Bilim vs Politika
Bilim ve insanlık bir araya gelebilse ne muazzam bir güç oluşurdu tezahur edebiliyor musunuz? Bilimin insan zekasıyla ilmek ilmek işlenip Tanrısal sevgiyle insanlığa servis edilmesinden bahsediyorum. İnsanlık ivmelenerek evrimleşir ve insanlığın devrimi gerçekleşebilirdi. Ancak arada politika olmadan…
Sahi, politika ne için var? Görünüşe göre ulusların ihtiyaçları için… Konuyu biraz felsefi yönüyle inceleyelim ve soruyu bir kez daha soralım:
‘Politika ne için var?’.
Politika tabii ki yalnızca kendi için var. Politika eşitsizliğe dayalı ekonomi çarkının dönmesi için var. Çarkın dişlileri millet olduğu sürece işleyen bir saatli bomba politika… Dişlilere acımaya gerek yok. Gerekirse yerine yeni parçalar takılır. O yüzden asgari mutlulukla ve asgari refah seviyesiyle çalışabilir dişliler politika uğruna. Çarkın biri isyan mı etti? Çıkarır atar politika… Yedek parça kaynağı yerel insan oldukça sorunsuz işler politika… Dişlileri, yani insancıkları rahatça köleleştirmek için de insanlığın var olduğu günden bu yana dinleri kendine alet eder politika. Yani politika dinleri de kirletmek amacı ile var. İnsanların duygularını, düşüncelerini yönlendirip her daim ekonomik pastadan büyük dilimi kapmak için var. Tabii ki ekmek bulamayan halkı pasta ile beslemek için değil…
Hala politika uluslar için mi var, eşitllik için mi var sanıyorsunuz? Hayır! Politika yalnızca var olabilmek için var. ‘Ama politika sorunları çözüyor’ dediğinizi duyar gibiyim. Ancak politika zaten sorun yaratmak için var. Dünya topraklarında, dini, ırksal farklılıklardan gruplaşmalar yaratmak ve bu grupları ayrımlaştırmak için var. Ulusların arasına derin ruhsal hendekler kazmak için var. Açlığı yaratan açgözlü politikacılar, savaşı çıkaran da onlar. Ve bu problemleri yalnızca sevgi bilimle birleşirse çözebilir. Bilim; kitle imha silahları üreteceğine Dünya’daki açlık, susuzluk sorununu pekala çözebilir. Veya iklimsel sorunlarla ilgilenebilir. Ama pardon sorunlar ortadan kalkarsa politika da olmaz değil mi? O nedenle dünya da politikacılar problemlerin nasıl çözüleceğini konuşuyor ancak problemlerin çözülemeyeceği durumlar yaratıyorlar.Örnek vermek gerekirse halkı çok çocuk doğurmaya teşvik eden politikacılar çocuk veya millet sevgisinden bunu yapmıyor. Bunu yapıyorlar çünkü çocuk demek yakın gelecekte genç nüfus demek, işçi demek, asker demek… Yani yine çarkın dişlileri, döngünün ucuz yedek parçaları demek. İkileme bakılırsa da büyüyen nüfus sorunu demek, daha çok hastane, daha çok okul demek… Daha çok köle ve daha çok sorunla politikacıların varlığını sağlama alma garantisidir artan nüfus. Ancak sınırı aşınca politika saatli bombasının patlaması da kaçınılmaz olandır.
Toplum liderleri genelde halkın fazla düşünmesini ve kendini özgür hissetmelerini istemezler. Çünkü halkın düşünmesi yönetimi zorlaştırır. Halkın gelecekte koşulsuz itaati açısından eğitim sistemleri düşünmeye yönelik değil genelde ezbere dayalı olur. Yani ekonominin dişlileri daha küçük yaşta şekillenir. Ancak geçmişte bizim toplumuzda istisnai bir durum söz konusu olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk eşsiz bir lider olmuştur. Halk ile birlikte ülkeyi kurmuş, bilime ve eğitime önem vermiştir. Gençliğe düşünmeyi öğütlemiş ve halka özgürlüğü aşılamıştır. Bahsettiğim sistem aslında tam olarak da budur. Sevgi ve bilim birleşince bir ulusun büyümesi ivmelenmiştir. Sevgiyle yönetilen ve bireylerin kendilerini özgür hissettikleri bir ulusun temeli atılmış ancak Atatürk’ün erken vedası yüzünden inşaası yarım kalmıştır. Özgürlüğe alışmış ve özgürlük şarkılarıyla büyümüş gençlerin anlamsız diktaya başkaldırıları da bu nedendendir…
Bir devletin laik olması demek milleti dinsizliğe teşvik etmek veya kişilerin dinini sevmemesi değildir. Bir devletin gerçek anlamda laik olması demek halkın eşitliğe dayalı sistemle hakkının korunması demektir. Devletlerin dini olmamalıdır, din kişisel bir değer olarak kalmalıdır. Devletlerin laik olmayı başarabilmesi demek politikacıların dinleri siyasete alet edememeleri demektir. Bir kısım insanın anlayamadığı konu resmi bir dini bulunmayan ve her dine eşit açıdan yaklaşan devletlerin seküler olmasıdır ve bu durum insan kaynaklıdır. Laik devletlerde yasalar belli bir dine göre şekillendirilmez ve dini kurumların siyasete karışması yasaktır. Bu türden devletlerde kişiler dini inançlarına bakılmaksızın aynı mahkemelerde ve aynı kanunla yargılanır. Laik devletlerde din ve vicdan özgürlüğü vardır ve bu yüzden herkes inandığı dinin gerekliliğini yerine getirme veya hiçbir dine mensup olmama özgürlüğüne sahiptir. Ancak ne yazık ki ulusları köleliğe alıştıran politikacılar halkı dini duyguları kullanmak suretiyle uyutmaktadır.
İnanç konusu tarih boyunca savaşlara, çatışmalara, en olmadık tartışmalara sebep olmuş bir konu. Birçok insanın benlik tanımında mensubu olduğu din ilk sıralarda yer almaktadır. Dinler arası tartışmalar olduğu gibi, bir dinin içerisinde de yapılması ve yapılmaması gerekenler zaman zaman anlaşmazlıklara sebep olabilmektedir. Farklı mezhepler, aynı mezhebin farklı yorumları, dini önem atfedilen kültürel objeler derken konu iyice dallanıp budaklanmakta ve din bu anlamda politikacıların temel varoluş oyuncağı haline gelmektedir.
Peki din konusunun hayatımızdaki önemi nedir? Pek çok kişi için bu sorunun cevabı farklı. Kimileri için inanç her şeyden önce gelirken, kimilerinin her şeyden önce gelecek bir inancı yok. Toplumsal genellemeler, bireysel farklılıklarla genelleme olmaktan çıkabiliyor pekala. Ancak dinin bizler için önemi ne olursa olsun dinler politikacıların elinden kurtarılmalıdır. Çünkü din ve politika ikilisinin bir araya gelmesi tamamen bir korku sistemi oluşturmaktadır. Ve ulusların çöküşüdür.
Bilim ve sevginin birlikteliği aslında olması gerekendir.
Yaradılışın en doğal ve en saf halidir. Nasıl ki bir insan ancak düşünce ve duygularıyla bir bütün olabiliyorsa. Ruhsuz bir zihin gerçek bir düşünce üretemiyor ise. O zaman sistemler de sevgisiz olamaz. Bilim ve sevgi ikilisi biraraya gelebilirse eğer işte bu insanlık için devrimin de evrimi olacaktır. Her ne kadar ütopik bir düşünce gibi gelse de insanlık iyiye giderse olacağı budur. Kötüye giderse de insanlık kaybetmiş olacak, politika kazanacaktır…