felsefe taşı

Büyük Patlama ve Evren

Büyük Patlama ve Evren
Kasım 09
16:19 2015

Geldik çok uzun yolculuğumuzun ilk durağına. Biliyorum yazılarda bir çok kez ileriye bir çok kez geriye gidip, arada felsefe parçalamaya kalkıyorum ama sanki bana böyle daha eğlenceli gibi geldi. Tabii sonuçta okuyucunun takdiridir bu sıralamayı beğenip beğenmemek, çünkü bu sitedeki ilk yazım olan “Hayat Ölümden Doğar” aslında bütün bir yazı serisinin ya da aslında kitaba dönüşecek olan bu serinin son yazısı olmalıydı ama belki de ilgi çekici kılmak için önce oradan başlamayı tercih etmiştim kafamdakileri dökmeye.

Bildiğiniz gibi Fizik, Biyoloji, Kimya ve Matematik 4 temel bilimdir ve diğer bilim dalları bu temel bilimlerin alt uygulama alanlarını oluştururlar. Örneğin Fizik altında Kuramsal Fizik varken, Biyolojinin altında Tıp vardır. Ya da Matematiğin altında İstatistik ve Bilgisayar bilimleri olması gibi. Bu yüzden Büyük Patlama aslında Biyolojik Evrimin bir parçasıdır diye bakmak, ona sadece Fizik Kuralları gözüyle değil de var oluşumuzun temel taşı, bir anlamda yeni bir başlangıcı gibi bakmak doğrudur çünkü hiçbir şey yoktan var olmayacağına göre Büyük Patlama’dan önce de bir şey olsa gerek. Bu soruyu fizikçilere sorduğunuzda ya “hiç” yanıtını alırsınız ama bu hiçbir şey yok anlamındaki hiç değildir sadece cevabı olmayan bir sorunun cevabıdır hiç. Ya da bundan önceki Evren derler yine Büyük Patlama’yla oluşmuştur, bu dizgeyi sonsuza dek sürdürürseniz ulaşacağınız yer yine hiçlik olacaktır. Ve ikinci bir soru gelir akla, Evren Büyük Patlama’yla oluşmuşsa evren ve büyük patlama neyin içinde bu eylemi gerçekleştirmişlerdir? Öyle ya, bir patlama ancak bir mekanın içinde olabilir evren patlamayla oluştuğuna ve genişlediğine göre bir sınırı vardır –ki, bu gerçektir- o zaman o sınırın dışında yine bir mekan olsa gerektir. Kesinlikle vardır ama bu sorunun yanıtı da yine “hiçlik”tir. Evren hiçlik içinde yer alır çünkü hiç de sıfırdan farklı bir matematiksel değer olabilir, o zaman biz de hiç miyiz, ya da aslında yok muyuz acaba, varsak da bedenlerimiz öldüğünde o hiçliğe mi dönmektedir, yoksa döngü böyle midir dersiniz? Hadi bu soruları bırakıp maddi döngüye dönelim ve kısaca şu hayatımızın, evrimimizin ve evrenimizin başlangıcını oluşturan Büyük Patlama’ya bir bakalım.

Bundan 13,7 milyar yıl önce belki bir iğne başı büyüklüğünde ama yoğunluğu ve kütlesi çok büyük bir gaz kitlesi sıkışmış olduğu alanda büyük bir patlamayla sarsıldı. Ve patlayan bu gazlar çok büyük bir hızla etrafa saçılmaya başladı. Onlar dışarı doğru açılırken bir balon gibi iç kısımlarında bir boşluk ortamını da beraberlerinde şişiriyorlardı, tıpkı bir balonun şişmesi gibi ve bugün içinde olduğumuz evreni işte bu olay oluşturdu. Başlangıç için bu bir görüş, bir başka görüş de sicim teorisinden gelmektedir, o da yan yana yer aldığı düşünülen paralel evrenlerin zaman içinde birbirlerine yaklaşmaları ve değmeleri sonucunda oluşan büyük patlama teorisidir. Ama sonuçta birinci ya da ikinci varsayım da olsa patlama mekaniği yine de aynı kalmakta, küçük bir alana sıkışan gazların patlayıp balon gibi şişmesi ve oluşturdukları baloncuğun içindeki her noktaya dağılıp ışık hızında her yöne açılmalarıyla evrenimiz oluşmuştur. Bu evren başlangıçta son derece sıcaktır ve kaynayan bir kazan görünümünde bile diyebiliriz ve evren 10-43. saniyede aniden çok büyük bir şişmeye uğradı (inflation). Böylece içindeki bütün parçacıklar ilk ve tek kez olmak üzere ışık hızının çok üzerinde hızlarla genişlediler ve evren daha sonra sınır bölgelerinde ışık hızındaki genişlemesini sürdürdü. Bunu nereden mi biliyoruz, bugünkü bilgilerimizle evrenin çapı 82 milyar ışık yılı civarında ancak evren 13.7 milyar yıl önce oluştu yani şişme olmasaydı çapının bu kadar olması gerekirdi fakat öyle değil, bu da ancak bir şişme teorisiyle açıklanabiliyor. Buradaki sorun şu, evrendeki hiçbir madde ışık dahil, ışık hızını geçemiyorsa şişme sırasında bu nasıl oluyor? Bu konuşa yapılan açıklama evrenin içindeki maddelerin şişmesi değil, evrenin kendi dokusunun ışık hızının çok üstünde hızlarla ani şişmeye uğraması şeklindedir. Böylece içindeki bütün maddeler de evrenin dokusuyla birlikte taşınmışlardır. İlgilenen okuyucular için Stephen Hawking’in son yıllardaki çalışmalarını ve Brian Greene’in Evrenin Dokusu isimli çalışmasını salık verebilirim. Bu çap bize, bu ana kadar bize asla ulaşamamış ışığın olduğunu ve asla da ulaşamayacağını göstermektedir. Yani evrenin gerçek sınır bölgelerini ne yazık ki asla gözlemleyemeyeceğiz. Peki evrenin her yerinde dokusunun aynı olduğunu ve evrenin başlangıcının 13,7 milyar yıl önce olduğunu nereden biliyoruz? Çünkü bazı bilim adamları bir süre boyunca uzaydan kendilerine gelen bir parazit keşfettiler. Cihazlarını nereye döndürürlerse döndürsünler parazitin şiddeti değişmiyordu ve ölçümler sonucunda bu sesin 3 K sıcaklığında olduğunu buldular. Bugün uzaydaki sabit sıcaklık – 273 Kelvin’dir bu 3 Kelvinlik sıcaklık nereden gelmişti ve neden her yönde aynıydı. Yaptıkları hesaplamalar sonucunda bu parazitin Büyük Patlama’nın sesi olduğu ve 13,7 milyar yıl önceden kaynaklandığı kanıtlandı.
İşte evrenimiz böyle ortaya çıktı. Sonrasını biliyorsunuz evren içindeki gazlar gittikleri bölgelerde soğudukça topaklanmaya ve birbirleri etrafında dönmeye başladılar ve bunların bir kısmı sıcaklıkları düşmüş olsa da çok kaybetmeyerek yıldızların çekirdeklerini oluşturdular ve yaşadıkları soğuma sunucunda kendi etraflarında dönerek bir yapı oluşturdular ve bu hız ve enerji onların enerjilerini yenilemelerine ve etraflarına bu ısıyı yaymalarına neden oldu. Birlikte topaklanan diğer gaz parçaları ise ısılarının büyük parçalarını kaybederek bu büyük gaz topaklarının etrafında kaldılar ve taşlaşarak gezegenleri oluşturdular. İşte evrendeki yaşam ve zeki canlılık bu taşlaşan gezegenlerin üzerinde var oldu, bunun detaylarını anlatmıştık. Ancak evren asla durağan bir yapı olmadı, genişlemesini sürdürdü ve bugün fizikçiler evrenle ilgili yeni teoriler üretmeye devam ediyorlar. Bildiğiniz gibi Einstein, çok saygın bilim insanı Newton’ın yer çekimi kuramını evrensel bazda (dünya üstünde hâlâ o geçerlidir) çökertti ve önce Özel Görelilik sonra Genel Görelilik ve Kuantum kuramlarıyla evrenin davranışına çok büyük oranda açıklamalar getirdi. Bunların en önemlisi elbette kütle çekim teorisidir ki, gezegensel yer çekimlerinin gezegenlerin kütlelerinin uzayın dokusunu bükmesi sonucunda oluştuğunu kanıtlamıştır. Ayrıca herkesin bildiği E=mc² formülüyle ışık enerji ve maddeye büyük bir açıklama getirmiştir. Üstelik bu açıklama işte daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz felsefe ile bilimin belki de bütünleşmesi, bir araya gelebilmesi sonucunu doğuracak çözümü üretmiştir. Çünkü bu formüle göre maddenin kütlesi ve ışığın hızının karesinin çarpımı bize enerjiyi vermektedir. Buradan yola çıkarak bir madde parçasını ışık hızına çıkarmak için gereken enerjiyi bulabilmekteyiz artık (sonsuz). Yani ışıktan başka hiçbir maddenin ışık hızına çıkamayacağı sonucuna işte buradan varıyoruz. Çünkü ışık hızına geldiğimizde kütle sonsuza çıkmakta, bunu hareket ettirecek enerji de sonsuza ulaşacağından bu hıza erişmenin imkansızlığı ortaya çıkmaktadır. Işık hızından kasıt ışığın bir saniyede aldığı yıldır (300 bin km), ışık yılı ise ışığın bir yılda aldığı yol demektir (300.000x60x60x24x7x52 km). Yer darlığı nedeniyle detaylara giremiyorum ama örneğin bize en yakın galaksi olan Andromeda bizden 2,2 milyon ışık yılı uzaktadır ve oraya varmak ışık hızıyla 2,2 milyon yıl sürecektir. Tabii ışık hızında giderken zamanın genleşeceğini ve duracağını da hesaba katmamız gerekmekte!
Gelelim evrenle ilgili bir başka ilginç detaya. Hatırlarsanız okullarda bize evrenin en küçük parçasının boyutsuz bir nokta olduğu öğretildi. Ama bugün son çalışmalar gösteriyor ki, evrenin en küçük parçası boyutlu bir sicim parçasıdır. Ve büyüklüğü 1,6x 10-33 mm’dir. Buna Planck sabiti denir ve Planck sabitinin bulunuşuyla Genel Görelilik ve Kuantum Fiziği arasındaki anlaşmazlık giderilebilecek gibi görünmektedir. Çünkü genel görelilik kuramlarını mikroskobik evren parçacıklarına uyguladıklarında bilim adamları ve elbette Einstein, bütün kuramların alt üst olduğunu görmüş ve iki kuramı asla bir araya getirememişlerdi. Son 30 yılda aralarında Brian Greene, Roger Penrose, Stephen Hawking, Witten gibi büyük fizikçiler dünyanın her yerindeki çalışmalarında sicim teorisi üzerine giderek evrenin yapısı üzerine büyük ilerlemeler kaydedebildiler ve Einstein’in çözmek için çok uğraştığı ve çözemediği Her Şeyin Teorisi’ne yani fizik kurallarının en küçükten en büyüğüne evrendeki her şey için geçerli olmasına giden yolda büyük ilerlemeler kaydettiler. Eğer sicim kuramı sonunda kanıtlanırsa bugüne dek sandığımız gibi 3 uzamsal ve 1 zaman boyutundan oluşan evrenimiz 10 uzamsal ve 1 zaman boyutuna ulaşacak. 4 boyut dışında kalan boyutların evrenin her biriminde diğer 4 boyut gibi yayılmak yerine kendi içlerine kapanıp küçük kaldıkları ve bizim her anımızda onların içinden geçerek yol aldığımız düşünülmekte.

Değinmek istediğim ve çok önemli bir başka evren parçası ise elbette Kara Delikler. Hawking bu konuda çok ciddi çalışmalar yaptı ve son açıklamalarıyla bizleri gerçekten şaşırttı. Kara Delik olabilmesi için bir yıldızın bizim güneşimizden en az 1 milyon kat daha büyük olması gerekmekte. Yıldız ömrünü bitirdiğinde artık enerji üretemez hale geliyor ve içindeki tüm madde kendi içine çöküp küçülerek çok yoğun kütleye sahip çok küçük bir alana sıkışarak çekim gücü çok büyük bir alana sıkışıyor. Bu alanın olay ufku dediğimiz bir sınırı var ki, o noktaya gelen ışık dahil her madde artık Kara Delik’in çekim gücünden kaçamıyor ve içine düşüyor. İşte bundan sonrası muamma. Işık ya da madde içine düştüğü kara delikten çıkamıyor ve sonunun bir tekillik olduğu söyleniyor. ancak Hawking çok önemli iki açıklama geliştirdi. Biri bu alanın bir süre sonra aşırı maddeyle dolduğunu ve artık içine madde alamadığında içinde kalan bütün maddelerin artık dışa savrulduğunu söyledi. İkinci olarak da geçtiğimiz aylarda Kara Delik’e giren bilginin (yani ışık- bir bilgi taşıyıcısı olduğuna göre) Kara Delik’in öteki tarafından belki evrenin tamamen farklı bir noktasından çıkabileceğini söyledi!!

Bugün evrenimizi oluşturan 3 ayrı yapı olduğunu biliyoruz. Bizim ve tüm gezegenler, yıldızlar ve galaksilerin içinde bulunduğu madde miktarı evrenin yüzde 5’ini oluşturmakta. Bunun dışında evrenin yüzde 20-22’sini oluşturan karanlık madde bulunmakta. Karanlık maddeyi sadece bu maddenin kütle çekimsel etkileri nedeniyle saptayabiliyoruz. Ancak evrenin en büyük kütlesi yüzde 75 kadarını oluşturan karanlık enerjidir. Karanlık enerjinin evrenin bugün ve geçmişte ve gelecekte de genişlemesini sağlayan kuvvet olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle ki bugün evrenimizde sınırlarda daha hızlı olmak üzere tüm maddi yapılar birbirinden uzaklaşmaktadır. Bugünkü bilgiler ışığında belli bir zaman sonra bütün galaksiler birbirlerinden tamamen uzaklaşacaklar ve evren gittikçe soğuyarak tamamen karanlık ve yapayalnız bir yer haline gelecek. Neyse ki insanlığın o günleri görme şansı yok, çünkü güneşimiz bundan 5 milyar yıl kadar sonra enerjisini tüketerek dünya çapına kadar yayılıp, dünyayı da yok edecek ve sonra bir beyaz cüce haline dönüşecek.

İşte evren işte karanlığın içinde aydınlığı taşıyan güneşler ve galaksiler acaba her şey ama her şeyin teorisi ne zaman birleşecek, yani felsefe ile bilim ne zaman bir bütün halinde bize bizi anlatacak ben de çok merak ediyorum.

6.479 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • DNA NEDİR NE DEĞİLDİR?DNA NEDİR NE DEĞİLDİR? Evrim üzerine birçok yazı kaleme almış olmama rağmen sanırım evrimin temelini oluşturan genlerimiz üzerine bir çalışma yapmadım şimdiye kadar. Geçen günlerde bir dostumun konferansı […]
  • Dijital ÖzgürlükDijital Özgürlük Türkiye internet özgürlüğünde sınırda. Internetin götürüldüğü yerlerde yarattığı fırsat ile açtığı tahribat arasında belli bir oranın korunması ise kimsenin umurunda değil gibi. ABD […]
  • Maslow Hiyerarşisi ve DijitalleşmeMaslow Hiyerarşisi ve Dijitalleşme Bir dijital göçmen açken internete girmeyi pek öncelikli bir eylem olarak değerlendirmez. Ama bir dijital yerli için acıktığında internete girip yemek siparişi vermek mutfağa gitmekten […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler