Zeus ve Hera’dan bu yana… Ege’deAşk…
Aylardan Temmuz, günlerden deniz.. Sabah terasa çıktığımda efil efil esen bir meltem, mis kokuları getiriyor burnuma bahçemden bana hayatın güzelliğini sunarcasına.. Pergolemin altını kaplamasına yol gösterdiğim Yasemen bana günaydın diyor taptaze, canlandırıcı mis kokusu ile. Katmerli Hibiscus’larım günlük rengarenk sürprizlerini sunuyorlar gözlerime ziyafet tadında. Alacalı minelerim ve mis kokulu lavantalarım arılara sabah senfonileri için yer hazırlıyorlar. Sapsarı Amber’im yelpaze gibi hafif hafif salınıyor, nazlı nazlı kokusunu bırakıyor diğerlerinin arasına..
İçim yaşam sevinci ile dolup taşıyor, hayatı seviyorum. Hayatın iniş çıkışlarını seviyorum; her iniş bana bir çıkış mücadelesi ve zafer hakkı tanıyor, yaşadığımı hissettiriyor. Mutluluğu sevdiğim kadar acıları da seviyorum; acılar hissedebilmeyi sağlıyor, hissederek mutluluğu hak etmenin değerini bildiriyor. Üretmeyi seviyorum; üretilenleri hak etmem için üretmem, çoğalmam gerektiğini biliyorum, bu dünyadaki yerimi belirginleştiriyorum böylece.. Ve bir de aşk var ki… Aşk ile daha güzele erişiyorum, daha güzelleşiyorum ruhen ve kalben.. Daha bir yaşanası oluyor hayat, daha bir koklanası oluyor doğa, daha bir anlam kazanıyor anlar.. Eksiğim o olmadan..Ama upuzun, kocamanını yaşadım nice tadamayanların yanında. Doyasıya yaşadım. Ve sonra kaybettim, istediği farklı hayata verdim onu. Aşkta acıyı ta iliklerime kadar hissettim ama aşka inancımı asla kaybetmedim. Kaybetmem, kaybedemem.. Dünya var oldukça aşk olacak..
Bugün günlerden deniz. Ve ben en güzelinin olduğu yerdeyim, buralara evim dedim, vefamı verdim, gönlümü kaptırdım. Etrafta huzur kaplı, hayat koşmuyor buralarda, insanlar gülümsüyorlar, birbirlerini tanımalarına gerek duymadan sohbetler kuruluveriyor ardından minik bir gülümsemenin. Burası Ege.. Havada binbir kokunun birbiriyle dans ettiği, nice medeniyetlerin buluştuğu, mitolojinin en yoğun yaşandığı topraklar buraları.. İzleri bugün hala taptaze.. Yaşanan aşklar da öyle..
Bugün günlerden deniz. Evimden çıktım gidiyorum gönlümün bana dur diyeceği yere kadar. On dakika sonra etraf değişmeye başlıyor, medeniyet yavaş yavaş arkamda kalıyor. Giriyorum doğanın kapısından içeri, keyfe doğru diyor tabelalar. Çam ormanının içindeyim, aralarda minik minik köyler, keçi sürüleri, seralar.. Medeniyet geride kaldı dedim ama dünya çapında ödüller alan butik şarapçılar da buralarda. Ve tekrar ormana dalış.. İnsanın içi huzurla doluyor, hayatın anlamı daha bir şekilleniyor buralarda. Sağda ortamın yapısını bozmadan, kendi keçilerinin sütlerinden ürettikleri süt ürünleriyle, kendi yetiştirdikleri meyva ve sebzelerle, kendi pişirdikleri gözlemelerle harika kahvaltılara imza atan, kendi yaptıkları şarabın tadına doyum olmayan, ürettikleri balları kapışılan aile yerinin önünden geçiyorum. Biliyorum birazdan karşıma yavaş yavaş acaba bugün hangisinde keyfe doysam diyeceğim koylar çıkmaya başlayacak..
Güneş etrafı pırıl pırıl süzüyor, doğayı uyandırıyor. Turkuaz maviliğin üzerinde oyunlar oynayarak çağırıyor kıyıya doğru. Ormandan çıkınca bir sonraki sene kendi tohumundan tekrar üresin diye kurumaya bırakılmış, üstleri mor çiçeklerini açmış enginar bahçelerinin arasından varıyorum ona. Gel artık yanıma dercesine.. Kucaklıyor beni masmavi..
Kumsalın ucundaki ağaçların arasına kuruyorum hamağımı. Meltem hala efil efil eserken sallıyor ağaçların dallarını beni ferahlatmak istercesine.. Yalnızlığım mavilikle buluşuyor, berraklık beni kucaklıyor.. Bırakıyorum kendimi serin sulara içim haz dolu.. Doyamıyorum tadına, başlıyorum içine iyice girmeye, altındaki güzellikleri seyre; tüm sesler kesiliyor. Bir ben bir de mavilik. Sarhoş gibi hayranlıkla dolanıyorum kıyı boyu selamlamak adına içinde barındırdığı nice canlıyı.. Sevişircesine mavilikle,kendimi bırakıyorum kollarına.. Güneş bana el sallıyor, beni de unutma dercesine, çıkıyorum bir sonraki buluşmaya kadar..
Sallanıyorum hamağımda aheste aheste elimde kitabım. Kaplanmış heryerim masmavi Ege’nin tuzu ile.. Islaklığım bana keyif veriyor, damla damla bütünleşmek hala deniz ile.Huzurun keyifli yorgunluğu ve arkada kıyıya vuran minik çırpıntıların sesleri ile hayata şükretmek..
Bir ara etrafı seyredip başlıyorum hayaller kurmaya.. Karşımda dantel gibi kıyılar sıralanmış, hikayeleriyle dimdik ayakta. Buradan bir tekneye binsem, üç beş koy sonra tarihteki bir balıkçı kasabasının yıkıntıları var, biliyorum. Koyu tamamen çevreleyen harabeler, bazı evlerin terasları halen ayakta, suyun bir kaç karış üstünde, merdivenler iniyor suyun içine doğru. Kimbilir ne hayatlar yaşandı oralarda, ne aşklar dalgalandırdı o hayatları. Karşıya doğru gitsem, tepelerin arkası Teos antik kenti. Milattan öncesine dayanan bir tarih yatıyor orada, hayale sığmaz..
Ege’nin her köşesi ayrı bir hikaye barındırıyor, nice aşk hikayeleri.. Tanrıların aşkları.. Çapkınlığıyla bilinen Zeus ve kıskançlığı ile nam salmış Hera.. Zeus’un en büyük aşklarından Europa, uğruna altın bir boğaya dönüşüp kaçırdığı.. Tüm engellemelere rağmen aşktan vaz geçmeyen ve birbirine sonunda kavuşan Eros ve Pysche.. Hades’in kaçırarak elde ettiği aşkı Persephone.. Çirkin mi çirkin ama bir o kadar da iyi yürekli Hephaistos ve devamlı aldatılmasına karşı vazgeçemediği büyük aşkı, güzeller güzeli Afrodit.. Afrodit’in yaşadığı yasak aşklar: Adonis, Ares, Hermes… ilk görüşte aşk: Theseus ve uğruna kimsenin geçemediği labirentleri geçip canavarı öldürdükten sonra kavuştuğu aşkı Ariadne..
Apollon bir gün bakire kalma yemini etmiş olan bir nehir perisine aşık olur; Defne.. Heredot’un memleketi Foça’da Orak adasının içinde Siren kayalıkları vardır. Anlatılanlara göre eski zamanlarda adada yaşayan Sirenler çıkardıkları seslerle gemicileri kendilerine aşık eder ve kayalıklarda parçalanmalarına sebep olurlarmış.. Hala Sirenler’in seslerine benzer sesler duyulur, kayalıkların yaptığı.. Bir zamanlar aşkla var olduğum, foklarla yüzdüğüm yerler..
Ve daha niceleri.. Aşk geçmişimizde, bugünümüzde, geleceğimizde..
Hayal ediyorum yaşadığım aşkı.. Burada, bu sularda.. Karşı sularda.. İleride, geride.. Dolu dolu yaşandı, en yoğunu Ege’de.. Tanrıların huzurunda yaşandı.. Yaşandı ve bitti, O bitmesine karar verdi.. Yenilerine yol aldık..
Aşka küsmek olmaz, aşk yaşam kaynağıdır.
Bu kumsalda denizle kumun aşkı var, rüzgarla güneşin, ağaçla kuşun..
Üzerimde kokusu var..
Karşıdan yavaş yavaş büyüyerek alçalan güneş göz kırpıyor bana hazır ol der gibisine. O masmavi sular gittikçe sakinleşiyor huzur yakında dercesine. Meltem yavaş yavaş kayboluyor “yerime aşk rüzgarı geliyor” diyerek. Kitabımın sonuna geliyorum, her gecenin bir gündüzü vardır sonucunu çıkartarak. Birazdan yoldaki o yere gideceğim; ev şarabını koyacaklar kadehime ve benim için jazz tınıları yayılmaya başlayacak etrafa.. Gökte yıldızlar sıralanmaya başlayacak, pırıl pırıl.. Gecenin kokusu püfür püfür..
Ege geceleri bir başkadır. Aşk kokar, ya bugün ya yarın bulacakr beni de.. Ya burada, ya bir başka köşesinde. Biliyorum.. Zeus’tan beridir dolanır durur Eros buralarda..
Benden bana ve size, umut dolu yarınlara, güzel anılarla dolu geçmişe, yaşanmayı değer kılan her güne ve olguya selam olsun; başta da Aşk’a..