Hayatınızın Virtüözü Sizsiniz, Yalnızlık Senfonisinde!
“Yalnızlığımın melodisi hep duyuluyor!
Bazen haykırıyor, bazen fısıldıyor,
Ama o müzik daima içimde.
Yalnızlığımın notaları..
Bazen sevinçli, bazen hüzünlü,
Ama hep coşkulu..
Tamamlıyorlar benliğimi,
Hiçliğimde,tüm varsın sen diyorlar!
Gücüm oluyorlar hayatımda,
Enerjim günlerimde,
Varlığımın bekçisi anlarımda..
An geliyor beni uyarıyorlar tümseklerden,
An geliyor itiveriyorlar bulutlara..
Eğer sen Siz isen bunca duyamazsın onları!
Onlar yalnızların sevgilileridirler,
Asla terk etmeyecek olan…”
Çoğu insanın korktuğu şeydir şu yalnızlık denen şey, ta ki tadını alana değin.. Hayatın bir nevi ödülüdür adam gibi sevmesini, vermesini bilenlere biçilen.. Zaten bu hayatta ne adil ki demeyin. Esasında belki de gerçek adalet bu.
Yalnızlık hiç öyle korkulacak bir şey değil, aksine her anının tadına bakılması gerekendir. İnsanın kendi yaşamının efendisi olabilmesi kadar güzel bir şey var mı? Kabul ediyorum, herkesin kaldırabileceği bir yaşam tarzı değil bu, ama bence herkesin en azından bir dönem tatması gerekli..
Sizlere neden olması gerektiğini açıklamaya çalışacağım. Ama lütfen baştan önyargılı olarak başlamayın okumaya!
Her şeyden önce yalnızlık dışarıdan gelmez, insanın içindedir, vardır. Sadece farkında değiliz ve şartlandırmaların gerekliliği doğrultusunda oluşturduğumuz korku ve tereddütler yüzünden kolay kolay ortaya çıkartamıyoruz.
Hepimizin yaşamımızda, kendimizi boğuluyormuşuz gibi hissettiğimiz anlar olur. Etrafımıza, olaylara dayanamadığımız, her şeyi o an ki resimden silmek istediğimiz.. O an aslında kendimizi mekandan ve andan soyutlamaya çalışırız. İşte bu yalnızlık istemimizin bir nevi göz kırpışıdır bize! Hani o içimizde ki varlığını hiç aklımıza getirmediğimiz..
Ya da yaşamın bizi son sürat bir çarka sokup koşuşturması var ya şu kazanmak, var olmak adına. Çağımızın gerekliliği olarak kabul edilmiş olan.. Hani şu anların hiç farkında olmadan hayatımızı tükettiğimiz, gerçekte yaşanması gerekenlerin, duyguların, değerlerin yanından onları sindiremeden hızla geçtiğimiz.. İşte o anlarda da arzumuz ani bir fren yapıp, kendi iç dünyamıza geçebilmek ve nefes alabilmek te yalnızlık özlemimizdir bir nevi..
Yalnızlık asosyallik değildir asla! Aksine sosyallik yalnız yaşadığınızda daha da zenginleşir. Kimse sizi neden, nasıl, kim, ne zaman, nerede gibi sayısız ikilemler yaratan sorulara boğmaz. Anı dilediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Sınırsızca, özgürce, acabalara kapılmadan, keşkelerle savaşmadan, pişmanlık soru işaretleri beyninizde dans etmelere başlamadan.. Bilmelisiniz ki diğer insanların hakkınızda ne düşündüklerini kafanıza takarsanız, daima onların kölesi olursunuz. Yalnızlık sizi bundan da koruyor bir nevi. Ne kadar sosyalleşirseniz sosyalleşin, topluluklar içinde kendinize güveninizle, özgür ruhunuzla daima fark edilen olursunuz. Bu bizim seçimimiz değildir ama doğru yolda olduğumuzun kazanımlarıdır, hep ödüllerimizdir biz yalnızların.. Bu arada diğerlerinin içlerinde ki o sakıl duran var ya, sizdekileri gördükçe, onların içlerinde kıpırdanmalara başlar ister istemez.. Bu da bize bonus!
Bilirmisiniz ki yalnızların empati gücü, devamlı kalabalıklar halinde yaşayanlara göre çok daha fazla gelişmiştir. Yalnız insan, ister erkek olsun ister kadın, çok daha fazla düşünür, çok daha fazla içselliğine gömülür. Hayat hakkında, insanlar hakkında, olaylar hakkında derin çözümlemelere girer kendiliğinden. Yaşamda kendi olabilmek için zamanı vardır. Kendini bulmak keyiftir, kendini bulurken de diğerleri hakkında önceden oluşturduğu önyargıları da sorgulamaya başlar. Artık kişi sadece kendi etkisi altındadır, dolayısıyla empati yeteneğini doğal olarak geliştirir. Paralelinde tolerans sınırları da genişler kişinin. Hayatını kendi ellerine almış olmasından dolayı, önceleri onu yoran öğelerde bariz şekilde azalma olmuştur.. Bu yaşamına huzur ve dinginlik getirmiştir. Farklılıklar eskisi kadar aykırı gelmez, çeşitliliklere daha pozitif yaklaşımlar başlamıştır, sonuçlarına şefkat artmıştır yüreğindeki.. Tüm bunlar yalnızlığın gelişim basamaklarıdır..
İnsan insana muhtaçdır derler ya, bu muhtaçlığı esasında tamamen kendimiz yaratırız. Muhtaçlık bana göre yanlış kelime. İhtiyaç belki, ama bence asıl paylaşım gereği ve isteği. Muhtaçlık insanı aciz kılar, ve özel şartlar, eksiklikler dışında kimse aciz değildir. Fakat doğamız sebebi ile hepimiz bir diğerimizle iletişim kurarız, isteyerek, gönülden. Tamamlarız birbirimizi. Bu aynı zamanda hayatın uyumudur. Bunun gerçekleşmesi için arkamızda kalabalıklara ihtiyacımız yoktur. Yalnızken kurulan iletişimler, yapılan paylaşımlar yeri gelir çok daha uyumlu olur. Hani şu önceden bahsettiğim huzur vardı ya, hayata artık hakim olan, tek olduğumuz andan itibaren. İşte bunu sağlayan da o huzurdur, sakinlik, yalınlıktır..
İnsan üreten bir varlıktır! Bilin ki en iyi üreticiler yine yalnızlardır. Bakın sanat tarihine, felsefeye, edebiyata.. Aklınıza gelebilecek her yere bakın. Kendi dünyanıza gömülebildiğinizde sizde olduğunun farkında bile olmadığınız cevherler yoklamaya başlar sizi zamanla. İnanamazsınız bile.. Önceleri o kadar çevreniz hakimdir ki size ve hayatınıza. Farkına bile varmamışsınızdır! Ya da hadi canım sendeciler tarafından yolunuzdan alıkonulmuşsunuzdur.. Etrafta size hakim olabilme ve yönetebilme arzusunda olan bir sürü insan, eğer özel hayatlarınıza dahil iseler, sizi sınırlandırmışlardır. Bir kısmı da öncelik isterler daima sizden ve sizin size ayıracak vaktiniz kalmaz.. Hayatınıza bir nevi kaos hakimdir.. İş, aile, sosyal aktiviteler, ev vs öyle kalabalıklardır ki, yetişemezsiniz akışa. Ne zaman yeterlidir, ne de güç.. Fiziksel gücünüz zaten bunca koşuşturmanın etkisi ile gittikçe düşer. Manevi gücünüz ise karmaşadan nasibini alır ve çözemez hale gelirsiniz, güç kalmaz.. Kalabalıklarda karmaşa çözümlerinin paylaşımı nadirdir, genelde bir fedakarın omuzlarına kalır. Güç desteği olmaz.. Yalnız insan, tüm gücü kendisinde toplar, toplamak zorundadır. Yalnızlık başladığı andan itibaren tek seçenektir. Hayatta herkes gerçek anlamda tek başınadır çünkü. Güce sahip olmak seçenek değildir, gerekliliktir. Kişi buna asla sahip olamayacağını düşünse dahi hayat ona bir yolunu buldurur. Kazanılan güç tekrar kesinlikle kaybedilmez, aksine artarak yola devam edilir.
Tekseniz genelde hayatınızdaki planlamalar her zaman yerlerini bulmayabilir. Doğaçlama yapmak zorundasınızdır. Çünkü ne kadar gelişirsek gelişelim yalnızlık yadırganan bir yaşam tarzı. Ve bu tarz dahilinde kişiler daima diğerleri tarafından denenir ve zorlanırlar.. Hatta bazen sınavlara tabi tutulurlar. Güven duygusu sanki yalnız yaşayanlara duyulamazmış, sorumsuz olurlarmış, aykırı olurlarmış gibi. Esasında bu tamamen kalabalık tarafın empati eksikliğindendir. Yalnız yaşayan kişi hayatını tek eline almış kişidir. Sorumluluklarını herkesten daha iyi bilir ve uygular, çünkü tersini yaptığı takdirde hayatı ters yüz olabilir ve bunu asla riske etmez.. Çok daha güvenilir olurlar, bu hem empatilerinin gelişmiş olmasından dolayı hem de güvensizliğin sebeplerini çok iyi bildiklerindendir. Yalnzılığa geçiş sebeplerinde vardır bir yerlerde.. Aykırılık ise tamamen görecelidir. Kişi kendi özgürlüğünü tamamen tek eline almış olduğundan dolayı kendi doğrularında yaşama şansını elde etmiştir. Diğerlerinin yapamadığı ve yapabilmek için çıldırdığı.. Ve bu da karşı tarafı zayıflatabilmek amacı ile aykırılık adı altında eleştirilere açılır!
Yaşadığımız her duygu, her olay bizler içindir.. Kimse kimsenin hayatına karışma hakkına sahip değildir. Sadece tavsiyelerde bulunulabilir. Hayatta her şey görecelidir. Kimine iyi olan bir şey bir başkasına kötü gelebilir. Birine ahlaksız gözüken bir olay bir diğeri için gayet doğal olabilir. Önemli olan toplum olarak, sosyal bireyler olarak kendi yaşam sınırlarımız içinde kimseye zarar vermeden yaşamaktır. Elimizden geldiğince toplum ve kendimiz için üretici olmaya çalışmaktır. İster çoğul yaşayalım ister tek.. Bu dünya hepimizin ve hepimiz eşit haklara sahibiz ve eşit seçim hakkına.. Tek olarak yaşam da bir seçimdir ve asla yadırganmamalıdır. Bana göre herkes en azından bir dönem yalnızlığı tatmalı ve ileriye dönük seçimini ona göre yapmalıdır. Sonuç çoğul yaşama geçiş olsa dahi, yalnızken ki kazanımları daima kişiye pozitif değerler katacaktır..
Hayat bir senfonidir.. İster senfoninizin virtüözü olun, isterseniz de kendi orkestranızı kurup yönetin.. Ama ben artık kendi senfonimi besteliyorum. Kendi notalarımla, kendi vuruşlarımla, kendi duraklarımla.. Üzerinde tek hak sahibi benim. Eleştirilere daima açık olacağım. Çünkü artık içimde gerçek huzur var.. Eleştiriler beni sadece daha ileriye taşır.. Üretebiliyorum. Takdirlerden haz alabiliyorum.. Senfonime istediğim ve seçtiğim renkleri katabiliyorum.. Bana müziğimde eşlik etmek isteyen olunca da özgürce yaşayabiliyorum keyfini.
Siz siz olun kendi hayat senfoninizin virtüözü olun ve bence bir dönem muhakkak yalnızlık senfoninizi de besteleyin.. Sonu size kalmış..
Bendim yine, ben beni sundum sizlere. Bendekiler belki de sizler içinde olabilir amacı ile.. Sizleri bir parça düşündürebildimse ve sorgulatabildimse ne mutlu bana…