Zümrüd-ü Anka Nakli
Her aşk bir ateş,
Her kalp bir Zümrüd-ü Anka…
Dünya tarihinin en kansız kalp nakilleridir… Ne cerrah gerekir ne kan, ne hastane gerekir ne ameliyathane…
Ne zaman ve nerede olacağı, değişecekleri de bilinmez…
Nasıl oluyor anlamıyorsun üstelik; yüreğin yer değiştirmiş oluyor birden bir başka bedendeki ile… İçinde buluyorsun tüm eşsiz ve sessizliği ile diğerini… O andan itibaren parçan oluyor…
Sımsıcacık hali ile ruhunun iliklerini ısıtıyor… Fark ettiğinde çoktan orada buluyorsun.
Sonrası?
Sadece isimlendirme
ve senkronize etme…
ruhunu,
yüreğini,
enerjini,
düşünceni,
geleceğini,
davranışını…
İstekler başlıyor; ruhi ve dünyevi istekler… Aldığın bir nefes ayrı gitmesin istiyorsun…
Onunki sende, seninki onda… İyi bakıyorsun o kalbe… O da seninkine…
Başlıyor bir ateş… Yanıyorsun… Yanıyor…
Ama; bu bazen tam oluyor, bazen olmuyor… Bazen alev alev yanır, bazen tütüyor ve sönüyor…
Olunca sorun yok… Aşama aşama, seviye seviye ilerliyor…
Olmazsa…
İşte o zaman karmaşa başlıyor… Bedenindeki yürekte doku uyuşmazlığı baş gösteriyor… Tehlikeli ve ölümcül…
“Keşke başladığı gibi bitse birden…” diyorsun… Ancak dünyanın en kansız gerçekleşmiş kalp naklinin en kanlı dönemi başlıyor… Kanıyor için, dışın, ruhun… İçine akıyor göz yaşların; boğazında düğüm…
İstemiyorsun kendininkini ama narin bir çiçek gibi uzun dalları yerde, topraktan kalkamaz halde Sevgini cansız yerlerde buluyorsun… Su veriyorsun; canlanır belki diye… Kaldırıyorsun yerden, dikiyorsun desteklerle ve bekliyorsun; eski canlı ve parlak renkleri ile tekrar coşması, açması için…
Ama o,
orada;
ruhunun uzak derinliklerinde,
adeta gözlerden ırak, yok olmak istiyor;
üzerine koyduğun destekler üzerinde…
Küllerinin içinden dirilişini izliyorsun;
Zümrüd-ü Anka’nın…