzerindeki çifte yılan sembolü görür ve Türk geleneklerini de yansıtması açısından hekimliğin sembolü olarak önerir. 1937 yılında kabul edilir. Böylece dünyada ilk defa iki yılanlı tıp amblemi bizlere nasip olur.
Seneler geçer, 1956 yılında ise Dünya Tıp Cemiyeti iki yılan figürünü Dünya Tıp Birliğinin sembolü olarak da benimser.
Bence bu iki olay ülkemiz ve Türk Tıp tarihi açısından çok önemlidir.
Neden mi?
Çünkü 1956 ya kadar Tıp Sembolü tek bir yılandan oluşuyordu. Bunu çift yılan ile değiştiren Prof. Dr. Süheyl Ünver Hocamıza büyük bir teşekkür borçluyuz.
Şimdi, tarihin tozlu sayfalarına bakarak sembollere göz atalım.
TIP SEMBOLÜ NEDİR?
Tarihten günümüze ulaşmış tıp sembolü, Yunan Mitolojisi’ne göre hekim-tanrı Asklepios’a ait olduğuna inanılan bir asanın etrafına dolanmış bir yılandan oluşmaktaydı.
Buna karşılık, habercilerin, tüccarların ve hırsızların tanrısı Hermes’e ait bir sembol daha vardır: “caduceus”. Fransızca okunuşuyla “kadüse”, bir asa etrafına dolanmış iki yılandan oluşmuştur. Denildiğine göre Asa, uyuşmazlık içinde olan herhangi iki adam, canavar veya elementi uzlaştırma gücüne sahipti. Hermes veya Roma’daki adıyla Merkür, yeni asasını denemek ister ve birbirlerine öfkeyle tıslayan iki yılanın arasına sokar. Yılanlar kavgalarını unutup, asanın etrafına sarılırlar ve o günden sonra hep asanın üzerinde kalırlar.
Ayrıca çift yılanlı Hermes’in “caduceus”unun üzerinde de bir çift kanat bulunmaktadır. Bazı kabartmalarda ise, bu çift kanat Hermes’in ayak topuklarında görülür ve hız belirtisidir.
SEMBOLÜ OLUŞTURAN FİGÜRLER
Tıp sembolü, bir asanın etrafına dolanmış bir yılan, asa ve gümüş tastan oluşmaktaydı. Efsaneye göre; Tıp Tanrısı Asklepios her zaman elinde yılanlı asası, gümüş tası, horozu ve köpeğiyle dolaşırmış.
Şimdi tüm bu figürlerin ne anlama geldiğini açıklayalım:
• Asa; yolculuklarında hekime eşlik eden, hastalarına şifa dağıtmaya giderken yorgun düşünce destek aldığı önemli bir eşyadır. Aynı zamanda denge unsurudur.
• Gümüş tas; Asklepios’un ilaçlarını hazırladığı tastır. Tas gümüştür; çünkü gümüş ilacın içine zehirli bir madde karıştığında karararak, kendisini insan yaşatmaya adamış hekimi zehirden haberdar eder ve hekimin kutsal görevine devam etmesini sağlar. Bu figür, günümüzde, daha çok eczacılar tarafından kullanılmaktadır.
• Horoz; uyanıklık simgesidir ve doğan güneşi haber verir. Asklepios da yaşam yenileyici olduğu için horoz adak ettirirdi.
• Köpek; yılan gibi Asklepios kültünün önemli bir hayvanıydı. Yılanla aynı ruhu taşıyan köpek olağanüstü şifaların rolünü anlatır. Apollon’un da kutsal hayvanı sayılır.
• Kanatlar; Pakistan ve Brezilya’daki bazı sağlık kurumlarında ve Türk Tabipler Birliği’nce tıp sembolünde ek figür olarak kullanılmıştır. Ancak Hermes’in “caduceus”unun üzerindeki kanatlarla kullanılan çift yılanlı bu sembol, Dünya Tıp Birliği’nin kabul ettiği resmi sembol değildir. Sembolde yer alan kanatlar Orta Asya mitolojilerinden ve Şaman kültünden kaynaklanmaktadır. Bu kanatlar, Yaratıcı Tanrı ile insanlar arasında ilahi aracı olan ve onları kötü ruhlara karşı koruyan puhu kuşuna aittir. Söylencelere göre şaman, hasta çocukların iyileşmesi için yanlarında hastalığı yapan kötü ruhları kovalaması amacıyla puhu beslemekteydiler.
• Yılan; asadan sonra sembolün en önemli figürüdür. Bu konuyu sona bırakmam nedeni, yılanı –öneminden dolayı- daha uzun irdelemek istediğimdendir.
• Hastalık, kötülük ve ceza demekti(r). Kötülükler de eski Yunan inanışına göre Hades’in yönettiği yeraltından gelirdi; yeraltında yaşayanlardan olan yılan da yeraltı güçlerinin bir simgesiydi.
• Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Öldürücü olması, ona karşı korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden olmuştur.
• Toprağın altında yaşayan yılan, toprağın sembolü olarak da kullanılmıştı. Toprak insanları beslemekte, hastaları iyileştiren bitki ve ağaçların yetişmesine olanak vermekteydi. Eskiçağ insanlarının yılanı kutsal saymalarının bir nedeni de, yeraltındaki ölü atalarının ruhlarıyla ilişki kurduğuna ya da onlarla bağlantıda olduğuna dair inanışlarıydı. Niğde Bahçeli yöresindeki kazılarda bulunan Geç Neolitik Çağa ait yılan ve beraberindeki tanrı ve ana tanrıça işlemeli vazolar, o dönemler için yılanın kutsal bir varlık olduğunun göstergesi olmuştur.
• M.Ö. 3000 yıllarına ait olduğu sanılan Gılgamış destanında da yılan başroldedir. Dostunun ölümüyle şaşkına dönen Gılgamış yaşamın ve ölümün gizini bulmaya karar verir. Utnapiştim ona tufanın öyküsünü ve gençliği geri getirecek bitkiyi nerede bulacağını söyler. Gılgamış sonunda otu bulur. Ancak yıkanmak üzere suya girdiğinde yılan gelip otu yer. Gılgamış sudan çıktığında otu yiyen yılanın bıraktığı derisi kalmıştır. Bu nedenle Mezopotamyalılar sık sık deri değiştiren yılanı yaşam gücünün kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Çünkü yılan, deri değiştirerek eski yaşamı geride bırakıp, yeni bir hayata başlayacak güce sahipti.
• Eski Mısırlılar için yılan genelde tanrısal gücü ve saltanatı simgelemesine karşın karanlığın ve kötülüğün habercisi olarak da görülmüştür.
• Tek tanrılı dinlerdeki genel inanışa göre yılan olumsuzlukların etkeni olan kötü bir yaratıktır. İnsanları yasakları çiğnemeye davet eden bir aldatıcıdır. Eski Ahit’te şeytan yılan olarak betimlenir ve Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olur.
• X. yüzyıldan itibaren İslamlaşmaya başlayan Türkler, ortaya koydukları sanat ürünlerinde Orta Asya’dan getirdikleri konuları, stil ve sembolleri yaşatmaya devam etmişlerdir. Ejderler eski inanışlar doğrultusunda kale, han saray gibi yapılardan içeriye kötülük, düşman ve hastalık girmesini önleyici bir tılsım olarak kullanılmıştır. Bunun en güzel örneğini 2000 yılında ziyaret ettiğim Çin’ in Xian kentinden verebilirim: Xian’ daki bir camiyi ziyarete gittik. İçeri girebilmek için kelime-i şahadet getirmemiz isteniyordu: bu normal sayılabilir. Müslüman olan halk, caminin avlusunu bir duvarla çevirmişti: Bu da normal sayılabilir. Lakin avlu kapısının eşiği oldukça yüksekti. Nedenini sorduğumuzda: “Yılanlar ve ejderhalar düz zeminde hareket edip, saldırabilirler, bu yüksek eşikler camiyi onlardan korumak için yapılmışlardır!” cevabını aldık. İşte bu normal sayılmazdı. Tek Tanrılı bir dine geçmişsiniz. Artık sizi koruyan bir tek Allah’ınız var, ama caminizi korumak için eski batıl itikatlara ve şaman kültürüne bel bağlıyorsunuz hala!
• Tevrat’ta, “Sayılar Kitabı” nda çöldeki uzun yolculukları sırasında İbraniler’in Musa’ ya güvenmemeleri ve Yehova’ya iman etmemelerinin cezasını zehirli yılanlar tarafından sokulmakla ödediklerinden ve birçoğunun öldüğünden söz edilir. Bunun üzerine Musa “tunçtan yılan” yapar: bu yılana bakan herkes iyileşir. İyileştirici bir tanrı simgesi olan sopaya dolanmış yılan, Doğu ve Akdeniz Antik Çağ’ında sık rastlanan bir tasvirdir.
• Eski Türkler arasında da yılan sağlık ve mutluluk sembolü oldu. Sağlık kuruluşlarının kapılarında çifte yılan sembolü vardır. Anadolu’daki Selçuklu Hastaneleri buna örnektir.
• Yılanlar ve sürüngenler birçok kültürde rastladığımız ortak sembollerdir. İzleri Apaçiler, Navaholar, Nijeryalı Brassmenler, Hintli Nagalar ve İngiliz Stonehedge kalıntılarına kadar uzanır. Kızılderililer’e göre de yılan; deri değiştirerek doğum, yaşam ve ölüm arasındaki metamorfozu simgeler.
• Yılan çok eski çağlardan beri korkulan, merak edilen ve saygı duyulan bir canlı olmuş, kutsal olduğu inancı birçok söylenceye kaynak oluşturmuştur. Elleri ve ayakları olmamasına rağmen çok hızlı hareket edebilir, birden ortaya çıkıp birden gözden kaybolabilir, toprağın altında, üstünde ve hatta suda bile yaşayabilir. En önemlisi de öldürücüdür ve Antik çağlarda yılan zehiri az miktarda verilerek panzehir olarak kullanılmıştır.
• Derisinin değişebilmesi özelliği de onun ölümsüzlüğü ve yenilenebilmesi ile özdeşleştirilmiştir. Bazı kültürlerde yılanların bu gücünü kendileri de elde etmek isteyen büyücü doktorlar yılan yemişlerdir.
• Böylece tarih boyunca yılana atfedilen özellikler yani ölümsüzlük, sağlık, hekimlik, fiziksel güç ve hız, ölü ruhların taşıyıcılığı ve yer altı dünyası olarak sıralanabilir.
• Yılan Asklepios’ a bağlı bir hayvandır, önlem ve ileri görüşlülük örneğidir. Asklepios kültüne göre hekimler yılan gibi dilsiz olacak ve hastalarının sırlarını kimseye söylemeyeceklerdir; yani Hipokratın yemininden önce biz hekimlerin hasta sırlarını saklaması konusu Antik Yunan’da sembolik olarak yer bulmaktadır.
Tüm yukarıda saydığım nedenlerden dolayı Yılanın tıp sembolü olarak kullanılması bence akla çok yatkındır.
SONUÇ
Dünya Tıp Birliği tarafından 1956 yılında resmen kabul edilen tıp sembolü, bence bilinçli ve doğru seçilmiştir. Çünkü iki yılan, zehir ve panzehiri, asa hastalık ve sağlık arasındaki denge ve uzlaştırıcı gücü, gümüş tas ise ilaçların yapımını çok güzel betimlemektedir.
Böylece Asklepios, Asklepionlar, Hipokrat, Galen ve Tıp Sembolleri üzerine yazı dizimi nihayet tamamlamış oldum..
Kalın Sağlıcakla..
Kaynakça:
1. Akurgal E.1993: Eski Çağda Ege ve İzmir, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1993
2. Vlachouli, Paraskevi: L’Asclepion de Cos, Davari Edition,
3. Aksoy, Şahin: Tıp Tarihi Ders notları, Harran Üni., 2010
4. Bayatlı, Osman: Bergama Tarihinde Asklepion, Bergama Belediyesi Kültür Yayınları, 1993.
5. Eriş, Eyüp: Bergama Uygarlık Tarihi, Bergama Belediyesi Kültür Yayınları, İzmir, 1979.
6. Karaöz Arıhan, Seda: Antik dönemde tıp ve bitkisel tedavi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003