Bir dengeler manzumesi: İnsan
“Hiçbir şey insan için “ölçüsüz tenkit” veya “aşırı metih” kadar zararlı olmaz.” Goethe
İnsan, bir dengeler manzumesidir. Her konuda, her alanda dengede gelişir, dengede dinamik olarak dönüşür. Yaşam mutlak bir denge oyunudur. Uçlara savrulmayıp her yönü keşfeden yoluna devam edebilir.
Ne bir uçta afakî şekilde uçup kaçan; ne de toprağa kazık çakan kendini taşlaştıran için yol bir yolculuk değildir. Yapılan bir seçim sonrası yaşanan uçtur. “Gözlerimle görmediğime inanmam” tavrı nasıl eksik kalıyorsa, içimizdeki hissiyat bunu onaylamıyorsa; ayakları yere hiç basmadan boşluktan boşluğa seken de deli-velilik yollarında ilerler.
Yaşam her yönü ile hakkı verilerek yaşanmalıdır. Yatay ve dikey gelişme ancak bir arada olursa birbirlerini tamamlayarak bir yolculuk söz konusu olabilir. Aksi savrulmadır. Savrulma belki bir deli-veliyi anlık mutlu edebilir ya da olduğu yere kök salan bir beş duyucuyu iskele babası kadar ağır ve güçlü hissettirebilir lakin bu bir yolculuk değildir.
Tamamlanma her zaman dengede oluşabilir. Ölçülü bir hayat kantarı da eline almak ile yaşanır. Kantar elbette her zaman sabit bir veriyi gösterecek değildir. Zira insan yolunda yalpalar. Bir adımı karanlıktan yana bir adımı aydınlıktan yana atarken kusursuz griyi bulamaz. Belki de asla bulamayacaktır. Lakin hedef işte bu yolda bizzat olmaktır.
Yolda kendi aklı ve sezgisi ile avadanlıklarını bir araya getirip hikmet peşinde koşar. Güzellikler yaratmak ister. Aklı asla ama asla doğunun bazı ekollerinde olduğu gibi gerektiğinde çöpe atılacak bir araç gibi görmez. Egosu ile savaşmaz, bütünlenir. Bütünlenir ki o büyük Bütün içinde hakkı ile var olsun.
Uçup-kaçan bir diğer yolcuya uç derken, yere kazık çakan kafasına gömmesi için tokmağı uzatır. İşte bu yolda diğer yolcuya sirayet eden uçuklardan özgürleşmek de maharet ister. Bu adanmış propaganda uzmanları yıllar geçse aynı ezber sözleri aynı cümlelerle milyonlarca kez söylerler. Asla vazgeçmezler asla değişmezler, asla dönüşmezler.
Yol, onlardan ibret alınarak alınır. Kendi dışında bir insana biat söz konusu ise o yol zaten yol değildir. Ya bir deli-veli oyunu ya da diğer uçta örnek kopyalanan, bir başkasının hayatının yaşanması söz konusudur.
Mikro kozmos: İnsan ve Makro kozmos: Evren birer dengeler manzumesidir. Bunu idrak edip her yönü ile tanışıp, eksiklerini ve fazlalarını idrak edemeyen, kendinden yaşarken yeni bir üst “Ben” yaratabilen, kendini gerçek anlamda tanıyan ancak bütünlenebilir.
Ruhsal yönünü görmezden gelen ya da maddeye burun kıvıran birin iki ucudur. Yolculuk iki eksenin kesişiminde bir ilerleme sağlanacaktır. Yaşamın anlamı fark edilen bu tılsımlı bireysel dengededir. Her bireyin sonsuz yolculuğunda durakları ona özgü olduğundan, eksikleri de farklıdır. Dolayısıyla her yol kişiye özel olduğundan onun kayıp hazinesini de ondan başka hiç kimse ona altın tepside sunmayacaktır.
Yol elbette yol arkadaşlarını da getirir. Burada en önemli nokta onlarla birlikte yan yana yürünür. Kimse kimsenin öncüsü; kimse de bir diğerinin attığı adımları kopyalayan yavru civcivi değildir. Nasihat ise yolda sadece aynaya doğru yapılır yani bizzat kendine…
Uçlarda yaşayanlar yolda rastladıklarına karşı bir balıkçı rolüne bürünürler. Saf balıklardan ağa gelen çok olduğundan balıkçı herkese bir balıkmış gibi yaklaşır. Kendi yoluna çekmek için ağ atar. Aşırı septik bir uçtaki dogmacı kendi yaşam biçimini, biatçi dogmacı da kendi tarikatının düşünsel silahları ile hedefi dövmeye kalkar. Herkesi hedef tahtası gören bu uçukların kafasına hedef tahtası geçirilerek yola devam edilir.
Denge hem insanın iç âleminde hem de dış âleminde gerçekleştirilir. Uçların iç âlemi de dengesizdir. Zaten yadsıdığı, görmezden geldiği yön Jung’un dediği gibi rüyalarda ona sahip çıkacaktır. Uçmak için yanıp tutuşan kendini dikeyin adamı olarak gören bahtsızı gece çamurun dibine sokarken yerden ayağını kesemeyeni yükseklerde test edecektir.
İnsan melek değildir, şeytan da değildir; ancak ikisinin de potansiyelini içinde barındıran bir varlıktır. Önemli olan hangisine nasıl yatırım yapıldığıdır. Yolda bir noktada şeytan olmak gerekirken, bir başka anda melek yönün yüreğini parçalayıp hayat bulacaktır.
Kişisel bütünlüğe sahip olmayanlar, ölçülü, istikrarlı ve dengeli olamazlar. İnsan gibi insan kendini daima eksik, bütünden ayrı olarak görür. İşte bu yol tam da bunları tekrar bir araya getirmenin yoludur.
Kendi gibi olan insanlar dengeli, özgün insanlardır, sıradan insanlar değil. Dengeli yol almak bir tekdüze tavır, bir tarafsız hissiyat uyandırmamalıdır. Zira yolcunun içinde fırtınalar kopar yolda gerektiğinde yalpalar ancak bundan ders çıkararak tutarlı yolculuğuna devam eder.
Denge bir değersizleşme, zayıflık, bir tavırsızlık değil başlı başına en zor tavırdır. İki yönlü, iki tabiatlı insanın iki yönünü bir potada birleştirmesidir bu. Çekiştirilmeye izin vermemek ve kendi kaderinin dizginlerini ele almaktır. İki ucu aynı ruha sığdırmaktır. Bilginin peşinde ruhunu yitirmeyen, mistiklik aşkına kendini kaybetmeyen bir “Üst İnsan”.
İnsanoğlunun temel trajedisi zaten varlığının bu iki kutuplu yapısıdır. Aklı ile kalbi, duygusu ile bilgisi ayrı uçlara çeker. Acı çeker insan gibi insan; yaşamdan, an’dan ancak bu yönleri ile bütünleşebilirse yolculuğun anahtarı neşe olur işte.
Hayatın anlamı işte bu dengenin hayata yansımasıdır. Kişi kendi üzerine çullanan iki ucu yani “egonu öldür”cüler ve “ölümden korkuyorsun”culardan özgürleşerek ve onlardan öğrenerek yol alır. Dengeyi görünür kılan zaten bu zıtlıklardır.
Denge bir atalet, kontrol hastalığı, sıradanlık, süt liman, huzur değildir. Bitemeyen mücadeledir. Zamanın ve mekânın bir nevi dışına çıkıştır. Bir taraf olup onun için savaşmak değil. O ince çizgiye taraf olmak ve yol alabilmektir. Denge her daim devinim halindedir ve dinamiktir.
Yolda sarsmak, sarsılmak ama ölçülülükte tekrar buluşmak makbuldür. İç içe geçmiş sözde iki karşıtın birleşmesidir. Siyahtaki beyaz, hiçlikteki ebedi sonsuzluk, aydınlıktaki karanlık; kaostaki düzen.
Yolda denge zor iştir, yolun erbabı ise kendisini dinlemeyi en iyi bilendir. Asla sabit bir durum söz konusu değildir, zira tam “oldu” dendiği an bozulmaya çoktan başlamış bir durumdur. Doğanın, kâinatın, yaşamın ve İnsanın özü, kanunudur.
Denge uyumun, ölçülülüğün pratiğe dökülmesidir. Her yön ile barıştır. Bu Tarot kartlarında da olduğu gibi başlı başına bir sanattır. Akıntı ile akan insan ve sürüklenmeyip kendine yön veren insan yol alırken, kıyının kenarında iradesini sadece ama sadece bakmaya kullanan uçlar meşaleleri ile yakmak peşinde oldukları ego ile birlikte hiçlik peşinde yok olur giderler. Bu kolaycılıktır. Bir ucu seçip ona tutunmadır.
Büyük evrenin kuralları küçük evren insan gibi insanda da geçerlidir. Kâinatta var olan her şey aynı denge ve ölçüde insanda da vardır. Kararsızlık ve kaostan kozmosu yaratabilmek asıl meseledir. Beynin sağ ve sol lobları gibi ikisini birden kullanabilen kanatlanır. Tek kanat seçip yalpalamak ve bu yolu insanlara zorlamak olsa olsa acizliktir. Yolcu için maddi dünya ve ruhani yön de işte bu bir’in iki kanadıdır.
Yolda örnek kopyalamak yoktur. Uyanan, farkındalığı gelişenler uyanmakta zorluk çekenlere sadece hayatları ile örnek olup, yaşayarak rehberlik yaparlar. Yol, insanın içindeki Tanrısallık potansiyelini buldurmaya vesiledir; kafayı üşütüp kendini Tanrı sanmaya değil.
Yol, o yolu alabilmek için dengeyi gözeten bir çaba sarf edene kolaylaşır. Yolda “insan gibi insan”, dikey eksende bir uçta deli-veliye bağlayan uçup kaçan ve en önemlisi bir başka insana biat eden “biatçi” ile diğer uçta aşırı septik, toprağa kazık çakan taşlaşmıştan dersler çıkarmayı da asla unutmaz.
Uçların bitmek tükenmek bilmeyen sirayetinin, yapışkanlığının üzerinden yükselerek, eşzamanlı ve iki eksenli gelişimi destekleyen “öz”ün hürriyeti kuvvetlice sağlanır. Hiçbir parçasını yakmadan, öldürmeden, tarumar etmeden ama rehabilite ederek, rektifiye ederek, arındırarak bir yönü diğerine makbul görüp seçerek değil, onu da kendine katarak ve tamamlanarak altın orta yolda yol alınır…
“Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.” Victor Hugo