JFK’in İnsanlığa Bıraktığı Miras
Tarih 22 Kasım 1963.
Günlerden Cuma.
Yer Dealey Plaza.
Bahardan kalma bir günün yaşandığı o Cuma günü, Teksas Dallas’ın şehir merkezinin batısında bulunan ve adını 1859 – 1946 yılları arasında yaşamış yazar ve sivil toplum lideri George Bannerman Dealey’den alan bu açıklık alanda yaşananlar, insanlık tarihi açısından yakın dönemin belki de en dramatik anlarından biridir.
O gün sabah saatlerinde Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) 35. Başkanı John F. Kennedy, 1964 yılında yapılacak olan başkanlık seçimlerinin Teksas’taki kampanyası için yanında eşi Jacqueline Kennedy ve Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson ile birlikte Dallas’a gelmiş, Love Field Havaalanında halkın yoğun ilgisi ile karşılanmış ve Teksas Otelinde Dallas Ticaret Odası tarafında düzenlenen kahvaltıya katılmıştır. Bir sonraki durak Ticaret Merkezi önünde Dallaslılara yapılacak olan konuşmadır. O ana kadar her şey planlandığı gibi gitmiş, Demokrat Partili olan Başkan yaptığı konuşmalar ve verdiği izlenim ile Cumhuriyetçilerin kalesi sayılan Teksas Eyaletinde olumlu bir hava bırakmıştır.
Ticaret Merkezine giden yaklaşık 10 millik yol, Başkanı görmek isteyen Dallaslılarca hınca hınç doldurulmuştur. Başkanlık kortejinin geçiş güzergahı Belediye Başkanı Earle Cabell tarafından planlanmış ve şehrin bir ucundan diğerine neredeyse cetvelle çizilmişcesine düz bir güzergah belirlenmiştir. Bu ahengi bozan tek parkur, Dealey Plaza üzerinde yer alan ve şehirde yapılan tüm resmi geçitlerde çok sayıda insanın görebilmesine imkan sağladığı için adeta bir geleneğe dönüşen, Elm Caddesi ve Houston Caddesi üzerinden geçen dönemeçli parkurdur.
Dealey Plaza açıklık bir alan olup etrafı yüksek binalar ile çevrildir. Bu binalardan biri de Okul Kitapları Deposu olarak anılan 6 katlı kiremit renkli bir binadır ve tam da Elm Caddesi ve Houston Caddelerinin kesiştiği noktada yer almaktadır.
Önde motorsikletli polisler, hemen arkalarında içinde Başkan, eşi, Teksas Valisi John Connally ile eşini taşıyan üstü açık araç, yolun her iki kenarındaki kaldırımlarda bulunan halkın arasından Elm Caddesine girmiş ve bir dakika kadar sonra da 90 derecelik bir dönüşle Houston Caddesine doğru keskin bir dönüş yapmıştır. Saatler tam 12.30’u gösterdiğinde bir patlama sesi duyulmuş fakat bunun motorsikletlerden geldiği düşünülmüştür. Akabindeki 7 saniye içinde patlama sesi daha duyulmuş ve bunların silah sesi olduğu anlaşılmış, son atılan kurşun Plaza’yı dolduran onca insanın gözü önünde Başkan’ın tam kafasına isabet etmiştir.
Özellikle eşinin hemen yanıda bulunanJacqueline Kennedy başta olmak üzere orada bulunan herkes ve hatta tüm insanlık için o an adeta donmuştur. Başkan saldırıdan 45 dakika kadar sonra, Parkland Hastanesinde, yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirmiş, saldırı anında ön koltukta oturan Vali Connally de yaralanmıştır.
Suikast Amerikan Halkının büyük çoğunluğunda derin bir etki bırakmış, akabinde kurulan Warren Araştırma Komisyonunda (the Warren Commission) ve daha sonrasında oluşturulan Araştırma Komitesinde (the House Select Committee), onca aykırı delile ve özellikle o gün Plaza’da bulunan elliden fazla tanığın 3’ten fazla (yaklaşık 6 saniyede) silah sesi duyduğunu beyan etmesine rağmen bir sonuç alınamamıştır.
Eldeki tek sanık Lee Harvey Oswald adında Kominizm yanlısı olduğu ifade edilen ve Okul Kitapları Deposunda çalışan bir kişidir. Oswald suikastın hemen akabinde alel acele tutuklanmış, hemen suçlu ilan edilmiş ve işin garibi Dallas Polis Merkezinden cezaevine götürülürken Merkezin garajında, Kennedy hayranı olduğunu idda eden Jack Ruby tarafından öldürülmüştür.
Eldeki neredeyse hiçbir delil Oswald’ın bu işi tek başına yaptığını yeterinde ispat edememiş ve suikast resmi manada sonuçlanmış olsa da esasen bir muamma olarak bu güne kadar gelmiştir.
Tabidir ki Kennedy’nin insanlığa bıraktığı miras bu hazin suikast öyküsü ile sınırlı değildir. Peki Kennedy, kurşunlara hedef olacak neler yapmıştır da bu hazin son onu güneşli bir Cuma günü yazdan kalma bir günde onca insanın gözleri önünde yakalamıştır?
8 Kasım 1960 tarihinde yapılan başkanlık seçiminde Demokratların adatı olan Kennedy, Cumhuriyetçilerin adayı olan ve görevdeki Başkan Eisenhower’ın Başkan Yardımcısı Richard M. Nixon’ı yalnızca 113.000 oyluk bir farkla geçerek başkan olmuştur. Kennedy o tarihte 43 yaşındadır ve Amerikan tarihinin en genç Başkanı olmuştur.
Kennedy, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki baskıcı, tutucu, tabucu ve bir anlamda dünya hakimiyetini hedefleyen Eisenhower dönemini bitirmek amacındadır ve kampanyasını ülkeyi yeniden harekete geçirelim sloganıyla sürdürmüş, işsizliği, yavaş yürüyen ekonomiyi ve ülkede oluşan baskıcı yönetimi şiddetle eleştirmiştir. Gençliğe, kendi gençliğinin verdiği dinamizm ile umut olmuştur.
Seçim kampanyasının başlarında kimse, Katolik olan Kennedy’nin Başkan seçilmesini beklemese de Kennedy seçim başarısıyla “Protestan Başkan” tabusunu da yıkmayı başarmış ve yaptığı konuşmada Amerikan halkını yeni sınırlarını geçmeye ve bunun için özveride bulunmaya çağırmıştır.
Kısacası Kennedy, daha başkan adayı olduğunda farklılığını ortaya koymuş, tabuların baskıcı, yıldırıcı ve atıl yerleşik düzene uymayacağını belli etmiştir.
Tabiatın varoluş felsefesi devinim yani gelişerek değişimdir ki buna ayak uyduramayan her varlık yok olmaya mahkumdur. Doğanın bir parçası olan insanoğlunun belki de en fazla direnç gösterdiği konu değişim olmakla birlikte ona boyun eğmeye mahkumdur.
Kennedy, 20 Ocak 1961 tarihinde göreve başlarken yaptığı konuşmada Amerikalıları insanlığın ortak düşmanları olan zorbalığa, yoksulluğa, hastalığa ve savaşa karşı uzun sürecek bir mücadelenin yükünü taşımaya çağırmıştır.
Fakat dönem, İkinci Dünya Savaşı sonrasının çift kutuplu Dünyasıdır ve Dünya Rusya ile ABD arasında adeta ikiye bölünmüş durumdadır. İki ülke tabir yerindeyse bir santranç masası üzerinde bilek güreşi yapmaktadır ve bu ortamda dünya barışı ya da insanlığın ortak düşmanlarıyla mücadele kimseyi ilgilendirmemektedir. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşının efsane komutanı ve aynı zamanda ABD’nin 34. Başkanı olan Eisenhower, 17 Ocak 1961 günü halka hitaben radyondan yaptığı veda konuşmasında “özgürlüklerimiz ve demokratik sürecimiz giderek büyüyen silaha dayalı savaş endüstrisi tarafından tehdit edilmektedir” uyarısında bulunmuştur.
İşte böyle bir ortamda Başkan olan Kennedy özellikle ABD’nin Güney eyaletlerinde hakim olan siyahlara karşı olan ırkçılıkla mücadele etmiş, siyahların Güney eyaletlerindeki üniversitelere girmelerini kolaylaştırmıştır. Kongre’ye okullarda, otellerde ve lokantalarda ırk ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yasa önerdiyse de siyahların yurttaşlık haklarını koruyacak yasaları Kongre’den geçirmeyi başaramamıştır.
Ekonomik gelişmeyi yeniden başlatmak için bütçede ve vergilerde değişiklikler yapmış ve kısa sürede tüketim harcamalarında ve bireysel yatırımlarda kesin bir ilerlemeye yaşanmıştır. 1962’de bazı gelişmiş devletlerle gümrük tarifelerinde çok yanlı indirim yapma konusunda görüşmek için Kongre’den geniş yetkiler almıştır. Buna rağmen büyük önem verdiği geniş kapsamlı gelir vergisi indirimlerini Kongre’den geçirememiştir.
Kennedy bilime ve insana yarıtım yapma yolunu seçmiştir. 25 Mayıs 1961 günü yaptığı konuşmada, 10 yıl içinde Amerikalıların Ay’a gideceğine inandığını ve bunu hedeflediğini belirterek Amerikan halkına bir anlamda “İstikbal Göklerdedir” demiştir.
Kennedy’nin dünya sahnesinde parladı anların başında Sovyet Rusya ile yaşanan Küba Krizinde göstermiş olduğu liderlik ve metanettir. Ekim 1962’de Amerikan U2 casus uçakları Küba’daki Rus yapımı orta menzilli balistik füzelerin varlığını saptamışlardır. Küba’ya füzelerin yerleştirildiğinin ortaya çıkarılmasından sonra Kennedy füzelerin kaldırılmasını istemiş ve Küba’nın ablukaya alınmasını emretmiştir. Dünya tam on üç gün boyunca yok edici bir nükleer savaş tehlikesi yaşamış ve sonunda Kennedy ile Sovyet Rusya Devlet Başkanı Nikita Kruşçev’in gösterdiği sağduyu bu toplu katliamı önlemiştir.
Krizin çözümü içinKennedyAmerkian füzelerini, o günlerde adeta NATO’nun ileri karakolu görevini üstlenmiş olan Türkiye’den geri çekme güvencesi vermiş, Kruşçev de bir açıklama yaparak Küba’daki füzelerin söküleceğini açıklamıştır.
Başta Kennedy ve Kruşçev’in göstertiği sağduyu olmasa ve bu ikili, kendi devlet bürokrasilerine ve baskın güçlere karşı duramasa, belki bir Ekim sabahı, hiç bir sorumluluğu ya da günahı olmayan, Ankara’da, İstanbul’da ya da Anadolu’nun her hangi bir yerinde yaşayan bizler ya da bizden bir önceki nesil, kim bilir belki de nükleer bir felaketin içinde yok olup gidecekti.
Küba Krizi bir anlamda Dünyaya ders olmuş ve Kennedy’nin yoğun çabasıyla İngiltere, Sovyet Rusya ve ABD Nükleer Denemelerin Yasaklanması Antlaşması’nı imzalamıştır.
Yine Kennedy döneminde Latin Amerika ülkelerine ekonomik ve toplumsal alanlarda yardım sağlamayı öngören “İlerleme İçin Birlik ve Barış Gönüllüleri” programları başlatılmıştır.
Tüm bunlara ilave olarak Kennedy, o günlerde yeni yeni filizlenmeye başlayan Vietnam sorunu için askeri seçenekleri göz ardı etmiş, Vietnam’da bulunan ABD askeri varlığını da kademeli olarak çekeceğini ifade etmiştir. ABD toplrakları içinde ve dışında konuşlu olan bir çok askeri üssün de lav edileceğini ve ABD’nin asker sayısını da azaltacağı yönünde açıklamalar yapmıştır.
İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan ve polisiye edebiyatının önemli kişiliklerinden biri olan Britanyalı hayalî dedektif kahraman Sherlock Holmes, olayları çözmek için, gerçekleşen olayın sonuçlarının kime yaradığına bakmaktadır. Hikayenin sonunda genelde suçlu, o olaydan en fazla yarar gören kişidir.
22 Kasım 1963 tarihinde Kennedy’i her kim hedef tahtasına koymuşsa, izlerini o günden sonra yaşananlarda bulmak, Sherlock Holmes vari bir yaklaşımla gayet kolaydır.
Soğuk savaş yaklaşık bir otuz yıl daha aktif olarak sürmüştür. Vietnam insanlık tarihinin en ağır katliamlarına sahne olmuştur. Dünyanın her yerinde insanlık yerine silahlar konuşmuş, kim barış istediyse ya da bir arada yaşamaktan bahsettiyse sonu daha çok ölüm, daha çok kan ve daha çok göz yaşı olmuştur.
Eisenhower’ın dile getirdiği tehdit 22 Kasım 1963’te ve akabinde Dünyanın bir çok yerinde defalarca karşımıza çıkmış ve ne yazık ki çıkmaya devam etmektedir.
Bu yazı esasında, bir “ABD Başkanıövme yazısı” değildir. Bu yazı hangi mevkiye gelirse gelsin, üzerine ne tür sorumluluklar alırsa alsın, hiç bir baskı ve zulüm altında insanlığını kaybetmemiş kişilere atfen yazılmış bir yazıdır.
Özel hayatı çalkantılarla dolu olsa da Başkan Kennedy’nin biz insanlığa bıraktığı miras 10 haziran 1963’te Amerikan Üniversitesinde yaptığı konuşmada belirttiği gibi bir dünya barışı ve bunun için ne pahasına olursa olsun mücadeledir:
“Nasıl bir barıştan bahsediyorum? Nasıl bir barıştan bahsediyoruz? Dünyanın jandarmalığını savaş silahlarıyla yapan bir Amerikalının istediği değil. Köleliğin ve acının bekçiliğini yapanlarınkini değil. Ben, Dünyayı yaşamaya değer kılan, insanların ve milletlerin çocuklarına daha iyi bir hayat yaşatabilmek ümidini besleyebildikleri, gercek bir barıştan bahsediyorum. Sadece Amerikalilarin değil, bütün erkek ve kadinların, sadece şimdinin değil bütün zamanların barışından”.