felsefe taşı

Limonata Tebessümler

Limonata Tebessümler
Mayıs 07
10:37 2016

Sabah uyandığında,
kahvaltısından sonra,
uzun paçalı donlarını yıkayıp astığında,
ya da öğlen yemeğini yerken,
akşam üzeri fenalaşacağını ve öleceğini bilemezdi, elbette.

1903 yılında Serez’de doğmuştu.
Balkan yarımadasında on yıllardır süren karışıklığın 1912 de Balkan Savaşı’na dönüşmesinden bir kaç yıl önce, Rumlar, babası Emin’in kafasını keserek öldürmüşlerdi.

Bunları yaşadığında henüz beş-altı yaşlarındaydı Emine…
Savaşın başlamasından sonra annesi ve bir kaç akrabası ile İzmir’e göçmüşlerdi. 1919 yılında kendileri gibi göçmen olan Debre’li Arnavut bir ailenin 1894 doğumlu oğlu Tevfik ile evlenmişti.

Emine çok uzun yıllar sonra, torunlarına, 9 Eylül 1922’de İzmir’de, babasının intikamını almak için yanıp tutuşan annesinin, ölü Yunan askerlerini nasıl tekmelediğini anlatacaktı.

Yük ağır olunca, ömürden gider derler ya, Emine’nin annesi de henüz kırk yaşındayken ölünce, Tevfik bey ve Emine Hanım kendi başlarına, yalnız bir hayat kurmuşlardı.
Emine ilk çocuğunu doğurduğunda 21, son çocuğunu doğurduğunda ise 27 yaşındaydı.
Kısa süre yaşayan ve ölen Sedat ismini verdikleri ortanca çocukta dâhil, hepsi erkekti evlatların.

Aile, büyük oğlu Tahir’den iki kız toruna, küçük oğlu Samim’den ise iki erkek toruna kavuşacak ancak Tevfik bey, 1959 yılı Haziran’ında, ilk erkek torununu kucağına alıp sevmeye başlamasından 10 ay sonra ölecek ve 1962’de doğacak olan ailenin ikinci torununa bu yüzden Tevfik adı konacaktı…

Yıllar yılları kovalamıştı.
Emine hanım, kocasını kaybettikten sonra bir müddet daha Tevfik beyle oturdukları 137 sokaktaki iki katlı eski Rum evinde yaşamış sonra bir kaç sokak yukarıda, Hatay caddesine yakın, 153 sokakta bir apartman dairesine taşınmıştı.

Ne oğullarına, ne gelinlerine yük olmayan bir kadındı Emine hanım… Gelinleri sağlam bir kaynana olduğunu iddia etseler bile, ilk erkek torunu Haluk, çok zor günler geçirmiş, çok çile çekmiş olan ve çokta gülmeyen belki de gülemeyen bu kadını severdi.

Emine hanımın da Haluğu ayrı tuttuğu söylemleri vardı ara ara… Belki ilk erkek torun olmasındandı bu, kimbilir…
Her işini kendisi gören, kimseden bir şey istemeyen, yalnız yaşayan ve çok gülmeyen bir kadın…

Bayramlarda, taze limonlardan elleriyle yaptığı limonatayı torunlarıyla paylaşırken, yüzünde hafif bir tebessüm olan yalnız kadın…
İlerlemiş yaşına karşın, canının istediği herşeyi ama azar azar yiyen bir kadın…

Haluk doğduğunda 55 yaşında olan Emine, Haluğun kendini bildiği yaşlarda neredeyse 70 yaşlarındaydı ama zımba gibiydi. 1994 yılına kadar, Haluk onun 70’lerinden 90’lı yaşlarına yürüyüşüne tanık olmuş, yüzüne oturan büyük et benlerini izlemiş ama diğer yandan doksan bir yaşında bile kimseden bir şey istemeyen ve kendi kendisine yeten bu kadının yaş almasını hayranlıkla seyretmişti.

8 Ağustos 1994…
Akşam üzeri çalan telefonu açan Haluğa, babaannesinin karşı komşusu “Babaanneniz sizi istiyor.” demişti heyecanla…
İlk kez böyle bir şey oluyordu.
Emine öyle kolay kolay çağırmazdı kimseyi…
Apar topar evden çıktı ve yoldan babasını da alarak hızla vardı 153 sokağa…
Kapıdan girip koridordan geçerken, banyoda asılı ve henüz kurumamış bir kaç uzun donu farketmedi.

Emine’nin yattığı odaya girdi… Başında üç beş kadın…
Önden giren torunu Haluğu gördüğünde, “Tamam işte, geldi benimki… Ben artık gidebilirim…” diye mırıldandı Emine. “Olur mu öyle şey?” filan dedilerse de, Haluk hissediyordu…
Emine defteri kapatıyordu.
Kapatmak istiyordu…
Olağanüstü rahat ve huzurluydu…
“Yeter artık” dedi, kısık bir sesle…

Oğlu Samim annesinin yanına ilişip bir şeyler söylemeye çalışırken, bir kaç dakika sonra ruhunu teslim edecek olan Emine’nin gözü ve kulağı odanın diğer tarafında komşularla konuşan torunu Haluk’taydı…
Çünkü,
komşulardan bir tanesinin “Babaannenize bakan doktoru çağırın, şu merdivenlerden Hatay caddesine çıkınca, sağa dönün, 100 metre kadar sonra sol tarafta doktorun adını göreceksiniz…” cümlesine,
yattığı yerden “Yüz metre değil, 25-30 metre…” diye müdahale etmesinin başka bir anlamı yoktu… 91 yaşındayken bile bilincinin jilet gibi keskin oluşunun dışında…

Emine babaanne, bir kaç dakika sonra devir teslim işini bitirdi.
Komşulardan biri ağzına ayna tutup, buğulanıyor mu diye bakarken, Haluk “Babare”sinin gözlerini kapattı usulca…
Sonra bir ambulans ve doktor geldi… Alıp beraberce hastaneye götürdüler.
Gecenin sessizliğinde, Haluk morga girdi, son bir kez görmek için…
Odada üzerinde beyaz bir çarşaf örtülü bir kadın… Yine yalnız…
Çarşafı kaldırdı, gözlerinin açılmış olduğunu gördüğünde irkildi…
Soğuk tene dokunarak, uzunca bir müddet kapalı tuttu gözleri…
Elini usulca çekti. Baktı. Tamamdı bu defa…
Ve Emine’nin yüzünde, Haluğun limonata ikramlarından bildiği o tebessüm vardı…

Ertesi gün babare’nin evine gittiğinde, donlarını sabah kendisinin yıkadığını, öğlen mis gibi yemekler yaptığını öğrenecekti.
Bir de komşu kadınların başucuna bıraktıkları bir bardak suyun Allah’ın yaz gününde buharlaşmasını, “O’nun ruhu şimdi onbeş gün buraya gelip azar azar bu suyu içip bitirecek” diye nitelendirmesini…
Öğrenecek çok şey vardı şu garip hayatta…

Babare’nin odasından çıkarken, başucunda duran camsız gümüş çerçeveyi aldı… Haluğun 4-5 aylıkken çekilen siyah beyaz fotoğrafı başucunda dururdu babaresinin.
Bir de kurmalı çalar saat…
Altında saat tamircisine ait küçük bir etiket olan bir Serkisof…
“Emine hanım, 12.7.94 – 5TL”
Emine hanım 91 yaşındaki ölümüne bir ay kala, çalar saatini tamirciye götürüp tamir ettirip alabilen bir kadındı…

Haluk, Emine hanımı sadece limonataları yüzünden sevmemişti.

3.693 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Dilaver İle Aziz’in Hayat YolculuğuDilaver İle Aziz’in Hayat Yolculuğu Dilaver ve Aziz aynı iş yerinde çalışan iki arkadaştı. Büyük bir holdingin boya dağıtım şirketinin yöneticileri idiler. Görev icabı Niğde'ye gitmeleri gerektiğini öğrendikten bir gün sonra […]
  • 10 Örneği ile Takıntı Hastalığı ve Çözümü10 Örneği ile Takıntı Hastalığı ve Çözümü Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) hastalığı hayatınızı mahvediyor olabilir. Daha da beteri bunun farkında bile olmayabilirsiniz. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Obsesif Kompulsif […]
  • Huzurlarda Dinlensinler…Huzurlarda Dinlensinler… Herkesin saygı duyulması gereken kendi inanç yapısı var, değil mi? Kimsenin kimseye karışmaması, eleştirmemesi gerekiyor filan, neyse… Ben bu akşam biraz kendiminkinden bahsedeceğim […]
  • Karar Alırken Önyargılara Dikkat!Karar Alırken Önyargılara Dikkat! İş dünyasında kadınlara karşı ön yargılı olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Kadınların da erkeklerle eşit fırsatlara ve ücrete ulaşmalarını destekliyor musunuz? Eğer öyleyse, bu çok […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler