Doğum, Ölüm, Hiçlik veya Her Şey.
Zor bir seçim yapması gerekmişti, bu seçimi yapabilmek adına kendi mağarasına kapanmıştı.Hiç ile tanışmak için hiç olma durumuna hızla ilerliyordu.Binlerce çukur çevresinde onu yutmaya çalışıyor, güçlü girdaplar onu çekiyordu. Biliyordu ki hiçbir şey ‘hiç’ i yenemezdi.
Bu bir doğumdu ya da başaramazsa bir ölüm.Bu kadar ince bir ayrımda ,önce kendinden uzaklaşmalıydı. Kokunun, sesin, hissin olmadığı bir yerde durmaya çalışmak ya da kokusuz,sessiz,hissiz olmak.
İyice kapandı kendine.
Neyin başladığını, neyin bittiğini anlayamacağı beyazlık hakim olmaya başladı. Kendi içinden, kendini sıyıramazsa o mükemmele, o hiçliğe ulaşamayacağını çok iyi biliyordu.
Biraz sonra iki tane oldu. Evet ‘ben’den bir ‘ben’ çıkıp karşısına geçmişti. Sanki,şimdi boş bir kabuk gibi kalmıştı.’Ben’den çıkana, yani bana bakarken gözlerinde acının en yoğunu,suratında bin yıllık bir ızdırap ve tarih vardı sanki. En ufak bir hareket yapmadan onu izliyordu.Sanki yıllardır içinde hapsettiği bu ‘ ben’ önce özgürlüğün anlamını, tadını hisetmeye çalışıyordu. Tüm duyuları ile hareketsiz öylece bana bakıyordu.
Beni suçluyordu,sanki onu doğurmamış ,öldürmüştüm. Bilekleri sarılı ellerini uzattı ,yavaş çok yavaş hareketlerle uzandı. Binlerce yılın kırışıklığı ,anlayamadığım bir alfabe gibiydi gözlerimin önünde. Öyle bir şey vardı ki ‘O” ve ” BEN’ birbirimizin görüntüleriydik. Kim gerçek kim zahiri belli değildi.
O ilk beyazlık yerini daha gri bir atmosfere bırakmıştı.Sonra tuhaf bir yağmur başladı. Soğuk buz gibi bir yağmur.Titremeye başlarken ‘O’nu izleyen ‘On’dan çıkan ya da ‘Ben’i izleyen ‘Ben’den çıkan ‘O’ ya da ‘BEN’ silikleşmişti ,kaybolmaya yüz tutmuştu.
Daha gerçekçi iki el bileklerinden tutarak üzerine bir şeyler giydirdiler.
‘ İntihar ,bileklerini kesmiş ‘ gibi bir rapor başlığı gördü uyumaya başladı. Rüyasında her yerin benzer olduğu, her taşın aynı olduğu ,her insanın ‘ O ‘ olduğu bir yerdeydi. Her yer aynı, herkes ‘O” ise burası ‘Hiçlik’ olabilir miydi ?
Uyandı, odada bir lamba dışında hiçbir şey yoktu. Oturdu yavaş yavaş nefesini ayarladı,kalp ritmini azaltmaya, sesleri duymamaya çalıştı. Çok zaman geçmiş miydi bilemiyordu, çünkü ‘O’ zamanı yenmişti. Zaman ilerlese de ‘O’ ilerlemiyordu. Oda ile aynı olmuştu, hareketsz devinimsiz. Gülümsedi ,işte bu sefer gitmek istediği yolculuğa çıkmıştı. Hem de kendine zarar vermeden, bileklerini kesmeden, ilaç içmeden öğrenmişti ‘HİÇ’ olmayı ve ‘HİÇ’ e doğru yürümeyi.
Kapı açıldığında 3 veya 4 kişinin bağırışlarını duydu, ama dönmeye çok istekli değildi. Müdahele etmeye çalışsalar da dönmedi.
Ertesi gün üzerine toprak atılana kadar tüm yaşananları duydu, hissetti. Büyük keyif aldı, kimsenin yaşayamayacağı bir deneyimi yaşamıştı. Artık o bir zahiri idi.
Yavaşça kefeni çıkardı, topraktan geçti mezarlıktaki en büyük ağacın gövdesine girdi, ağaç oldu. Bir müddet hayatına böyle devam etmeye karar verdi, gülümsedi.
Sarsıyorlar,sesleniyorlardı gözlerini açtı. Doktorlar,ailesi ‘ Neden yaptın ‘ diyorlardı.
Demek ki biraz önce ki gerçekçi deneyim de sanrıydı. Ağaç falan olmamıştı, olamamıştı.
İyileşmiş miydi ,yoksa artık iflah olmaz mıydı zaman gösterecekti.