Ben senden daha aydınlığım!
Şifa sanatları (terim bana ait, ben uydurdum, ama çok güzel) öğretirken, ne kadar çok nüans bilirsem, ortaya o kadar iyi eserler ya da performanslar çıkacak zannederdim.
Sosyal medya yok o zamanlar, spiritüel ego kavgalarımızı yahoogroups ve deep web’de yapıyorduk.
“Ben senden daha aydınlığım”, “hayır sen benden daha aydınlıksın”, “ama O var ya, aydınlığın dibi” filan dediğimiz zamanlar.
Uyduruk sistemler yaratıp, insanların kandırıldığı, sonra inanan saflarla acımasız dalgalar geçildiği dönemler…
Toplam sayımız 40 kişi, kırkının da kalbi kırık kişi…
İşte o zamanlarda, 26 farklı enerji yolunda master olup, belki 50’den fazlasına uyumlanmıştım.
Bir de şimdi çok daha fazla, ama o zamanlar da sabah erken uyanana yeni enerjiler geliyordu, bana da oldu…
Menüm enerji ve frekans doluydu, sayfalarca sertifika, bir o kadar kişisel tarif…
Oburdum, ve oburluk iyidir sanıyordum.
Sandım ki, renk skalası, oktav, sözcük sayısı, kullanılan malzemeler, ya da sanatın aracı olan ne varsa, ne kadar kalabalık, ne kadar çok olursa, o kadar iyi sanat oluyor.
Yine sandım ki, o yüzden ne kadar çok frekans bir arada olursa, şifa sanatı da o ölçüde zenginleşir.
Sonra, bu konuda da oburluktan gurmeliğe geçtim.
Yargılamıyorum, ama 5 duyunun tamamını yoran avam bir kitsch rüküşlüğü gibi, kalabalık şifa sanatı da, aslında aslından uzaklaşmak demek.
Şimdi, adını ünvanlarıyla değiştiren, kaç konuda uzman olduğunu, kaç teknik bildiğini pazarlayan, kadim yolda ayrılmalarına rağmen, hem şifacı hem hoca olan arkadaşları görünce, yine üzülüyorum.
Çünkü bu da bir sanat.
Ve iyi bilseniz de, teknikler de, çok çalışsanız da, çalışmak da, sizi sanatçı yapmaz.
Naklettiğinizin taklidi olmak da bir yol.
Ama akletmenin coşkusu bambaşka!
Ve mükemmel, artık bir şey ekleyemeyeceğiniz bir kalabalık değil, artık bir şey eksiltemeyeceğiniz bir sadeliktir.
Sanat uzun, hayat kısa, hayat kısa ama geniş…