Yığıntı Aile Tipi ve Köhne Hayatlar
“Karakterin olmadığı yerde ne büyük insan, ne büyük sanatkâr, ne de büyük mücadele adamı vardır”. L. V. Beethoven
Klan, kabile gibi bir arada iken var olabilen ancak üyeleri birey olamamış sayısal yığıntıların az sayıda olan farklı bireylere durmaksızın sarkması, onları sürüye davet etmesi, kendileri gibi sıradan ve sürüden yapmak için çırpınması geneldir…
Klan zihniyetinde evlenecek çağa gelmiş kızlar koyun, kuzu, danaya karşılık satılırlar. Kızlar, okula gönderilmek yerine daha yetişkin olmadan en karlı şekilde sanki birer meta gibi pazarlanırlar. Kızların söz hakkı bu güruhta yoktur. Özgür seçim, aile içi iletişim, fikrini hürce dile getirme çok uzak kavramlardır. Kan davası, töre cinayeti, berdel, görmeden-sevmeden aile büyüklerinin rızası ile evlendirme, başlık parası gibi rezillikler ortaçağ zihniyetli kabile yaşamının bir parçasıdır.
Bu yığıntı aile tipinin en büyük ortak noktaları inanılmaz görgüsüz olmalarıdır. Yaşamdaki her basamağı abartmak, gösteriş yapmak özellikleridir. Bu çağdışı yapı birbirine inanılmaz yılışık üyelerden oluşur. Tamah, doymak bilmez bir açgözlülük onları anlatır. Herkesi, her şeyi kıskanırlar. Kendinde varsa bir tane daha isterler ve onla bunla yarışırlar.
Klan zihniyetinde aile yapısında hayata gözlerini yeni açan bebek de onlar gibi yetiştirilir. Ailenin hiçbir özeli olmaz, tüm yığıntı sürekli bebeğe sırnaşır. Görmemişçe bir ilgi, anlamsız jestlerle süreç devam eder. Çocuk neredeyse aptallaştırılır. Bebek ile iletişim: “Lan sıpa, köpek, eşek, vs…” şeklinde sertçe dürtmeler eşliğinde, zekâ özürlü biçimde yapılır. Hiçbir durumda edepli bir iletişim kuramadığı için bu durumda da sürü üyesi zırvalayacaktır. Bebeklere delice saldırılır, mıncıklanır, sallanır hem de ciddi anlamda sallanır, döndürülür, zıplatılır, ortaya konup neredeyse ortanın maymunu haline getirilir. Bu yapıda bebek ambale edilir. Tanrının aileye bir süre için ödünç hediye ettiği o güzel kutsal varlık yığıntı ailece darmadağın edilir. Hayvan yavrusu mantığı ile sözde “sevgi ve ilgi gösteriliyor” bahanesi ile saldırılır. Bu yapıda aile büyükleri “aman bana ihtiyaç duyulsun” ego tatmini ile hareket ederler. İşe yaramaz hayatlarında boş ve anlamsız yaşamlarını doldurmak için bir eğlencedir onlara.
Yığıntı aile tipi her şeyi bir arada yapar. Üyeleri yığıntının bir parçası olmaktan hiç rahatsızlık duymaz. Dünyaları bu kabiledir. Bu karaktersiz, benliksiz, bilinçsiz yaşamlar dahi “aile çok önemlidir” ezberi ile pazarlanabilir. Bu köhne yapıda şahsiyetsiz vıcık vıcık bir yaşam insanın kendine en büyük ihanetidir. Elbette aile çok önemli bir kurumdur ama aile gibi aile olduğu takdirde. Çocuğu ile iletişim kuran onun birey olabilmesi için bilinçli bir şekilde ona yaklaşan, sözünü can kulağı ile dinleyen ve fikrine önem veren aileler, ailedir. Sürü modelinin ezber aile kavramları ve içini doldurmaya çalıştığı klan eğitimi aile gibi ailenin yanından dahi geçmeyeceği bir yapıdır. Sürü aile tipinin üyesi kendi sırnaşık yapısını savunurken en uç örnekleri kullanır. “Ama bakın, tamamen özgürlük verilmiş bireylerden oluşan toplumlara, ne kadar ahlaksızlık ve çarpıklık var.” Şeklindeki ahmakça söylem dillerine pelesenk olmuştur. Uçları yaşayanlar kendilerini savunmak istediklerinde uç örneklere başvururlar. Denge, öz disiplin gibi kavramlar onların yanından geçmediği kavramlardır.
Yığın aile tipi kendi köhne modelini kuşaklar boyu sorgulamadan benimseyip uygulamaktadır. Aynı köhneliği elaleme de yaymak isterler. Böyle garip bir misyonu olduğunu düşünerek kendi ezber yaşam biçimlerini, dogmalarını çevreye pazarlar. Sohbetlerde laf sokma çabaları, ayar verme denemeleri, kendi yaşam biçimlerini sürekli önermelerde bulunmaları geneldir. Korkunç patavatsızdırlar. Para, mal, mülk konuşmaya bayılırlar. Asla anlatılmayacak en özel sırlarını dahi ağız ishali olduklarından ağızlarından kaçırırlar. Tüm erdemler sıralansa bir tanesine dahi şansına sahip olamayacak bir güruhtur, yığın aile tipi.
Köhne hayat süren yığıntının önemli bir özelliği gereksiz yerlerde ağlaşıp durmasıdır. “Ay o çok duygusaldır…” şeklinde sersemlik pazarlayıcısı da bu modelin yanında hediye olarak gelir. Başkası için daha zor olabilecek bir durumda rol çalar ve ortalıkta anlamsızca zırlar durur. Salya sümük, anlamsız, insanı şaşırtacak büyük hareketler yapar ve bu Bakırköylük durumu dahi erdem kılıfına sokup sunar.
Yığın aile tipi kapalı kapıdan anlamaz. Her kapıya her zaman dalmak için yanar tutuşur. Yığın aile sisteminde iletişim yoktur. Anne ve baba ezkaza yalnız kalırlarsa kavga ederler. Yığın aile tipi inanılmaz derecede terbiyesizdir. Gerek kendi içinde gerekse dışarıda saygısızlığın kitabını yazar. Bu tip hareketleri ya da sözleri de bilinçli şekilde yapar. Avamın “Recep İvedikçi” başkaldırışı “ben böyleyim” höykürmesi ile devam eder. Kalaslıktan, odunluktan, yontulmamış olmaktan büyük haz duyar. Gerçekten dünyaya geldikleri halden inanılmaz geride, onlarca basamak inip tekâmül merdivenlerinde yerle yeksan olacak kadar gerilerler ya da hiç başlayamadıkları yolculuklarında bu yaşamda da yine bir adım bile atamadan ineklere ot, toprağa gübre olurlar.
Yığın aile tipinin önemli bir karakteristiği de inanılmaz yüzsüz olmasıdır. “Suratına tükürsen Nisan yağmuru yağıyor zanneder.” sözü onlar için söylenmiştir. Aklı kıt, hafızası yerlerde sürünen bu şahsiyetler akıl almaz kavgalar, kesip atmalar takiben çok kısa bir zaman sonra tekrar “Nerde kalmıştık” diyerek sırnaşabilirler. “Aile içinde küslük olur mu hadi öpün bakiyim birbirinizi, koklayın, yapıştırın yanaklarınızı barışın bakalım, hem sonra yine dalarsınız birbirinize…” tezahüratını yapan şahsiyetler de bu güruhtan çıkar.
Yığın aile tipinde “kol kırılır yen içinde kalır” mottosu uygulanmaya çalışılır. Anne ve baba çocuğu harap ederler hatta şiddet dahi uygulayabilirler. Erkek arkadaşı var diye ağzı burnu kırılan evin kızı aldığı darbelerin de etkisi ile ertesi günü burnunu ufka paralel yaparak: “Biz şöyleyiz, biz böyleyiz, bizde aile çok önemlidir…” diye yerin dibine batık şekilde bir kuş gibi ötebilir. Bu klan tipinde kol kırılır, kafa kırılır ancak yen içinde kalamaz zira her üye yanıp tutuşarak her şeyi herkese kusmak peşindedir. Her şeyi konuşur, filtre etmez, edemez. Gününün tüm detayını anlatır. Hatta bu kıt akıllı şahsiyetler bunu da şeffaflık paketine sararak değer addedip satmaya kalkacaktır. Bu güruhun en temel özelliklerinden biri yaptığı ettiği her şeyi insanlık sosu ile naif bir gülümseme eşliğinde pazarlamasıdır.
Hep bir arada olmak isterler. Aynı yakın aile topluluğu bir yığıntı olarak yaşarlar. Ailenin büyükleri çocuklarını durmadan rahatsız eder ve çağırırlar. Çocuklarda birer sığıntı şeklinde yaşamaktan büyük keyif almaktadırlar. Evlerinde yemek yemez, yemek pişen hazır sofraya akbaba gibi üşüşürler. Bu yığın aile sisteminde “alan razı, veren razı” mottosu işlemektedir.
Halk arası güzel diyaloglardan biri: “Nasılsın ?” sorusuna “İç güveysinden hallice” şeklinde cevap verilmesidir. Bir sözde erkeğin düşebileceği en derin çukurdur. Yığın aile sistemleri birer virüstür. Mikrop gibi yayılmayı sevdiklerinden durmaksızın en yakından başlayarak sirayet ederler. Yığın aile tipinde yetişmiş birey olmamış, varlığı şüpheli insanımsı evlenince eşini de bu bataklığa çeker.
“Kaynı, şarz ve gil” gibi sözcüklerin sıkça duyulması yığın aile tipinin çok yakınlarda olabileceğinin bir belirtisidir. Yığın aile tipinin terliğe karşı da sebepsiz bir alerjisi vardır. Birbirini, ortamdaki diğerlerini aşağılayarak eğlenmek boş zamanlarının favorisidir. Gündüz ve gece ağızdan salya aka aka yerli diziler sıra ile izlenir. Faydalı, bilgilendirecek, bir şekilde kendini geliştirecek hiçbir şey yapılmaz. Ezik olmaya bayılan bu kitlenin hep bir mazereti vardır.
Yığın aile tipinde hafta sonları araba yıkama ulvi amacı ile litrelerce su ve deterjan ile sokakları rezil etmek ortak özelliktir. Çocukları otomobilin ön koltuğuna kemersiz oturtmaları hatta arabayı kullanan babamsının evladını kucağında oturması, akıl tutulması yaşayan bu kitlede geneldir. Yığın aile tipi üyesi hiçbir platformda sesinin derecesini ayarlayamaz. Sürekli megafonla konuşuyormuş gibi bağırır.
Sufilere göre insanlar ikiye ayrılır. Çoğunluğu meydana getiren, düşünceleri yalnız yemek, içmek, üremekten ibaret bulunanlar, “avam”dır. Gerçeğe ulaşanlar, gerçeği bilenler, arayanlar, yolda olanlar ve bulanlar, “havass” adıyla anılır. Yığın aile tipi sürüsüne bereket herkes gibi olan insanımsı modeline yeni elemanlar yetiştirir. Bu aile sisteminde çıkanlar yeni bir yol açmazlar. Kendilerinden önce sürü hangi yolu, yaşam biçimini takip etmişse üç aşağı beş yukarı aynı yoldan giderler.
Yığın aile üyesi görgüsüzlüğü ve bilgisizliği ile kendini hemen belli edecektir. Basit, sığ, sıradan, amiyane kelimeleri yığın aile tipi üyesi için uygundur. Sözlü ve fiziksel şiddet yığın aile tipinin gerçeğidir. Bu modelde “Kocam/Babam beni sever de döver de” rezil söylemi geneldir. Aile içinde küfrün biri bin paradır. Saygısızlık, seviyesizlik ve yozluk geneldir.
Yığın aile modeli büyük şehre göç etse dahi büyük şehirli olamaz. Kültüre, bilgiye değil, maddeye yatırım yapar. Kendi yığını ile sıkı fıkı bir ilişki kurarak komün hayatını büyük kentlere taşır. Eğitim, gelenek, maddi olanaksızlıklar vs… gibi birçok sözde nedene bağlayarak kalas geldiği dünyadan kalas şeklinde göç eder. Değişime, gelişime direnç klan tipi yığın ailenin özelliğidir. Çocuklarının başka şehirlere gitmesini istemez, mümkünse kendine yakın mekânlarda olsun ister. Allah’ın günü sırnaştığı çocukları ve akrabaları ile “cehalet bir erdemdir” mottosuna uygun sersemletici bir yaşamı sürdürür durur.
Yığın aile modelinin en önemli karakterlerinden biri her üyenin yaşa başa bakmaksızın saygısızca konuşarak birbiri ile alay etmesidir. Görgü, nezaket zaten hak getire; çocuklar, aile büyükleri ile tahayyül edilemeyecek derecede terbiyesizce konuşabilirler. Sözde iskele babası, astığı astık, kestiği kestiktir, ailede şiddet de uygular. Ancak bu yapının ar damarı çatlak olduğu için çocukların bu tip saygısızlıklarını normal karşılar hatta babaya küfre yakın bir söz söyleyince çocuk sıvazlanır. “Erkektir yapar; kızdır onun hakkı şamar” bu aile tipinin anlında yazılı sözdür.
Bu yığıntı sayısal olarak arttığı bir ortamda korkunç derecede pervasızlaşır. Tek başına iken sinen klancılar, bir araya gelince atıp tutmaya ve terbiyesizleşmeye bayılırlar. Saldırganlaşarak iletişimde bulunduklarına fütursuzca şarlarlar. Sayısal çoğunluğu sağladıklara emin olduklarında kendi yaşam biçimlerini muhataplarına çemkirerek pazarlarlar.
Yığın aile tipi balık istifi gibi yaşamaya bayılır. Bir tura çıkacak olsa eşi ile baş başa gitmekten zerre kadar haz almaz. Biraz arkada, kolu komşu, hemşeri bulup ondan sonra çıkabilir. Her şeyi sattığı gibi bunu da sıcakkanlılık sosu ile satmaya kalkar. Eşler ezkaza yalnız kalırsa birbirinin ağzını, burnunu kırar. Konuşma konuları da olmadığı için birbirlerine bakakalırlar. Kafayı gözü dağıtmamak için başka klan tipi insanları etrafında isterler. Onların arkalarından konuşmak, atışmak, kavga edip, bir saat sonra sırnaşmak ata sporlarıdır. Sallapati, laf olsun diye aynı güruhtan kimselerle sözde sosyalleşirler. İletişimin amacı sadece sayısal olarak belli bir adete çıkmaktır. Konular hep aynıdır: kısır ve seviyesiz ahmakça futbol, yerlerde sürünen IQ seviyesinde biraz alışveriş, birbirini aşağılayıp dalga geçme, laf olsun hal hatır sormaları, adice yapılan dedikodu pisliği, takip edilen tüm diziler hakkında boş sohbet, çapsız slogan tipi siyaset ve bolca yersiz, anlamsız sırıtmalar. Ayrıca erkek erkeğe, kadın kadına ayrışarak konuşmak yığıntının ortak özelliğidir. Her söylenene “Ama şu da böyle yapıyor, bunlar da şunu yapıyor” şeklinde basit savunma mekanizması ile karşı çıkmak sürü tipi bilinçsiz insanımsının her zaman kullandığı anaokulu seviyesinde söylemidir.
Evin annesi kendi annesinden gördüğü aynı ezber yemekleri yapar, değişik bir şeyler yapmak aklına bile gelmez, gelse de işine gelmez. Evin ahalisi de aynı yemekleri ömür boyu yer yeni hiçbir şeyi sofrasına katmaz. (Ekonomik durum ağlaşması konu değildir, aynı bütçe ile yapılabilecek yemekler belirtilmektedir) Kitap varsa dahi sayfası açılmamış dekoratif modeldir. Gazete de yalapşap okunur.
Tüm bu rezilliği görüp: “Ne var, onlar öyle mutlu, mankafa mankafa yaşarlar, herkes bilinçli mi yaşamak zorunda, size ne ki” diyen aklını peynir ekmekle yemiş, avamın kendinden daha da beter fahri yığın avukatı devreye girer. İçindeki güruhla ortak yönler kabarmıştır, özde pek de bir farkı yoktur zira. “Halkını sevmeyen, insanlardan tiksinen, kendi insanlarına düşman olan, insan olamaz” zekâ özürlü söylemi bu konularda iki çift lakırdı eden için derhal eziklik pazarlayıcısı güruhça dile getirilir. “Seni elitist, laik, burjuva, jakoben(tepeden inmeci), halk düşmanı seni…” Ya da başka bir saçmalama ile: “Kendin gibi olmayanları şablonlama, millete kızılmaz, nasıl demokratsın, insan hakları peki, öfkelenme halka öfkelendikçe savunduğun fikirler zayıflar, kendin gibi olmayana, kendin gibi düşünmeyene hakaret edemezsin…” zırvaları ile son bulur.
Aydınlanma önce aklı kullanarak olur. Aklı rafa koymuş yığın aile tipinde kitap okuma alışkanlığı yoktur. Bilgi edinme peşinde değildir, böyle bir ihtiyacı yoktur. Yaşamı, kendini sorgulamaz, büyüklerinin önlerine koyduğu şekilde kabul eder ve aynen sonraki kuşağa aktarır. Değişmemesi için de özen gösterir. Elbette bunu da bir değer diye satar. Kendini bilmediği, tanıyamadığı için ne kendini ne dünyayı ne de evreni idrak edebilir. Düşünmez, düşünmekten ve düşünenden de pek hoşlanmaz. Özünün, tanrısallığının farkında değildir. Nefsinin peşinden gökyüzüne uzanan merdivende her geçen yıl bir basamak daha iner. Her şeyin şeklini sever, kalıbına bayılır, batını merak etmez zira zora da gelemez. Hap şeklinde her şeyin hemen önüne konmasını ister. Yaşama sanatından yoksun, bakıp da hiçbir şeyi göremeyen gözlerin sahipleridirler.
Onların yolculukları, miraçları yoktur zira en iyi ihtimalde tuttukları basamaktan büyük haz alıp yer değiştirmemektedirler. Nefsin dünyevi vesvesesini yenemedikleri, kendilerini kontrol edemedikleri ve temel işlevler dışında boşa yaşadıkları için yığındırlar. Bu tip aile sistemlerinden yetişip birey olabilen, sığıntılıktan sıyrılıp özgüleşen insan gibi insan azdır ancak yok değildir. Şekilci, kısır, sığ yığın aile tipi köhneliği yırtıp atmak, onların kısır döngüsünden kurtulmak, bireye yapışan bu yapış yapış sistemi toprağa gömmek zordur ancak bunu yapabilen de sıradan insan değildir. Tanrısal insan, gerçek insan olma yolu herkese açıktır ancak bu yol meşakkatli, uzun ve engebelidir. Emek ister. Araştırmak, düşünmek, tüm bağlardan kurtulmak, özgürce yolda olmak gereklidir. Karar vermek, yol almanın ilk aşamasıdır. Karar verilir ve gereği yapılır. Yola çıkan dönüp arkaya baktığından bir zamanlar ait olduğu sürüsü ona çok uzak gelir. Zaten sürü ile halen aynı frekansta ise yolculuğu henüz başlamamıştır.
Esaslı bir yaşam, kudretli bir eylem insanı olabilmek için kişi yaşarken dönüşecektir. Bir kurtçuğun kozasını örüp kelebek olarak özgürce uçması gibi o da tamamen farklı bir birey olarak yaşama yeniden doğacaktır. Yaşam macerasında bu tip zor ve meşakkatli şartlarda yetişip, tüm bu pislikten, sirayetten sıyrılıp kendine ve insanlığa fayda sağlayan örnekler de az sayıda değildir. Söylenen sert sözler “böyle gelmiş böyle gider”ciyi sarsıp belki de kızdırarak da olsa düşündürmek içindir. Gelişim bireyin zihnindedir. O değişir ve tüm dünya değişir. Yığın aile sistemi, klan eğitimi ve yapış yapış yaşam bile güçlü, karakterli, ne istediğini, nasıl istediğini bilen, günü kurtarmayan, en önemlisi yalpalamayan adam gibi adam için tarumar edilip bir köşeye atılabilir. Kendi kaderinin iplerini elinde tutan birey, seçimleri, söylemleri ve eylemleri ile tüm hayatının tek sorumlusudur. Asla karamsar olmaz, asla ağlaşıp sızlamaz, asla ki bu asla demektir; sorumluluğu bir başkasına atma acizliğine düşmez ve asla söylenmez. Onun için arayış hiçbir zaman bitmez…
“Esaslı konular karşısında canının sıkılması, küçük kafaların özelliğidir”. R.K. Johnson