Zümrüd-ü Anka (Simurg), Ruhun Yücelmesi ve Yaşarken Yeniden Doğuş
“Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; Onu senden dışarıda değil
Kendi nefsinde ara!” Mevlana
“Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.”
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde muhteşem bir kuş varmış… Bu kuş, gücü, saf olmayı, kendini yaşarken yaratmayı, tekâmülü, erdemliliği, sadakati, zerafeti, hakkaniyeti temsil edermiş… Anka, erişilmezlik, yücelik ve olağanüstülük gibi özellikleri simgeler. Anka, birçok kültürde yer alan evrensel nitelikli mitolojik kuştur. Her kültürde Anka’ya yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler ufak farklılıklar gösterse de, öz aynıdır.
Bütün milletlerin mitolojisinde olağanüstü ve büyük bir kuş bulunmaktadır. O, ulaşılması güç bir idealdir. “Anka, birçok gelenekte yer alan efsanevi, ölümsüz kuşun adıdır. Eski Yunan mitolojisinde “Phoenix”, Arap tradisyonunda “Anka”, İran tradisyonunda Simurg (Simorgh), Çin’de “Tanniao” ve kimi tradisyonlarda “Homa” ya da “Rokh” adını alır.” “Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüd-ü Anka efsanevi bir kuştur. Sênmurw ve Sîna-Mrû diğer isimlerindendir. İsim Avesta’daki “Saêna kuşu”ndan türemiştir. Farklı isimlerle neredeyse tüm inanç sistemlerinde, efsanelerde ve mitolojide mevcuttur. Çoğunlukla “Anka” olarak anılmıştır. Türk mitolojisinde karşılığı Tuğrul kuşu’dur.” “Bu kuş, efsanevi Kaf Dağı’nın üzerindedir; Yunan mitolojisine göre öldükten sonra küllerinden doğan harika bir kuştur; Taoizm’de ise ölümsüzlüğün spiritüel aydınlanmanın ve reenkarnasyonun sembolüdür.”
Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor: “Simurg, Fars (İran) mitolojisine ilişkindir. Osmanlılar döneminde veya günümüzde Türkler “Anka” veya “Zümrüd-ü Anka” ya da kimi görüşe göre bir de “Toğrul” derlerken bunun Batı’daki ismi “Phoenix”dir. Sîna-Mrû (Pâzand) SÃanmurw gibi isimleri de olduğu söylenmektedir. Farsça’da “si” 30, “murg” ise “kuş” anlamındadır. Böylece si+murg=30 kuş anlamına gelse de, mitolojide 30 ayrı kuştan bahsedilmiyor. Yanılgı burada. Mitolojide bahsedilen (hedefe ulaşan) “Simurg”’un 30 kuş büyüklüğünde tek bir kuş olmasından söz ediliyor.”
“Zümrüd-ü Anka, çeşitli dinsel ve büyüsel etkileri bulunduğuna da inanılan bir kuştur. Kaynağı eski Mısır inançlarında bulunmakla beraber Çin’den İran mitolojisine ve Müslümanlıktan Hıristiyanlığa kadar geniş bir inanç alanında yer alan bu kuş altın renkli uzun tüylü, kocaman, güzel sesli bir kuşmuş. Erkekmiş. Öleceği zaman yuvasını ateşe verip kendisini yakarmış, o yanarken yeni ve genç bir Anka kuşu meydana gelirmiş. Genç kuş babasının küllerini Heliopolis’te güneş tapınağına götürüp bırakırmış. Kimin başına konarsa ona büyük zenginlik ve mevki getirirmiş. Yüzü insana benzermiş, vücudu her hayvandan bir parça alınarak yapılmış, boynu çok uzun ve ak bir halkayla sarılıymış, Kaf dağında yaşarmış. Çeşitli adlarla anılır: Anka, Semender, Devlet kuşu, Phoenix, Tuğrul, Hüma, Simurg, Anka-yi Mugrib, Sireng, Zümrüt ve Zümrüd-ü Anka. Hiristiyanlar Phoenix adını verdikleri bu kuş mitinin yorumunu yapmışlar ve onu öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi saymışlardır. Temmuz, Osiris ve Adonis efsanelerinin kuşsal bir yinelenmesidir.”
“Anka; uzun boyunlu, ismi olup cismi olmayan büyük bir kuştur. Çeşitli efsanelere göre Anka, insanlar gibi düşünür ve konuşurmuş. Çok geniş bilgi ve hünerlere sahipmiş, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaparmış. Tüyleriyle sıvazlayıp yaraları iyi eder, gözyaşı şifa verirmiş. Kaf dağını aşabilmek ve göğe yükselebilmek için Anka’ya binmek gerekirmiş. Dünyada her dönemde yalnız bir tane Anka kuşu olduğuna inanılırmış. Anka’nın ünlü Arap masallarından “Bin Bir Gece Masalları”’nda da sözü edilmiş, Anka ortaçağ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiştir.”
“Anka, ölümüne yakın kendisine ottan çalıdan çırpıdan çok yüksek bir yuva yaparmış. Sonra bunu en dipten tutuşturur, en tepesine tüner ve en güzel şarkısını söylermiş. Buna Zümrüd-ü Anka’nın son şarkısı derlermiş.” Bir rivayete göre; yaşadığı müddetçe yere konmayan, ayağı toprağa değmeyen kuştur. “Anka bilgeliği temsil eder. Sadece bilgeliğinin doruğuna ulaşan kişi Anka kuşunu görebilirmiş.” denir. Kimi görüşe göre ölülere mezara kadar eşlik ettiğine inanılan kuştur.
İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar “Mantık’ut- Tayr” adlı yapıtında Anka’nın hikâyesini anlatır. Anka kuşu ile ilgili bir hikâye şöyledir:
“Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix ), Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi… İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri…
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş… “Aşk Denizi”nden geçmişler önce…”. “Ayrılık Vadisi”nden uçmuşlar…”. “Hırs Ovası”nı aşıp, “Kıskançlık Gölü”ne sapmışlar… Kuşların kimi “Aşk Denizi”ne dalmış, kimi “Ayrılık Vadisi”nde kopmuş sürüden… Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle…
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “Şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “Yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça “si”, “otuz” demektir… murg” ise “kuş”… Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; “Simurg – otuz kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur…”
Hikâyenin bir başka anlatımı ise şöyledir:
“… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Sîmurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Sîmurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşların hepsi de Sîmurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Sîmurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüthüt söz alır ve şunları söyler: Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: Sîmurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? Sîmurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın değil demektir. Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar.
Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır. Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Sîmurg’a ulaşabileceklerdir.
Ama pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır. Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikat yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. Bütün vadileri aşarak menzil-i maksutlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Sîmurg tarafından bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.
Tam bu sırada, Sîmurg tecelli eder… Fakat otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Sîmurg’un mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. Çünkü kendilerini Sîmurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Sîmurg, Sîmurg da kuşlardır. Sîmurg’dan ses gelir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!”
“Anka, insan dili bilen, mesajcı, akıl ve hikmet sahibi, mükemmel bir kuştur. Kahramanları taşır, uzak mesafelere yolculuk yaptırır ve yakıp kendisini tekrar çağırabilsinler diye onlara kendi tüylerinden birkaç tane bırakır.” “Mısır efsanesine göre üzerinde otuz çeşit kuşun rengi bulunur. Gözle görülmeyecek kadar yükseklerde uçar.”
“Bir antik İran tanımında Simurg’un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığı, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Sasani Persler Simurg’un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Yaşam ağacında tünediğine ve her türlü şeytani şeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaşadığına inanılırdı. Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir.”
“Anka uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoğlunun tüm hastalıklarını tedavi ederdi. Kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı.” Anka, bilgi ağacının tohumlarını insanlığa dökerek insanoğlunun gelişimi için rehberlik eden bir semboldür.
“Anka, tasavvufla ilgili mitsel özelliklerin sezildiği hikâyelerde de sıkça karşımıza çıkar. Cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, bolluğun, bereketin, güvenin, mutluluğun ve huzurun sembolüdür. Kül Tigin’e ait heykel başında da bu sembol vardır.”
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı eserinde konuya dair şunları söylüyor: “Önasya mitolojisinde başlıca iki önemil efsanevi kuş vardır. Bunlardan birincisi Arapların “Anka” dedikleri kuştur ki, biz Türkler bu kuşun Farsça ve Arapça adlarını birleştirerek Zümrüd-ü-Anka deriz. Aynı kuşa İran mitolojisi ise Simurg veya Sireng adını verirdi. Yine bu kuşun Kaf veya Elburz dağlarında yaşadığı söylenirdi. Bu kuşun tüyünü ele geçirenlerin en büyük sırra ve ölümsüzlüğe erecekleri iddia ediliyor ve efsanelerde böyle yazılıyordu. Bu kuşun Kaf dağında bulunduğunu daha ziyade İslami gelenek içerisinde Arap mitolojisi söylüyordu. İranlıların kutsal dağı ise Elburz dağı idi. Bu sebeple de onlar Simurg kuşunun Elburz dağlarında bulunduğuna inanıyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türk mitolojisi, Ortaçağdaki İran mitolojisinden değil de, daha eski iran mitolojisinden tesirlerini almıştı. Bilindiği üzere; İran mitolojisinin en eski kaynaklarından biri de Zend-Avesta’dır. Her şeyin üstünde bulunan bir ağaç ve bu ağacın üzerinde de bir kuş vardı…”
“Er Töştük’ü alarak yeryüzüne çıkaran kuş, Anadolu masallarındaki Zümrüd-ü Anka kuşundan başka bir şey değildir. Er-Töştük masalında, bu kuşa “Kara-Kuş” yani kartal denmektedir. Tünediği ağaç ise Hayat-ağacıdır. Yine Orta Asya inanışlarına göre, ağacın altında bekçi olarak bir yılan bulunurdu. Buryatlar bu yılana “Abırğa” derler. Bu yılan hayat ağacını beklerdi.”
“Feridüddin Attar’ın, 1187’de yazmış olduğu Tuyûrnâme (Mantıku’t-tayr) veya “Kuşlar Meclisi” 4931 beyitten oluşan bir eserdir. Attar, Kuşdili olarak da bilinen bu mesnevî tarzı eserinde, tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayışını anlatır. Eserde sembolik dil kullanılmış; Hakikat’i arayanlar, yani Hakikat Yolunun Yolcuları kuşlarla simgelenmiştir. Sîmurg (Zümrüt-ü Anka) adlı efsanevî kuş, Allah’ın zuhur ve taayyünüdür. Ancak, Vahdet-i Vücut’a, yani Varlık Birliği’ne ulaşanlar, derin anlamları idrak edebilirler.” Anka sonsuzluktur.
“Sufi Ferîdüddîn-i Attâr bu kuştan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Önmeli bir özelliği ölümsüzlüktür. Ayrıca bu kuşlarla ile ilgili anlatımlarda bir yanma motifi bulunur. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoneix sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.” “Yer altına inme veya yer altında bulunma bir nevi olgunlaşma sembolü veya gizli sırlara vakıf olma ile eşitlenmiş olarak kullanılmaktadır. Anka’nın arayışı Bir’in arayışıdır. Zümrüd-ü Anka kuşunun Firdevsi’nin Şehname’sinde ve Mevlana’nın Mesnevi’sinde de ilginç öyküleri vardır. Hemen bütün inançlarda insan ruhunun ölüm sırasında bir kuş biçiminde vücuttan ayrıldığı ve uçup gittiği sanılmıştır. Kahramların yer altına inmeleri, onların miracı olarak yorumlanmalıdır. Bu kahramanların yer altına inmeleri de olgunlaşmaları, kâmil olmaları ile doğrudan ilgilidir.”
“Eski Mısırda efsaneye göre bu kuş çok parlak bir dönemi bildirmek ve yeni bir dönemi açmak için öbür dünyadan geliyordu. Yine bir rivayete göre Ramses’in firavunluğunun ilk dönemlerinde birgün bu kuş Memfis halkının gözü önünde belirdi ve efsanede belirtilen hedefi olan dikilitaşa kondu. Bu olaydan sonra halkın Ramses’e olan sevgisi, saygısı, bağlılığı büyüdü. Çünkü kuş o dönemin insanlarına göre öbür dünyadan gelen muhteşem bir işaretti.”
Alev içinde Anka kuşu önemli Gül-Haç ezoterik cemiyeti sembollerinden de biridir. Güneş ya da ateşi sembolize ettiği de söylenmektedir. Kendini yaşarken öldürüp küllerinden tekrar doğan bu çok güçlü kuş değişim ve gelişimin sembolüdür. Kimi görüşlere göre geçilen yedi vadi, vücutta bulunduğu söylenen yedi enerji merkezini aşağıdan yukarı doğru sırası ile temsil etmektedir.
“Gizem okullarında inisiyelerden Zümrüd-ü Anka veya dirilmiş insan diye bahsetmek yaygın bir adettir. Fiziksel doğum insana fiziksel dünyada nasıl bilinç veriyorsa, neofit, gizem okullarının rahminde geçtiği 9 mertebeden sonra, spiritüel dünyanın bilincine doğar. Bu Hz. İsa’nın “İnsan yeniden doğmadıkça, Tanrı’nın Krallığını göremez” dediği zaman bahsettiği inisiyasyon gizemidir. Zümrüd-ü Anka bu spritüel hakikati en iyi temsil eden semboldür.” Anka spiritüel zaferin ve başarının sembolüdür. Bütün inisiyeler ve filozoflar için kıymetli bir semboldür. “O, yaratıcı enerjinin dönüşüm ve yenilenmesinin, büyük çalışmanın tamamlanmasının sembolüdür.”
“Gnostisizme göre Güneş, Mesih yani Tanrı’nın oğludur. Tasavvufta, gözle görülmediği için Anka kuşu, vücut ve dünyanın maddî ağırlığın¬dan kurtulmuş ruhu ifade eder.” İsmi olup cismi olmayan nesnedir. (Anka-yı lâ-mekân: Yeri ol¬mayan Anka; Tanrı.)
Can Dündar şöyle diyor: “Simurg olabilmek ve Simurg’a varmak zordur. Zordur aşk, bencillik, inkâr, yılgınlık, kıskançlık, şaşkınlık ve yokluk vadilerinden geçmek… Uzun, zorlu engelleri aşarak Simurg’a varmak çok zordur. Beklenen, istenen, gereksinim duyulan Simurg’un kendisi olduğunun farkına varmak daha zordur… Kendi küllerinden yeniden dirilmek her kesin harcı değildir. Ve her birimiz birer Simurg, hepimiz Simurg olmayı göze almadıkça, özgürlükten, güzel yarınlardan bahsetmek. Kolay değil, inançla-bilinçle-dirençle uzun ve zorlu mücadele maratonunda yalpalamadan, yılmadan yola devam etmek. İnsanlık tarihi bize göstermiştir ki, bu yolculuk çok uzundur ve çok zorlu bir yolculuktur. Simurg’a varmak için Simurg olmak gerekir.”
“Anka’da ruh gelişim sürecini tamamlar. Zümrüd-ü Anka aynı zamanda kendi mezarı olan yuvasını yapar ve onu yakarak kendini küle çevirir. Fakat yenilenerek küllerinden dirilir. O kendi varlığını öyle bütünselleştirmiştir ki artık varlığının temeli olarak fiziksel bedenine bağlı değildir. O artık ruhani olanın eminliğindedir, bu anlamda o Ruhani Benlik’e, Felsefe Taşı’na ulaşmıştır.”
Tamer Ayan şöyle diyor: “Kuşlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları”; Simurg, “Hakikât” olarak tanımlanır. İnsan ömrünün engebelerine eşdeğer merdiven basamaklarını çıkabilmek ve sonunda ancak çok az kişinin hedefine ulaşabilmesi şeklinde düşünülebilir. Bunlar, tekamül merdiveninin, istek’ten Fenâ’ya doğru çıkan basamaklarıdır. Kuşların bazıları, Fenâ’dan daha ileri gide¬rek Fenânın da Fenâsını, yani Bekâ’yı idrak eder. Sîmurg (otuz kuş), yani Anka ise, Allah’ın zuhûr ve taayyünü¬dür. Tûyurname, bir vadiden öteki vadiye sırayla geçilerek olgunlaşmak şeklinde kuşlarla temsil edilen ilginç bir örnektir. Simurg kuşu, bir tekamül hedefinin sembolüdür ki, bu hedef ezoterik bilgilerde nefsaniyetini tümüyle alt etme ve Dünya gezegeni okulundan mezun olacak düzeye gelme olarak ifade edilir.”
“Hayranlıkla bakılmamak bir Anka kuşu için büyük zulümdür” denmiştir. Anka “karar ver” der. Yeni bir insanlık, uygarlık, yeni bir ben için baştan başlamak yeniden doğmaktır. Bireyin değişim ve dönüşüm sürecidir. Kendini aramak için yola düşmek, sembolik dağa tırmanmaktır. Dağ gökle yerin karşılaşması yani Kaf Dağı’dır. Anka, felsefe taşının kalbinde yer alır. Tinsel değişimin simgesidir. “Ruhun bilinç düzeyine yükselme sürecini anlatmak için İran simgeciliği Kaf Dağı simgesini kullanır. Dağın doruğu insan ruhunun en yüce merkezi olarak kabul edilir. Kaf dağının doruğunda gökleri yeşile dönüştüren zümrütten bir kaya bulunur. Kutsal ruh burada oturur. Zümrüt evrensel tinin simgesidir.”
İnsan yetkin doğası ile yani içsel önderi ile bilgelik yolunda yaşarken ölüp yeniden dirilerek karşılaşır.
“Yaşarken yenilenmek demek kimilerine göre sembolik anlamda ışık insan olmadır. Mezar dönüşüm ve değişim ortamıdır, başka bir dünyaya başka bir bene geçiş yeridir.” Jung’a göre Anka’nın hikâyesi “Kendi” nin keşfine giden yoldur. “”Simyacı” adlı eserde “kendinin efendisi olmak” bilincini anlatır. Simyacı şöyle der: “Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir.” Saklı hazineyi arayan gezgin, büyük sınavlardan geçip engeller aşarak kendi benliğine ulaşır, şuuruna kavuşur ve sonunda “kendi hazinesi”ni bulur. Anlar ki, keşfedilecek ülke, insanın kendisidir.”
Anka emsalsiz bir kuştur. Yuvası akasya dallarından yapılmıştır. Hermesçilere göre Zümrüd-ü Anka, insanın yenilenme sürecine tekabül eden simyasal dönüşümün başarılmasının sembolüdür. “Bir görüşe göre Anka aklı temsil etmektedir, Kaf Dağında Anka’nın kendini küllerinden yeniden yaratması, insanın dünyaya bakış açısını değiştirmesidir.” “Akıl yolu keşfederken kalp ise anahtarı bulmak için akla yardım eder” denir. Ezoterizmde kullanılan iki araç vardır: Akıl ve kalp.
“Anka tekâmül merdivenlerinin her birini çıkmış bire ulaşmak için gerekli çabayı göstermiş yetkin insan gibi insanın sembolüdür. Otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz çünkü hepsi BİR’dir!” “Dışarıda görünen içerinin yansımasıdır. Gelinen yer Bir’dir ve Bir’e dönmek kaderdir.” Ferîdüddîn-i Attar “Tanrıyı arayan kendisini bulur” der. Masallardaki kahraman, sonunda, uzaklarda aradığı şeyin aslında çok yakınında olduğunu, yani kendisinde veya kendi içinde olduğunu idrak eder. Bu, “kendini bilme” sembolizmi, inisiyatik ifadelerle, inisiyatik ölüm ve başkalaşım geçirerek yeniden doğuş, mistisizmdeki ifadelerle, “uyanma, aydınlanma, kurtulma” olarak ifade edilir. İnisiyatik yolculuklar önemlidir. Kahramanın sonsuz yolculuğu her daim sürer. İnsanın görünmeyen doğasının keşfidir.
Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor: “Bizim de bilge ve yol gösteren Simurglarımız var. Onların varlığını biliyoruz. Onların yaşamlarından dersler çıkararak uçuyoruz gökyüzünde. “Yedi Dipsiz Vadiyi” aşmak için. Gerçeğe, bilgiye ve aydınlığa ulaşmak için. Bizlerden de Simurglar olacak. Şaşkınlık ve Yokoluş Vadileri çoktan aşıldı. Bırakınız vazgeçenler ve geride kalanlar, bilgiye aç, özgürlüğe muhtaç, tüneklerinde tünesinler, bataklıklarında ve de kafeslerinde yaşasınlar. Onlar da ileride tekrar Simurg tüylerinden bulurlar ve Otuz’u daha katılır Simurglara. İleriye, daima ileriye ve daha yükseğe. Gün ola harman ola. Gelecek umut dolu. Kaf Daği’nın tepesine ne kaldı ki?”
Her birey birer Anka olmayı göze almadıkça insan insan gibi yaşayamayacak, kendi sıradan yaşamında aptalca rutinine hapis olacaktır. Kendi gökyüzüne, kendi arzının merkezine uçup kendini ve evreni tanıma yolculuğuna başlamayanları bir Anka gelip kurtarmayacaktır. Yolda olan yolcuyu seğireyleyen avamdan farklıdır. O; dönüşür, değişir, okur, gelişir, felsefe ile ilgilenir, aklını kullanır, sezgisine de danışır. Yığın; yer, içer, ürer ve sadece kendi yakın çevresi ve ailesi ile sürü hayatı sürerek bir solucan kadar insanlığa hizmet etmez ve bedeni çürür gider. O kadar haybeye yaşamıştır ki bir kuşak sonra hatırlanmaz ve asıl olarak o zaman tamamen ölür gider. Yolda olan yaşamda olup bitenleri anlamak için bir hasret çeker. Sokrates’in “kendini tanı” formülü bu yolculuğun özüdür. Kendini keşfeden insan, insan gibi insandır.
Mikro ve makro kozmos arasında yer tutan insanın yolculuğu başlangıçsızlıktan sonsuzluğa doğru her daim sürer. Yolda bilgelik kuramda değil, uygulamadadır. Anka, bir bilgelik sembolüdür. Zümrüd-ü Anka kadim gizem okullarının ezoterik felsefesinin en önemli sembollerindendir. “Otuz kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur. Kuşlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları” ; Anka, “Hakikât” dır.” “Simurg’a bakan kuşlar onun kendisidir. Simurg gizemli bir bilmecedir.” Arayış ve yolculukların sebebi, havassın kendini arayışıdır. Anka tekâmülün ve ruhun yücelmesinin sembolüdür.
Anka, uyanma ve aydınlanmanın yolunda ilerlemenin sembolüdür. “Anka, gerçek anlamda var olmak için yok olmayı göze alabilecek kadar korkulardan, bağlardan ve zaaflardan arınmıştır. Yanarak cehenneme inişi deneyimleyene dek yok olmaz ve yokluğundan varolurken de arınmış bir saf bilinçle yeniden başlar.” “Gerçek insan” ölüme kadar devam eden süreçte bir arayış içerisindedir. O, Anka’yı beklemez, Anka olmayı göze alır ve tehlikeli yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta kahraman kitle ile birlikte hareket ederek değil, güruhun engellemelerini yıkıp geçerek yol alır. Yığın ancak yığın gibi olana etki eder. “Sen ot olduktan sonra keçiler bile seni yer.” denir. Güçlü irade sahibi, ne istediğini bilen bireyler kafaları çok akılları yok olan sayısal çoğunluğun sıradanlığının içerisinde kaybolmaz, “herkes gibi” değil “kendi gibi” olmayı yani tek ve özgün bir Anka olabilmeyi başarabilir. O, ruhun bütünleşmesi, arınması ve dönüşümünün tüm kültürlerde ortak yüce bir sembolüdür. Tekamülde son noktadır…
“O’nu Hristiyanların haçında bulmaya çalıştım, ama orada değildi. Hintlilerin mabedine, eski pagodalara gittim, hiçbirinde en ufak izine rastlayamadım. Dağları, vadileri gezdim ne doruklarda ne de derinde bulabildim O’nu. Mekke’ye, Kâbe’ye gittim orada da değildi. Âlimlere, filozoflara sordum, idraklerinin ötesindeydi. Derken kalbimin içine baktım… Orada, öylece durmaktaydı… O bulunabilecek başka hiçbir yerde değildi.” Mevlana
”En kutsal yol kişinin kendi arayışı için çıktığı Yol’dur”
Kaynakça:
Muazzez İlmiye Çığ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Simurg_(mitoloji)
http://www.edebiyatforum.com/lise-2-edebiyat-konu-anlatimi/turk-mitolojisinde-simurg-motifi.html ; Rıdvan CANIM
SİMURG (Mantıku’t-Tayr); Tamer Ayan
KUŞDİLİ (MANTIKU’T-TAYR); Tamer Ayan
Feridü’d-din Attâr, “Mantıku’t-Tayr, Kuşların Diliyle”
Erich Fromm, “Rüyalar, Masallar, Mitoslar – Sembol Dilinin Çözümlenmesi”
Korhan Kaya, Hint-Türk-Avrupa Masalları,
M V. F. Büchner, İslâm Ansiklopedisi, “Anka” mad.
Atilla Özkmmlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi “Anka” mad.
Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü,
37V.F. Büchner, İslâm Ansiklopedisi, “Simurg” mad.
Abdulkadir İnan, “Türk Folklorunda Simurg ve Garuda”, Makaleler ve İncelemeler,
Hayrettin İvgin, “Türk Dünyası Kültüründe Bazı Mitolojik Hayvanlar”,
http://batiniler.com
http://www.gizliilimler.tr.gg/Simurg%2C-Z.ue.mr.ue.d_.ue.-Ank%E2.htm
www.divan.name.com
http://www.historicalsense.com/Archive/Fener42.htm
http://www.vik2.com/anka/
Can Dündar; “Kaf Dağına Yolculuk”
Christian Jacq; Ramses
Manly P. Hall; Tüm Çağların Gizli Öğretileri