Hollanda – Amsterdam
Amsterdam küçük ama görülmesi gereken bir kent :
Schiphol havaalanında uçaktan inince kendinizi tüm dünya merkezlerine bağlayan bir havalimanına geldiğinizi anlıyorsunuz; gelen ve giden yolcuların Avrupa ve yeni dünya arasında geçiş için koşuşturmalarını hissediyorsunuz..
Hollandalılar bizleri komplekse sürükleyecek kadar uzun boylu ve güzel bir topluluk: kızlar en az 1.80, erkekler en az 1.90 boyundalar.. Kiminle konuşsanız boynunuzu göğe doğru kaldırmanız gerekiyor..
Hollanda bir bisikletliler cenneti: arazi düz olduğu için neredeyse herkes işine, alışverişe bisikletle gidiyor. İşe giden şık giyinmiş yüzlerce kadın ve erkekler göreceksiniz.. Bu nedenle yollarda öncelik bisikletlilere ayrılmış durumda.. Bisikletliler için özel yollar var ve bu yollarda avare avare yürürseniz bisikletlilerin size çarpması işten bile değil.. ve tabii onlar haklılar.. ( Bu kadar çok bisiklet ve bisikletliyi bir de Çin’ de gördüm..)
Amsterdam, 90 a yakın adadan oluşur; bu adalar arasında 1200 kanal ve 600 köprü sayesinde iletişim sağlanır: her saat başı düzenlenen kanal turlarından birine mutlaka katılın..
Hollanda bir bira cennetidir. 200 den fazla bira çeşidi vardır. Bilhassa alkolü fazla siyah biraları denemeden memleketten ayrılmayın.. Ayrıca porselen kapaklı “Grolsh” birası ve kimyasal ihtiva etmeyen “Leeuw” biralarını önerebilirim.
Hollanda bir peynir cennetidir. Ama fransız peynirlerinin kremamsı yapılarının aksine hollanda peynirleri çok daha sert yapıda….
Amsterdam 12.yy da Amstel nehri üzerine çekilen bir set sonucu oluşmuştur.
Mutlaka Kuzey denizine çekilen setlerden birini görün: çünkü fransızcada “Pays-Bas” yani ” Alçak Ülke” adındaki memleketin deniz seviyesinden aşağıda kurulduğunu kelimelerle anlatmaya imkan yok.. Düşünün setlerden biri bozsanız tüm ülke sular altında kalacak.. Bu nedenle mutlaka deniz ile topraklar arasında suyun geçişini engelleyen setlerden bir kısmını gezin ve etkilenin..
Şehir içi ulaşım için Santral Tren İstasyonu otomatlarından, metro gişelerinden veya sigara-dergi satan kiosklardan satın alacağınız “Strippen Kaart” ları kullanabilirsiniz; taşıta bindiğinizde 3 bölgeye ayrılan şehirdeki gideceğiniz uzaklığa göre birbirine yapışık şerit gibi biletlerden bir veya birkaç tanesini “valide” ettireceksiniz ve 1 saat boyunca taşıt değiştirseniz dahi tekrar para ödemeyeceksiniz..
Ama bana sorarsanız 1,3 veya 5 günlük kartları öneririm; bunlarla günde istediğiniz kadar yer gezebilirsiniz..
Resmi sevenler Ulusal müzede bilhassa Rambrant’ ın eserlerini kaçırmasınlar, ayrıca Rijksmuseum adı da verilen müzede 18. yy. Boğaziçi ressamlarından olan Van Mour’ un “Türk Düğünü”, ” Patrona Halil”, ” Bir erkek çocuğun okula başlamak üzere ilk defa haremden çıkışı” gibi resimlerle, Van Gogh müzesinde hem Van Gogh, hem Gauguin, hem de Toulouse Lautrec’ in resimlerini görebilirler..
Hayvan sevenler, Artis’ deki hayvanat bahçesindeki binlerce hayvanı görebilir, zooloji müzesini ve akvaryumunu gezebilirler..
Nazi zulmünden 1942-44 yıllarında saklanan 15 yaşındaki Anna Frank’ ın müzeye çevrilen evi gezilebilir; ama hatıra defterinin başlangıcındaki küçük bir kızın el yazısının ileri sayfalarda hattat güzelliğinde bir el yazısıyla yer değiştirmesi bence çok düşündürücü bir propaganda malzemesi …
Amsterdam’ ın yankesecileri meşhurdur; sırt çantanıza sakın ola ki pasaport, kredi kartı ve tabii para koymayın..