Sürü İnsanı
“Büyük adam nerede ve ne zaman küçük adam olacağını bilir. Küçük adam ise küçük olduğunun farkında değildir ve bunun farkına varmaktan da korkar.” Wilhelm Reich
Sürü psikolojisi; kişinin kendisine gelebilecek soyut ya da somut zararı en aza indirmek için bir gruba yakın durup, onlarla aynı davranışı sergilemesi durumu olarak tanımlanabilinir. Sürü halinde ailede ve toplumda asalak tipi yaşayan, birey olamamış güruhun güven ihtiyacı da fazlacadır. Hayatının öznesi olamamış, silik şahsiyetler sayıca çoklukta mutluluğu ararlar.
Sürü rüzgârın estiği yöne göre kendini konumlandırır. Aşırı derecede pragmatisttir. Değer, prensip, ilke gibi sözcükler lügatinde bulunmaz ve zerre kadar haz etmez. Yoz ve yetersizdir. “Bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş” diye düşündüğünüz şahsiyetler için Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmıştır:”Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
“Ve bunun üzerine bir araştırma başlatılmıştır. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşılır: “Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerini n farkına varmaya başlarlar.” Dunning-Kruger Sendromu’nun son metni ise şöyledir:“Yetersiz kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, rahatsızlık duymaz. Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür.” “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” diyor Bertrand Russel.
“Sürü insanı, umudunu öte dünyaya göçürmüş, gerçek hayatı yadsımıştır. Çoğunluktadırlar ve sürü psikolojisi ile hareket ederler. Aykırıya, asiye düşmandırlar. Gelenekleri ve kendi malum hayata bakış açıları dışında hiçbir görüşü kabullenmezler ve cezalandırmak isterler. Kendi düşünceleri ve yorumları yoktur. Başlarındaki çobanları ne derse kabul ederler ve uygularlar.” der Nietzsche.
Sürü, düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısıdır; o her yere insaniyet namına sirayet eder. Sürü sürekli şikâyet eder. Günlük hayatından, yaşamından sürekli söylenir durur. İnsan bir süre sonra cırcır böceğinin sesini duymadığı gibi, ömür törpüsü bu dırdır da duyulmaz olur. Stephen Zugmeister: “Şikâyet etmek aptalcadır, ya bir şeyler yap ya da unut. Bir ortamda sürekli söylenen biri varsa orayı terk ederim.”
Nietzsche çalışmalarında şunları belirtir: “Sürü, dünyaya egemendir ve özgür olanı dışlayan bir tavırla hareket eder. Bu tip insanlar, hayatın sertliğine karşı tek başlarına karşı koyamazlar. Mutlaka bir çobana ihtiyaçları vardır. Büyüğü dinler, koşulsuz, sorgulamasız saygı gösterirler.”
Nietzsche’nin şu ifadeleri vardır: “Sürü birbirini anlar ve bir ittifak oluşturur.” “Değer yaratıp yıkamaz, önlerine konulan ezber anlam ve tanımlarca yaşarlar.” “Başkaldırı onlara uzak terimdir. Kendilerine değer koyan din adamlarının, ahlak kurucularının eteği altında yaşamak, onlara zevk verir ve tatmin eder.”
“Önlerine hangi değer koyulursa, sorgulamadan kabul edip uygular ve kendi tanımlarına eklerler. Kendilerinde sorgulama, düşünme, yaratma gibi özelliklerin kırıntısı dahi bulunmaz.” “Onlara göre, kendilerinin kabul ettiği değerlere inanan herkes iyi, onları sorgulayan veya reddeden herkes kötüdür, ahlaksızdır.” “Sürüye göre iyi olan insanlar, yaratıcılıkları, özgün düşünceleri, farklı özellikleri ezilmiş, yok edilmiş, zararsız hale getirilmiş insanlardır.” Nietzsche şöyle devam eder: “Sürü yaşam biçimi; yalnızlıktan, dışlanmaktan delicesine korkan insan psikolojisine, onaylanma bağımlılığı da eklenmesiyle ortaya çıkan ve uygulanmasıyla da kendine özgü bir yaşam kurma özgürlüğünü ancak düşlerinde görebilecek bir hayattır.”
Ayak takımından Nietzsche şöyle bahseder ; “Hayat bir neşe pınarıdır. Lakin ayak takımı da içince tüm pınarlar zehirlenir, bozulur.” Nietzsche’ye göre “Aşk nedir? Yaradılış nedir? Hasret nedir? Yıldız nedir?” böyle sorular soracaktır kendine, arayışta olan son insan.
Nietzsche şöyle devam ediyor: “”Ayak takımı” ve “Son insan” , sürüden ayrılmış, lakin karşılaştıkları çetin zorluklara direnememiş, arada bir yerde öylece kalakalmış insanlardır. Çünkü sürünün değer yargılarını yadsımakla, insanın varoluşuyla ilintili savaşım bitmez. Tersine daha da artar. Ayak takımı ve son insan, bu acıya direnemeyen insan tipleridirler. Ne kadar sürüden kopmuş olsalar da, hâlâ sürüyle birlikte yaşarlar.” “Özgür İnsan” ise sürüden henüz ayrılmış olan insan tipidir ve henüz, karşılaşacağı ve aşması gereken zorlu bir yol mevcuttur. Bu o kadar çetin bir yoldur ki, birey bazı bataklıklara saplanıp kalabilir. Bu bataklıklar, asla kurutulamayacak olan “ayak takımı” ve “son insan” bataklıklarıdır. Artık kendine daha fazla hür bir ortam yaratmayı hedefler. Lakin henüz tam anlamıyla yaratıcı değildir. Gerçek yaratıcılığa, çeşitli zorlu süreçler sonunda kavuşacaktır.” Ruh artık özgürleşme yolundadır.
“Özgür insan, yaşadığı toplumun geleneklerinden tamamen sıyrılmış, kendince düşünebilen, ama hala kendini bulamamış insan tipidir. Sürünün egemenliği altında yaşasa da sessiz başkaldırışları sebebiyle sürüden ayrılmıştır. O, sorgular, düşünür. Tutkuyla ve çeşitli acılar içinde gerçeğini aramaya koyulur.”“Üstinsan ise artık tamamen özgürleşmiş, kendiliğinden yuvarlanan bir tekerlektir. Nietzsche’nin deyimiyle “yıldızları kendi etrafında döndürmek” istercesine hayatla oynar. Ona hükmeder.”
Gelişim evrelerini zamanında tamamlamamış toplumlarda sınıf ayrımı olmadığı için sürü kendini de bilmez durumdadır. “Bana diyor, asıl kendine bak sen” tipi densizliği vardır. Sürü insanı vasat yığından farklı değildir. Cahildir. Sadece günlük düşünür, günlük yaşar. Ehveni şer hayatını kısıtlı I.Q.’su ile bu şekli ile kotarabilmek için çabalar. Sufilere göre gerçeğe ermeyenler maalesef çoğunluğu meydana getirenler. Düşünceleri yalnız yemek, içmek ve üremekten ibaret bulunan bu kesim “avam” dır. Gerçeğe ulaşanlar, gerçeği bilenler ve bulanlar, arayış içinde olanlar ise “havass” adıyla anılır.
Sürü, kurumuş musluk gibidir ne akar ne de kokar. Sürü, dünyaya egemendir ve özgür olanı dışlayan bir tavırla hareket eder. Bu tip insanlar, hayatın sertliğine karşı tek başlarına karşı koyamazlar. Sürü insan tipi sadece bir arada iken var olabilen tiptir. “Küçük adamlar, hayatın her alanında bir şekilde bir araya gelirler ve kendi küçük ruhlarındaki planı bir şekilde gerçekleştirmeye çaba sarf ederler.”
Sürü yasaklarla biçimlenip, toplumsal değerleri korumak bahanesi saçmalığı ile hareket eder. Günümüz hayatında “vur de vuralım, öl de ölelim” diye yaşayanların sayısı azımsanmayacak durumdadır. Birey olmadan sorumluluğu, karar verme yetisini, benliğini bir başka iradeye teslim etmiş sürü insanı sayısı gün be gün artmaktadır. Sürü insanını kendi yolunu bulmaya çağırmak, onu başı önde ezber yaşamından ayırmak isteği sözde aydınımsı halk goygoycuları tarafından daima şu sözlerle kesilir:
“Halk düşmanları, küçük burjuvalar sizi, yoksul halk kitlelerini aşağılamak için böyle konuşuyorsunuz, ötekileştiriyorsunuz.” “Kendisi gibi olmayanlara, kendisi gibi düşünmeyenlere saldıranlar, hakaret edenler sizi. Halkı sevmeyenden, kendi insanlarına düşman olandan, insan olmaz.” “Hayır, sen de ben de farklı değiliz, kimse farklı değildir, olamaz, herkes ama herkes aynıdır.” “Aşağılıyorsun, hor görüyorsun, yığını” diyen sürüsel yığından gelme sürü avukatları her daim hazır ve de nazırdırlar.
Arayanlardan değildir sürü insanı. Ne aradığını bilmediğinden bulduğunu da anlayamaz. O zaten biliyordur kendince her şeyi. Geri kalmış ülkelerde akla değil salt duyguya yönelir çoğunluk. Oysa akıl ve sakin güç iyidir, duygu ve saldırganlık değildir. Akıl kısa devre yaparsa sürü insanı için çok daha makbul olan duygusal galeyan her alana hâkim olur.
Gerçek insan makama, mevkie bir değer katarken; makam ve mevki sürü insanına sözde değer katar. En iyi dostunun ve en kötü düşmanının kendisi olduğunun bilincindedir birey olabilmiş kişi, oysa kendini tanımaktan aciz sürü için bu söz konusu değildir. İtiraz kültüründen gelen birey ahlakı da sorgular ve bu ahlaksızlık değildir. Biat kültüründen gelen sürü insanı ise koşulsuz üst iradeye biat eder.
Sürü düşünmez, kopyalar. Gen havuzunda bir önce gelen dişi ne yapıyorsa aynını yapması için yeni anneyi eğitir. Baba ne yapmışsa, oğluna da o rolü aynen biçer. “Kitle sığır gibi tıkınmakla geçirir gününü” der Heraklitos. Sürüden ayrılma zamanıdır ve hiçbir zaman geç değildir. “Gerçekten arzu ettiğimiz bir şeyin gerçekleşmesi için tüm evren işbirliği yapar” der Paulo Coelho.
Sürü yalancıdır ve gerçeğin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü huyu vardır. Sürü hiçbir şey yapmadığı için eleştirilmez. Gerçek insan eylem adamı olduğu için yığın tarafından taşlanır. Yığma bilgi ile eğitim ve ailenin kabile kültürü ile sürüye yeni bir etkisiz eleman yetiştirilir. Önemli olan ezber bilgi yığmak değil, o bilgiyi yorumlayabilecek seviyeye gelmektir. Edgar Morin: “Gerçek evrenselcilik çeşitliliğe saygı duyar: Evrenselciliğin kaynağı farklılıktır, ama farklılığın da kaynağı birliktir; işte bu unutuluyor” diyor.
Ertuğrul Özkök: “Sabır ikinci akıldır.” diyor. Gerçekten de sürü ile yaşam için sabır gereklidir. Yolda bağırmak, telefonda bağıra bağıra birini azarlamak, sövmek; sevdiğini değersiz birine artistik yapmak için harcamak; yaz aylarında açık havada sünnet ve düğün törenlerinde silah atma sebebi ile ortalama 700 kişiyi öldürmek sürü insanı için normaldir. Bunların şiarı her devrin adamı olmaktır. Sürü gerçekten istisnasız her devrin adamıdır. Gelene ağam gidene paşam ekolünden yetişmedir. Efendi ile yükselenin efendi ile düşeceğini ön göremez. Efendi aramayıp kendi olmayı beceremez. Kişi önce ‘fert olabilme’ niteliklerini kazanmış olmalıdır.
Sürü tarafından hiçbir iyilik cezasız kalmaz. Sürü her şeyi affeder ama başarıyı asla. Sürü kolayca radikalleşir ve kamplaşır. Her kamplaşma körleşmedir. Zihin sekmesine neden olur. Uzlaşma tam olarak tatmin olamama ile sağlanır. Güruhu silkeleyip kendine getirmek için kafalarını sarsmak lazımdır.
Sürü insanı boş boğaz olduğundan dokuz tabak salata ile yenmeyecek sözleri kolaylıkla söyler.
Ya sık sık ağlar ya da hiç gözyaşı dökmez. Fazla ağlayandan ya da hiç ağlamayandan uzak durmak sıhhat için gereklidir. Bu tıknefes tipler kurulmuş bir zemberek gibi konuşur ancak dinlemez. Sürekli frenleri boşa alıp boş konuşmakta bir beis görmez. “Alışveriş sepetini üst kattan cama çarptıran, çocuklarını döven, kızını koyuna, keçiye satan, “Beni taşıyabilmeli” gibi saçma sapan sözler söyleyebilen, park yeri sorunu nedeni ile birbirleriyle kavga eden, sokaklarda kabuklu kuru yemiş yiyen ve güç gördüğünde geri çekilen yapıdır.”
Gerçek insan bel evladı değil, yol evladıdır. Kan bağı ilkelliği peşinde değildir, ideal bağı ile iyi, doğru ve güzele gidenlerin birleştiricisidir. O karanlığı ezenlerdendir ancak karanlığın da gerekliliğini bilir. Peşin redci ile koşulsuz takipçi adanmışlık arası yolda yürür. Hoffer: “Kesin inançlılar her şeyi zaten bilir”der. İnsan gibi insan kesin inançlı değildir. Peşin hükümler yıkılmaz kesin inançlılardan uzak durur. O, merkezdir, dengedir.
Şimdi sonsuzdur, tek zaman birimidir, birey değişecekse zamanı şimdidir. Şimdi farklılaşma zamanıdır. Kendi gibi olan birey herkes gibi davranmaz. Halkı yukarıya çıkarmak ister, ona inmez. “Öğrenmeyi öğret, öğretme!” denir. Hayat bir yolculuktur ve yolculuk gidilecek yerden kat be kat önemlidir. Gerçek insanın kendine ait değerleri vardır, yığından kopyalamaz. Kendine ait ahlak anlayışı, inanç dünyası, erdem tanımı vardır. Tek kişilik bir yolculukta insanlık için el ele yol almak ister. O, bir gün gerekirse “Merhaba başkaldırı!” diyecek cesarete de sahiptir. O, kendine inanır, yoksa kimsenin ona inanmayacağını çok iyi bilir. Sığ çoğunluğun beyhude, boş, sorunsuz, bilgisiz, günü kurtaran yaşamının çekiciliği geride bırakmış; yaşamın sorumluluğunu omuzlarında hisseden, “daha ne yapabilirim” diye kendine soran, arayan insan olarak acı çekerek, zorluklara katlanarak, yanarak ve demlenerek büyümeyi, gelişmeyi, evrim geçirmeyi ve hayatın hakkını vermeyi tercih etmiştir. O, kafasız başlarla dolu bir tarlada kitleyle birlikte hareket eden değil, onlara rağmen hareket eden özü hür insandır.
“Dünyaya gerçek bir dâhi geldiğinde onu şu işaretten tanıyabilirsiniz: Tüm ahmaklar ona karşı birleşmişlerdir” Jonathan Swift.
Kaynakça:
Nietzsche; Zerdüşt
http://zerdustoloji.blogcu.com/2601968/ Mehmet Berk
http://www.felsefe.gen.tr/friedrich_nietzsche_ve_decadence_nedir.asp
Mehmet Berk, Nietzsche Araştırmaları
http://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche