Aşk Şartlandırılmamalı
“Benim içimde benim bile varlığından haberdar olmadığım bir yere dokundun, ya sonra..
Nerede olduğunu bildiğim halde kayıplardayım.
Artık sen ben olsan, ben de sen.
Girsen hayatıma gecikmeden ya da belki de girdin..”
Ben bir Akrep kadınıyım, yükselenim de akrep. Burçlar hakkında çok bilgisi olan biri her ne kadar olmasam da kendi burcumu iyi bilirim. Kendimi bildim bileli daima hayata tutkuyla karıştım. Yaptığım her işte başlangıcında olmasa dahi ilerleyen dönemlerinde genelde hep lider rollerinde oldum. Sezgilerim kuvvetlidir, gerek girdiğim işlerle ilgili olsun, gerek yeni tanıştığım kişilerle ilgili olsun. Gerçekleşecek bazı olayları önceden hissedebiliyorum, ama her zaman bunları kabullenme ve hayatımı bu seziler doğrultusunda yönlendirme cesaretim var mı derseniz işte o yok.. Arkadaşlarım, dostlarım benim için çok kıymetlidirler. Onlarla hayatım bir bütün oluyor, eksilerim artıya dönüşüyor.. Cesaret benim ikinci ismim gibidir. Tabii ki olaylar mantık sınırlarını zorlamadığı müddetçe.
Başarısızlık pek kabullenmeyi sevdiğim bir şey değildir. Sonuna kadar savaşırım, yılmam, yorulmam, pes etmem.. Dıştan her ne kadar tamamen mantığım doğrultusunda hareket eder gibi gözüksem de aşırı duygusalımdır. Mantığım sık sık kalbime yenik düşer. İyilik yapabilmek bana müthiş bir haz verir, bana yapılanları ve yapanları da asla unutmam. Aynı şekilde kötülük yapanları da. Sabrımın sınırları geniştir fakat sınır aşıldığında gidilen yer uçurumun ta dibidir.
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadın neden bunları anlatıyor ya da kendini bu denli deşifre ediyor?
Sebebine geleceğim, biraz sabredin lütfen..
Ben aynı zamanda bir aşk kadınıyım.. Tutkulu ve etkileyici olduğumu söylerler. O’na öyle bağlanırım ki aşıksam, hayatımın en değerlisi haline getiririm aşkımı. Güvenirim ve aynı güveni de ondan beklerim. Ama bu asla bir sahiplenme değildir. Ben de sahiplenilemem.. Özgürlük ruhumun en önemli kesitidir. Zaten aşk ta kısıtlamak değildir.
AŞK bu hayatta yaşanan en güzel duygu, fakat genelde kurallarla sınırlandırılmaya çalışılan, çevre tarafından yargılanan, yaşayanlara yaşadıklarını sonuna kadar yaşama hakkı tanınmayan, çerçevelendirilendir. Aşık olan insan parlar, etrafına ışık saçar, nefes alışı sağlıklıdır. Fakat gelin görün ki şartlandırılmalar yıldızlarının bir kısmını daima söndürür. Halbuki aşk özgür olmalıdır. Şartlandırılmamalıdır..
Ben hayatımın ilk aşkı ile yirmiyedi seneyi dolu dolu yaşadım. Onca sene öncesinde dahi aşkımı özgür yaşamak için kuralları yıkan oldum. Kural tanımayan oldum.. Ama o çevre var ya o çevre, bir noktasından sonra sınırlarımı zorlamaya başladılar. Ya onların isteklerine uyum sağlayacak ve sorunsuz olarak aşkımı yaşayacaktım, ya da kendi kafamın dikine gidip asla rahat edemeyecektim.. Aşkın tutkusu o senelerde alenen yaşanamıyordu. Şimdi her şey değişti, artık aşkın sınırları daha geniş, aşklar daha özgür. Aşkın gelişimi sevgidir. Aşkın devamlılığını sağlamak için fedakarlıklar gerekir düşüncesiyle çevre isteklerine boyun eğmek zorunda kaldık.. İmza…
Hani deriz ya “şimdiki aklım olsaydı” diye.. Ah keşke olsaydı..
(Ülkemizde bu imza yasal garanti olarak ta kabul edilmekte fakat şahsen deneyimlediğim üzere yeni kanunlara göre verilen haklar sanıldığı gibi kadınları korumaya almıyor. Tam tersi saçma sapan sorumluklar ve zorunluluklar altında eziyor. Çoğu kadınımızın yaşadıklarına boyun eğip yeni bir hayata cesaret edememe sebebi de budur eğer kendi ayaklarında durmuyorlarsa.. Bu da parantez içi dertleşmemiz olsun..)
Aşk öyle yaşanmalı ki aslında, zamanı olmamalı, yeri olmamalı, cinsi olmamalı, adı bile konmamalı.. Hissettiğince, arzuladığınca, istediğin gibi, tutku dolu yaşanmalı. Çağırmamalısın, o gelmeli. Seslenmemelisin, duymalı. Bastırmamalısın, patlamalı..
Ama o imza var ya, işte o aşkı sınıflandırıyor, basitleştiriyor.ŞARTLANDIRIYOR.. Özgür aşkta ki duygular imza sonrasında rutinleşiyor. Adrenalin düşüyor. Kurallar duvarlar çekiyor yaşam alanınıza, nefesinizi daraltıyor. Sizi belki de asla istemeyeceğiniz durumlara mecbur bırakıyor. Şüphelere düşürüyor zamanla aşkınıza karşı, acaba sebepler ve gelişimlerin yolunu çizen imza mı yoksa aşk mı diye.. Tüm bunlar zaman içinde duyguları rutinleştiriyor, aşıkları monotonlaştırıyor..
Bizim içimizde hiç sevmediğim ve sevemeyeceğim bir deyiş vardır “alan almış, satan satmış” diye..Nefret ederim. Kim neyi almış, kim neyi satmış. Aşk bu kadar mı basit, aşıklar bu kadar mı seviyesiz..?
Dünyanın en güzel duygusu, en sağlıklı dönemi böyle olmamalı. Özgür olmalı aşk ve aşıklar.Güven kalplerde yaratılmalı ve korunmalı.. İmza gerekmemeli “biz” olabilmek için.. Aşkını garanti görmemeli kimse, her daim duygular canlı tutulmalı, güven de kalben gelmeli.. Kendine de aşkına da aynı değer verilmeli, aşmadan, boğmadan, güç savaşlarını sınır dışında bırakarak..
Aşk her yaşta bir mucize.. Neden doyasıya yaşanmasın ki.. Yazımı ters bulabilecekler lütfen açık fikirli olup bir an için bile olsa kendi kabuğunuzdan sıyrılıp düşünün ve kendinize dürüst olun. Sizden tek ricam bu, buna rağmen katılmazsanız fikirlerime yine de en azından hoşgörü ile yaklaşın aynı düşünce doğrusunda olmayanlara.. Hepimize yağsın aşkın ışığı, kulaklarımıza dolsun fısıltıları, gönlümüzün kapıları açılsın tüm güzelliklere, ısıtsın bizleri sıcaklığıyla.. Hepinize aşk dolu, huzur dolu, sevgi dolu günler gelsin her neredeyseniz..