felsefe taşı

Kadim Mısır Uygarlığı; Tanrı ve İnanç Sistemi

Kadim Mısır Uygarlığı; Tanrı ve İnanç Sistemi
Temmuz 08
16:34 2016

“Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır.” Goethe
Ve Goethe şöyle devam eder: “Faydasız hayat bir erken ölümdür!”

Eski Mısır üç bin yıldan fazla varlığını sürdürdükten sonra, İ.S. 395’te Bizans egemenliği altına girmiştir ancak, bu son derece gelişmiş uygarlığın izleri tamamen silinmemiştir.
Mısır’ın yazılı tarihi M.Ö. 3000 öncesinde başlar. Ülke Nil’in suladığı bir toprak şeridi üstüne kurulmuştur ve ırmağın taşkın sularıyla beslenir. Eski Mısır yalnızca bir firavunlar dizisi değil, eksiksiz bir uygarlığın serüveni görünümündedir. M.Ö. 3000 öncesinde birliğini sağlayıp, kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır, Nil nehri boyunca uzanan verimli vadi, Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey Mısır, delta ise Aşağı Mısır olarak geçer. Mısır kadim medeniyeti M.Ö. 3500lere kadar uzanır ve sonraları ani bir parlamayla giderek ivmelenerek yükselişe geçer. Mısır’ın dini fikirlerini belirten ilk belgelerden biri M.Ö. 2625 yılına ait Saqqara piramitlerindeki, Kral Unas’in mezarında olan yazıdır. Hor, Ra ve Aton isimleri hep sembolik olarak Güneş’i temsil eden ilahlardır. İsim farklılığının sebebi siyasi merkezlerin değişmesidir. Evli düşünülen ilahların bazıları çocuğu ile beraber bir üçlü sisteme geçmiştir. Antik Mısır, Antik Çağ’daki en büyük medeniyetlerdendir.

Eski kadim Mısır’ın tarihine ilişkin farklı bir teoriye göre ise: “En eski uygarlık Mu uygarlığıdır. 70.000 sene kadar önce kurulmuş olan bu uygarlığın izleri, Tibet’te ve Meksika’da ortaya çıkan 16.000 senelik Naacal tabletleri ile bulunmuştur. Bugünkü Pasifik Okyanusu’nun olduğu yerdeki kıtada kurulmuş olan Mu Uygarlığı’nın bugünkü Atlas Okyanusu’nun yerinde olduğu düşünülen Atlantis başta olmak üzere dünya üzerinde birçok kolonisi vardı. Tufan sonrasında Atlantis’ten sağ kalan insanların bir kısmının Mısır’a gelerek, Mısır Uygarlığı’nı kurdukları, ya da bu uygarlığın ileri gitmesinde büyük katkıları oldukları düşünülmektedir. Günümüzden 22.000 yıl önce Osiris isimli insan Atlantis’ten Mu’ya giderek yeniden tek tanrılı din öğretisini öğrenmiş ve Atlantis’e geri getirmiştir : “Osiris dini”. Osiris’in müritlerinden Hermes (Toth) , günümüzden 16.000 yıl önce Mısır’daki Atlantis kolonisi kurdu ve Osiris dinini uygulamaya başladı. Tek tanrılı olan bu din, daha sonra yozlaşarak çok tanrılı hale geldi; Rahip Kral olan Osiris eril baştanrı haline gelirken, dişil yanı İsis, Tanrının Kelamı ise Horus tanrıları haline gelmiştir. Hermes de tanrı Toth haline gelmiştir. Mu Uygarlığında da baş tanrı Ra ile remz edilirdi. Güneşin kendisi tanrı değildi. Tanrının ışığının remz edilmesi için kullanılan bir semboldü.”

Rosetta Taşı:
Rosetta Taşı, Mısır’da bulunmuş bir anlaşma metnidir. Antik Yunanlılar ile Mısırlıların yaptığı bir antlaşma bu taşın üzerine üç dilde yazılmıştır. Bu diller: Demotik (Mısır’da halkın kullandığı dil), Hiyeroglif ve Antik Yunanca. Böylece Mısır halkı, asilleri ve Yunanlılar bu antlaşmayı rahatlıkla okuyabilmişlerdir. Yüzyıllar boyunca çözülemeyen bir sır olarak kalan Hiyeroglif, Napolyon’un 1798 yılındaki Mısır Seferi sırasında bulunan bu taşın yardımıyla çözülmüştür. Rosetta Taşı M.Ö.305 -M.Ö.30 yıları arasında Mısır’ı yöneten Hellenistic Ptolmaic hanedanlığının yazıt taşıdır. Fransız Jean-François Champollion’un hiyeroglif yazılarını incelemesi ve dolayısıyla o tarihe kadar karanlıkta kalmış birçok soruya ışık tutması sonucunda Eski Mısır uygarlığıyla ilgili pek çok şey öğrenilmiştir.

Hiyerogliflerde yer alan her türlü dini metinler, mabet ve mezar duvarlarındaki dini inanışlar ve ayinlerin tasviri, Herodot, Sicilyalı Diodor ve Strabon gibi tarihçilerin; Mısır’ın eski dini hakkındaki gözlem ve rahiplerden duydukları hakkındaki yazıları eski çağda Mısır’ın dini hayatını incelemek için kaynak olmuştur. Ayrıca, mabetler ve mezarlarda bulunan her çeşit ilah heykelleri ve çizilmiş, boyanmış resimlerinden de faydalanılmıştır. Mısırlılar birçok ilaha sahiptiler. Mısır ilahları konularını gökten, topraktan, sudan, bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan alırlar. Mısırlılara göre her şeyin başı gök Tanrısıdır. Onlar, çoklukta tekliği aramışlardır.

Mısır mitolojisi/dini erken dönem inançları şöyle idi:
Heliopolis’in dokuz tanrısı. Bunların baş tanrısı Atum’du.
Hermopolis’in sekiz tanrısı. Bunların baş tanrısı Ra idi.
Elefantin’in üç tanrısı/üçlemesi. Bunların baş tanrısı Chnum’du.
Tebes’in üç tanrısı/üçlemesi. Bunların baş tanrısı Amun’du.
Memfis’in üç tanrısı/üçlemesi. Diğerlerinden farklı olarak, üç tanrıdan hiçbirinin üçleme oluşana kadar bir bağlantısı olduğuna inanılmıyordu. Bunların baş tanrısı Ptah’dı.

Antik Mısır dininin ilahi sisteminin bütünü politeistik bir yapı gösterse de, kendi içinde farklı dönem ve bölgelerde farklı teizm biçimleri içermiştir. İnanç sisteminin yapısı ezoteriktir. Halkın bu sistemde gördüğü, yaşadığı ile sistemin özü farklıdır. Tüm ezoterik-inisiyatik sistemlerde olduğu gibi avam kabukla yetinmiş, eğitimli azınlık ise kabın içindeki özü görebilmiştir. Bilgiler, yetkin olduğuna inanılan kişilere ketumiyetlerine güvenilerek basamak basamak verilmiştir.

Bazı önemli ilahlara şu kuvvetler atfedilmiştir:
1- Osiris: Ölüler Tanrısı.
2- Ptah: Artistlerin ve Madencilerin Tanrısı.
3- Hathor: Ask ve Neşe Tanrıçası.
4- Maat: Adalet ve Hukuk Tanrısı.
5- Sobek: Sular Tanrısı
6- Seshet: Yazı Tanrıçası.
7- Sekhmet: Savaş Tanrıçası.
8- Min: Çöllerdeki Seyyahların koruyucusu ve Hasat Tanrısı.
9- Tot: Ay ve İlim Tanrısı.
10- Geb: Toprak Tanrısı.
11- Seth: Kuraklık ve Kötülük Tanrısı
12- Isis: Analık ve Bereket Tanrıçası.

Eski Mısır Tanrı Sisteminin (Tanrılar Panteonu) daha geniş açılımı ise şöyledir:

Aker: Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumludur.
Amon: Tanrıların Kralıdır.
Ammut: Ölümsüz yasama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.
Anqet: Su Tanrıçası.
Anubis: Mumyalamanın çakal başlı Tanrıçası. Mumyacıların başı ve mumyaların koruyucusu idi. Osiris ile ilgili efsanelerde, adı çok sık geçmese de, Anubis’in önemli bir yeri vardır. Osiris’in mumyasını yapan Anubis’tir. İlk olarak Anubis dünyanın fethine Osiris ile birlikte çıkmıştır. Ancak bu fetih savaşla yapılan istila anlamına değil, insanların uygarlaştırılması anlamına gelmektedir. Aslında bu efsaneden yola çıkarak, Anubis, tanrıların insanları eğitmesinde önemli rol oynayan varlıklardan bir olarak karşımıza çıkar.

Apep: Güneşi yok etmek için günlük deneme yapan yılan.
Aten: Güneş Diski.
Atum: Güneşi ayarlayan bir Tanrı.
Bastet: Ev ve Güneş ışığının kedi Tanrıçası.
Bes: Müzik, dans ve savasın cüce Tanrıçası.
Buto: Aşağı Mısır’ın kobra Tanrıçası.
Duamutef: Horus’un oğullarından biri. Ölünün midesinde korunmuştur.
Hapi: Nil’in Tanrısıdır.
Hapy: Horus’un oğullarından biri. Ölünün akciğerlerinde korunmaktadır.

Hathor: Ask, müzik ve kadının inek Tanrıçası. Gökyüzünün hâkimi, ağaçların canlı ruhu, Mısır firavunlarının hemşiresi ve müzik, dans ve aşk tanrıçası. Hathor, başı inek kulaklı kadın olarak betimlenmiştir. Tapınak sütunlarındaki bir figür olarak kullanılmıştır.
Horus: Firavunların ve Güneşin şahin Tanrısı. Mısır itikadında en önemli olgu güneş kavramıdır. Horus – Nur ilahidir ve Güneşi temsil eder. Gökyüzünün burçları üzerinde görünür ve bir atmaca şeklinde göklerde uçar. Atmaca da Hor adını taşımaktadır. Güneşle ay ilahın iki gözü sayılır. Hor iki kuvvetli kanatla gösterilir. Ölü tanrı Osiris ile tanrıça İsis’in oğludur. Hüküm süren firavunun Horus’u temsil ettiğine inanılırdı. Horus firavunun koruyucusu idi. Kâinatı aydınlatan ve canlandıran Horus tahrip ilahı olan Seth ile devamlı mücadelededir. Hep Horus kazanır ama Seth yok olmaz. Bazen de Seth geçici yenilgiler kazanır ve Horus’un bir gözünü çıkarır. Güney Mısır Seth’e, Kuzey Mısır Horus’a verilir.

Imhotep: Djoser’in veziri, sonra Ptah’ın oğlu gibi ibadet edilmiştir.
Imsety: Horus’un oğullarından biri.
Isis: Osiris’in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası. İsis: Osiris’in hem kardeşi hem de eşi, Horus’un annesi. Birçok yerde kız kardeşi Nephthys ile birlikte koruyucu tanrı olarak resmedilmiştir.
Khonsu: Ay’ın Tanrısı.
Khepare: Yükselen Güneşin böcek Tanrısı. Böcek kafalı tanrı. Sıklıkla Ra ile özdeşleştirilmiştir. Yaratılma fikri ile beraberdir.
Khnemu: Su baskını ve Nil’in iri Tanrısı.

Ma’at: Gerçek ve hukukun tanrıçası. Maat- Mısırlılarda ay ile ilişkilendirilen önemli ilahlardan biriydi. Maat Uygurca “ay” anlamına gelmektedir. Eski Mısır dininde Maat doğruluğun “gerçek”in ve adaletin Tanrıça’sıdır. Hatta “kozmik sıralamayı” ifade eder. Güneş Tanrısı Ra’nın kızı ve bilgelik Tanrısı Tot’un karısıdır. Ölüm Tanrısı Osiris’in ölüleri yargılama töreninde, ölen kişinin yüreğinin, bir kafesinde Maat’ın (ya da onu simgeleyen devekuşu tüyünün) bulunduğu terazide tartılarak sınandığına inanılırdı. Maat saçında devekuşu tüyü olan uzun boylu bir kadın olarak belirtilmiştir. O ölümün kararı için vardı ve tüyü ölünün saf ve dürüst bir hayat yaşamış olup olmadığına karar vermek için ölünün kalbini dengelerdi.

Maat Eski Mısırlılar için çok önemli olan; düzen, hakikat, kurallara uyma ve adalet kavramlarını içeren öğreti idi. Maat’ın uygulanmasını gözetmek firavunların görevi idi. Ölüler kültünün temelinde yatan da bu kavramdı. Ölen kişinin ruhu Osiris’in Ölüler Dünyası’na kabul edilebilmesi için belli aşamalardan geçmek zorunda idi. Bunlardan en önemlisi Çakal başlı mumyalama tanrısı Anubis’in yönlendirmesi ve yardımı, ibis kuşu başlı kâtip tanrı Toth’un kayda geçirmesi ile ölenin bilincini temsil eden kalbinin terazide tartılması aşamasını içerirdi. Terazinin diğer kefesine konan devekuşu tüyü ( hakikat ve adalet sembolü) eğer kalbin ağırlığından hafif ise, kişi dünyadaki yaşamı boyunca Maat kurallarına uygun yaşamış demek oluyordu. Bu da ruhunun ölüler dünyasına geçmesine izin verilmesini sağlıyordu. Eğer ölenin kalbi tüyden ağır ise, o zaman kalbinde ağırlık yapan kötülüklerin birikmiş olduğuna inanılıyordu. Bu durumda bu ruh, başı timsah, vücudunun ön kısmı aslan ve arka kısmı su aygırı olan bir canavar (Ammit) tarafından yeniyor ve gerçekten yok oluyordu. Ölenin yaptığı işlemlerden biri de “Suçsuzluk bildirimi”dir. Ölenin ruhu 42 ayrı tanrıya hangi günahları işlemediğini tek tek anlatır.( böylece yaşayanlara dolaylı olarak hangi günahları işlemeleri gerektiği anlatılır). Maat, ahlak ve din öğretilerinde olan dünyevi yaşayış ve iyi davranış biçimlerini içermektedir.

Mefetseğer: Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.
Min: Erkek bereket Tanrısı. Elinde yıldırım taşıyan Amen’in bir formu olarak resmedilmiştir Tam adı Menu-kamuf-f (Min, Annesinin Boğası). Erkekliğin (güç ve iktidar) tanrısı olarak tapılırdı.
Montu: Mısırlı savaş Tanrısı.
Mut: Amon’un esi ve ana Tanrıçası.
Nefertem: Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.
Neith: Savaş ve dokuma Tanrıçası.
Nekhebet: Yukarı Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.
Nephthys: Seth’in esi Anubis’in annesi ve Isis’in kız kardeşi.
Nut ve Geb: Nut, Osiris ve İsis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçasıdır. Geb ise gökyüzünün esi ve dünyanın tanrısıdır. Gök tanrıçası Nut (dişi) ile yer tanrısı Geb (eril) bir çift idiler. Hemen diğer tüm inançlarda yer dişi, gök ise eril olarak tanımlanmıştır. Aralarında onları ayıran ve ve Geb’in üzerine eğilmiş duran Nut’u bu zor durumunda destekleyen hava tanrısı babaları Shu vardı. Anneleri Tefnut da rutubet tanrısı idi. (dünyayı oluşturan dört ana madde: hava, su, toprak, ateş).

Nun: İlk suların Tanrısı.
Onuris: Savaşçı ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.
Osiris: Nut’un dört çocuğundan en büyüğü hem tanrı hem insan olan Osiris idi. Eski Mısır’da gelenek haline geldiği gibi kız kardeşi eşi oldu: İsis. Osiris sağ-kol tanrısı Thoth’un yardımı ile ülkeyi akıllıca yönetti. Yasamdan sonrası ve tarım Tanrısıdır. Osiris, Mısırda önemli bir kült halinde olan bu ilahın gerçekleri Mısır rahiplerince son derece özenle saklanan bir sır halindedir. Horus’tan daha kıdemli olan Osiris Mısır’ın bir kahramanı, Mısır’ın birliğini kuran, medeniyeti öğreten, yazıyı icat eden akil ve hayırlı bir hükümdardı. Resimlerinde bir elinde çobandeğneği diğer elinde öküz kamçısı vardır. Aşağı Mısır hükümdarıdır. Zulmet ve tahrip ilahi olan Seth’le devamlı rekabettedir. “Kardeşi Seth onun başarısını kıskandı ve onu öldürüp parçalara ayırdı ve Nil’in değişik kısımlarına attı. İsis Osiris’in vücudunun parçalarını bulup getirtti ve onları sihirli bir şekilde birleştirip kısa bir son yaşam nefesi verdi. Osiris böylece yeniden hayata gelir. Oğlu Horus pederinin intikamını alır. Fakat Seth hiçbir şekilde tamamen mağlup olmaz. Nihayet yer ilahi Geb hakem olur. Bu da Mısırı Horus ile Seth arasında bölüştürmek suretiyle ihtilafı halleder.” Osiris’in bir diğer niteliği de bitkilere ilah olmasıdır. Ölen, dirilen, tekrar hayata gelen ilah hasatçıların oraklar ile biçilen ve baharda tekrar canlanan bitkilerin ruhudur.

Osiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri, ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi, buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi, ekmek, şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Osiris, bolluk, bereket getiren bir doğa tanrısı özellikleri de taşımaktadır. Osiris Mısır’ın uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra, bütün dünyanın uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’e bırakır ve yanında veziri Thot, Anubis ve Ofois ile birlikte sefere çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır.

Yeraltı dünyasının, Nil’in taşması, bitkilerin ve ölülerin yargılanmasının tanrısıdır. Osiris kıskanç kardeşi tarafından öldürülmüş ve mucizevî bir şekilde yeniden yaşama döndürülmüştür. Buna bağlı olarak da, insanın ölümden sonraki yaşam umudunu simgeler. Osiris’in ölümü ile özdeşleşme başlangıçta sadece krallara ve asillere özgü olmuş ise de, daha sonra tüm Mısır toplumuna yayılmıştır. Osiris çoğunlukla koruyucu tanrıçalar olarak İsis ve Nephthys ile birlikte betimlenir. Güneş tanrısı Ra(Re) insanlarda aynı Mısır güneşinin gücü gibi karşı konulamaz bir etki yaratmışken, Osiris saygı ile şefkat/sevecenlik uyandırmıştır. Izdırap çekmiş, ölmüş ve yeniden yaşama dönmüştür. Çoğunlukla mumyalarda kullanılan beyaz bandajlar içinde gösterilir. Osiris’in merkez tapınağı Abydos olmasına rağmen, kendisine tüm Eski Mısır’da tapınılmıştır.

Ptah: Memphis’in mumya yaratma Tanrısı. Ptah- Mısır’daki büyük ilahlardan biridir. Ptah’ı dokuz ilah manzumesinin kalbi ve dili gibi tarif edilmiştir. Ptah yaratma kelimesini Atun diliyle telaffuz etmiş ve bundan sonra bütün oluşum, ilahlar, sehirler ve kâinatta iyi, kötü ne varsa her şey oluşmuştur. Ptah mavi yani gök demektir. Mısır dilinde Pt “Gök” demektir.
Qebehsenuef: Horus’un oğullarından biri. Bu küçük ilahlara, mumyalama işlemi sırasında ölüden çıkarılan ve Canopic kavanozlara yerleştirilen iç organları ( akciğer, karaciğer, mide ve bağırsakları) koruma rolü verilmişti. Bu kavanozların kapakları da bu tanrılara benzer şekilde yapılmışlardır. Eski Mısırlılar beyini önemsiz bir organ olarak görürler, mumyalama işlemi sırasında da çıkartıp atarlardı. Duygular yanında bilincin de merkezini kalp olarak görürlerdi. Esas kontrol edilmesi gereken nokta budur.
Qetesh: Semetik doğa Tanrıçası. Kadınlığın ve aşkın tanrıçası.
Ra(Re): Güneş Tanrısı. Ra- Güneşi ifade eden Tanrılardan biridir. Ra insanlar arasında oturmaz, kayığı ile ebedi bir tarzda semada yüzer durur. Heliopolis’in büyük güneş tanrısı. Mısır’ın siyasi birliği arttıkça, Ra’nın önemi arttı. Aşırı uzun ve dar topraklar üzerinde siyasi birliği sağlamanın zorluğuna karşı, Ra kuvvetli bir bağlayıcı faktör olmuştu. 5. sülale sırasında M.Ö. 2500 civarında kral “Ra’nin oğlu” adını aldı.

Satet: Nil suyu ve bereket Tanrıçası.
Sekhmet: Yıkım ve savasın dişi aslan Tanrıçası.
Selket: Büyünün akrep Tanrıçası.
Serapis: Ahiret ve Güneşin Helenistik Tanrısı.
Seshat: Ölçüm ve yazma Tanrıçası.
Seth: Fırtına, gök ve gürültü Tanrısı.
Shu: Nut ve Geb’in babası. Hava Tanrısı. Kuru hava ve boşluk tanrısı.
Sobek: Timsahlar Tanrısı.
Tauret: Kadın doğumunun hipopotam Tanrıçası.
Tefnut: Nut ve Geb’in annesi. Yağmur Rutubet/ıslaklık ve nem Tanrıçası. (Shu’nun eşi)
Thoth: Yazma akıl ve ay Tanrısı. Toth- Aya ait bir ilahtır. İlahların kâtibidir. İbis kuşu başlı tanrıdır. Tanrıların kâtibi. Tüm öğrenmenin ve bilimin kökeni, büyü sanatının ustası.

Antik Mısır’da çok karmaşık ve gelişmiş bir ahiret inancı ile birlikte ölü bedenini ve ruhunu huzurlu bir ahiret hayatına hazırlamak için yapılan birçok ayin ve uygulama vardı. Ruh ve ahirete dair inanç özellikle vücudun korunmasında yoğunlaşmıştı. Buna göre mumyalama, kişinin kişiliğini ve kimliğini ahirette koruyabilmesi için uygulanmaktaydı.

İnanca göre, ölünün ruhu Duat’taki bir mahkeme salonuna Anubis (mumyalama tanrısı) tarafından götürülür ve ölünün kalbi ki kalbin kişinin ahlaki durumunun kayıdı olduğuna inanılırdı, Ma’at’ı (Hakikat ve Adalet) temsil eden bir tek tüye karşı tartılır. Eğer sonuç olumlu ise, ruh Osiris tarafından Aaru’ya götürülür, yok eğer sonuç olumsuzsa iblis Ammit (Kalp Yiyici) – yarı timsah, yarı aslan ve yarı hipopotam – tartılmış olan kalbi yer (ve böylece yok eder) ve ruh Duat’ta kalmaya mahkûm edilir.

Eski Mısır geleneklerine göre ölüden bahsetmek onu yaşatmak demektir. Mumyalanmış olarak gömülen bir bilgenin mezarında ziyaretçilere şöyle hitap edilir: “Yeryüzünde olan ve şu kabrin yanından geçen siz yaşayanlar, yaşamı seven ve ölümden nefret eden sizler, adımı telaffuz edin ki yaşayayım, bu sözleri benim için okuyun”

Barış Manço şöyle demişti: “İnsanın adı en son ne zaman anılırsa o zaman ölmüş olur”.

Bir Mısır efsanesinde şöyle geçer: “Mısırlılar başlangıçta evrenin kaosun kara sularıyla dolu olduğuna inanırlardı. İlk tanrı, Re-Atum, aynı Mısır karasının Nil’in taşan sularından her sene ortaya çıkışı gibi sudan (yükseldi ve) ortaya çıktı. Re-Atum’dan Shu (hava)ve Tefnut (nem) ortaya çıktı. Şu ve Tefnut’un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratıldı: Nut (gök) ve Geb (yer). Geb ve Nut’un iki oğlu (Seth ve Osiris) iki de kızı (İsis ve Neftis) oldu. Osiris doğanlar içinde en büyükleridir ve bu nedenle, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Mısır toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona aittir. Osiris’in üstünlüğü daha doğumunda belli olmuştur. Osiris doğduğu zaman gizemli bir ses “Evrenin Efendisi”nin geldiğini söylemiştir. Ra da tüm bunlara hükmediyordu. Daha güçlü olan Osiris daha güzel olan İsis ile evlenerek Ra’nın yerine dünyayı yönetmeye başladı. Shu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Zira Re-Atum gözünü onları aramaya gönderdi ve onlara kavuştuğunda döktüğü sevinç gözyaşları insanlara dönüştü.”

“Osiris Re-Atum’un oğlu ve Mısır’ın kralıydı. Erkek kardeşi Seth ise evrendeki kötülüğü temsil etmekteydi. Tahta geçmeyi arzulayan, fakat Osiris’in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Seth, Osiris’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Seth, Osiris’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir. Seth, bundan sonra kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya koyulur. Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Osiris hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth, sandık kimin ölçülerine uyarsa, sandığın sahibinin o olduğunu söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Osiris’e gelmiştir. Osiris yatar yatmaz Seth sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar.”

“İsis bunu duyunca, üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve Osiris’in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar. Osiris’in kapatıldığı sandık, Fenike’ye, Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştır. Byblos Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır. Bu olay Isis’in kulağına kadar gelmiştir. İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına gider. Burada önce Astarte’nin çocuğunun dadısı olur.”

“İsis bir gün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’i engeller. İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros’dan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır.

İsis sandığı vatanına geri getirdikten sonra, Buto şehrine, oğlu Horus’un ziyaretine giderken sandığı, güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth sandığı bulur ve Osiris’in bedenini tanır. Bunun üzerine, Seth Osiris’in bedenini 14 parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır. Bunu duyan İsis papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Mısır’ı dolaşarak Osiris’in bedeninin parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Mısır’ın birçok yerinde, içinde Osiris’in cesedinin bulunduğu söylenen birçok tapınak vardır. Efsanenin sonunda Osiris’in oğlu Horus Seth’i yener. Yeniden canlanan Osiris artık bu dünyada yaşamak istemez ve hükmetmek için ölüler ülkesine gitmeyi tercih eder. Burada yine Anubis ile birlikte olacaktır. Anubis ölüleri yargılanması için Osiris’e getirecektir.”

Erhan Altunay yazısında şöyle diyor: “Efsanenin klasik yorumuna göre Osiris aslında diğer bahar ve toprak kültleri ile ilgili efsanelerde olduğu gibi doğanın ölümünü ve ilkbaharda yeniden canlanmasını temsil etmektedir. Başka yorumlara göre Osiris’in yazın kuruyan Nil Nehri’ni temsil ettiği ya da günlerin uzayıp kısalmasını belirttiği söylenebilir. Her efsanede olduğu gibi bu efsanede de daha derin anlamlar olduğu kesindir. Bu efsaneyi dikkatle incelersek başka bir yerden gelen bir kişinin yanında diğerleri ile birlikte insanları eğittiğini ve daha sonra da kardeşi tarafından öldürüldüğünü fakat vücudunun (belki de kurduklarının) bir başkası (Anubis) tarafından korunduğunu görüyoruz. Efsanenin geçmişte olan ve gelecekte de olması olası bir olaya atıfta bulunduğu görülmektedir.”

Mısır’da din kavramı iki ana tanrı Seth (kötülük) ve Horus’un (iyilik) çatışması halindedir. Ancak bu iki tanrı kendilerini aynı zamanda çalışma/üretim/sanat ve savaş olarak da gösterirler. Mesela barış zamanlarında başa geçen firavunlar kendilerini Horus, savaş zamanı başta olan firavunlar da kendilerini Seth ile özdeştirmişlerdir. Bu iki tanrıdan üstünlük hep hayat veren ve yaratan Horus tarafında olsa da Seth de aslında bizim anladığımız anlamda “şeytan” olmaktan uzaktır. İyinin varlığının ancak kötünün de var olması ile mümkün olacağının bilinciyle kötü kazanmaz ama hiçbir zaman da yok olmadan savaşına devam eder. Bu dengenin en güzel mimari örneği Kom Ombo tapınağıdır. Bu tapınak aslında biri Horus diğeri Seth’e adanmış iki tapınaktan oluşmuştur, fakat bu iki tanrı içiçe geçerek bir tek büyük tapınağı paylaşmışlardır.

Mısır’da aydınlanmış azınlık olarak seçkinler eğitim ile etik ve dinsel uygulamalar sayesinde Tanrı’ya, kitleler için gizli olan “İlk Neden”’e yaklaşabilirlerdi. Kitleler ise şeklin ötesinde hiç bir şeyi göremezdi. Amaç, bir gün tüm insanlığın aydınlanması yani tümümün bilge olabilmesi idi. Antik Mısır inançlarının bir ölçüde mirasçısı konumunda bulunan Hermesçiler, Neo-Platoncular ve Gnostikler, Tanrı’ya bireysel olarak ya da ezoterik örgütlenmeler sayesinde ulaşılabileceği inancına eğilim göstermekteydiler. Gerçek bilgeliğin ancak ezoterik bir dizge içinde ve uzun bir süreç sonunda elde edilebileceğine inanıyorlardı. Hermesçilik, Neo-Plâtonculuk ve Gnostisizm gibi tüm ezoterik kuruluşlar “iki katlı” felsefeler idi. Bir katında kitleler için inançlar, öteki katında seçilmişler için bilgi yani “Gnosis” vardı. Ne var ki, Gnosis akılsal bir bilgi olmayıp, insanın kendini bilmesi gibi sezgisel ve bilinçsel bir süreci kapsamaktaydı. Bu sistem, eski Sümer inanç sistemi, Hint sistemi, kabala, tasavvuf, eski mısır inanç sistemi, Zerdüşt ve Mithra sistemi gibi birçok öğreti ve inanç sisteminde bu şekilde uygulanmıştır. Keops Piramidi, bir gömüt yeri olmaktan çok, inisiyenin yolculuklarını yaptığı bir mabettir.

Thot ya da Hermes Trimegistos, tüm farklı yönleriyle, “iki katlı” felsefelerdeki bütün önemli rolleri üstlenebilir. Tanrıların babası ve yüce akıl, harekete geçiren güç ve “Logos” olabilir. Ancak, sonraları baskın duruma çıkan gelenek Hermes’i bir filozof ya da ahlak eğitmeni olarak yorumlamaktaydı. Thot’u hem bir tanrı, hem de bir bilge olarak görmüştür. Mısır inancında Tanrı, insan da dâhil olmak üzere, her şeyde var olabilirdi.

Yazıyı, Hermes’ten bazı sözler ile bitirelim:

“Kocaman Boşluğun en altında ölümlülük yeri Dünya var, en üstünde de ölümsüzlük yeri Zuhal Yıldızı. Zuhal Yıldızı, Evrensel Akıl’ın bütün esrarını taşımaktadır, 7. ve son kat’tır, Ölümsüzlüğe orada erişilir. Zuhal, parlak bir ışık içindedir. Ruhlar oradan koparak, Dünya’ya doğru düşmeye başlarlar. Bu düşüs bir sınav’dır. Düşüş, büyük ışık’tan, inildikce yavaş yavaş koyulaşan Karanlığa doğrudur. Işık Ruh, karanlık Madde’dir. Ruh, kısa bir sınama için yeryüzü’ne inip madde’yle birleşecek ama madde’ye boyun eğmeyecektir. Ruh’un Madde’ye boyun eğmesi, ona yenilmesi demek, sonsuz olarak yok olması demektir. İnsan Ruhu, Külli Ruh (Tanrı’nın) çocuğu’dur. Sınavı kazanamazsa, o Ruh’ta bulunan Külli Işık (İlahi Nur) sönecek, ışık yalnız başına çıktığı yere dönecek ruh’u karanlık’ta bırakacaktır. Ruh da, ışıksız kalınca, Karanlığın içinde eriyip tükenecektir. Büyük Boşluk, inen çıkan ve arada eriyip tükenen sayısız Ruhlar’ın Kasırgasıyla kavrulmaktadır. Sınavı kazanan Ruhlar, Yedi Kat göğe başarıyla yükselip Ölümsüzlüğe kavuşurlar. Mutlak Hakikat’i öğrenirler. Madde’ye boyun eğmeyen başarılı Ruh, yeryüzü’ndeki, kısa sınavını verdikten sonra, ilk basamak olarak Ay’a yükselir.”

Hermes şöyle der; “Osiris semadadır, fakat Osiris aynı zamanda her insanın kalbindedir. Kalpteki Osiris, semadaki Osiris’i tanırsa o zaman insan tanrısal bir ermiş olur ve parçalanan Osiris tekrar toplanır.”

“Asıl insan Nur’dur. İnsanlar bu nuru tanımazlar ve onu fark edemezler; ancak hakikat budur. Nur her yerde, her kayada ve her taşta vardır. Bir insan nur olan Osiris ile birleştiğinde, tikel tümelle birleşmiş olur ve o zaman nuru, o perdeler arkasında gizlense de yine her şeyi görür” Hermes

“Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır.” Hermes

“Yedi hakikat Prensibi vardır; her kim ki bunu bilip anlar, sihirli dokunuşu Tapınak Kapıları’nı sonuna kadar açan Büyülü Anahtar’a sahiptir.” Hermes

“Hiç bir şey durmaz, her şey hareket eder, her şey titreşir.” Hermes

“Her şey ikilidir; her şey iki kutba sahiptir, her şeyin kendi zıtlık çifti vardır; benzeyen ve benzemeyen aynıdır.” Hermes

Hermes’in Öğrencisi Askelopis ise şöyle katkı yapar: “İnsanlar ölümlü Tanrılardır, Tanrılar da ölümsüz insanlar… Eşya’nın dışı, içi gibidir. İçle dış arasında bir ayrılık yoktur. Küçük büyük gibidir. Küçük’le büyük arasında hiç bir ayrılık yoktur. Evren’de hiç bir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. Bir tek Yasa ve o Yasa’nın gördüğü bir tek iş vardır. Bu sözlerin anlamını anlayan ‘Hakikat’i görür. Kimi insanlar, bu anlayışları, olağanüstü çabaları ve yetkinlikleriyle öteki insanların görmediklerini görebilirler. Oysa ‘nedenler nedeni’ daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve yine pek kısa bir son olan mekân içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler, ancak, öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz. Çünkü yaşarken zaman ve mekânla sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz…”

”Yarı bilge, Evren’in yeterince gerçek olmadığını fark ederek, onun yasalarını yenebileceğini hayal eder. Böyle kişiler kendini beğenmiş, kibirli aptallardır. Duvarlara çarpar ve kendi aptal akıl yürütmeleri yüzünden kafalarını kırarlar. Gerçekten bilge olan kişi ise evrenin doğasını bilir ve onun yasalarına karşı Yasa’yı, alçağa karşı yükseği kullanır. Simya sanatıyla istenmeyeni değerli olana ve kendi zaferine dönüştürür. Üstatlık, normal dışı düşler, görüler, fantastik hayaller ve yaşam değil, yüksek güçleri aşağı güçlere karşı kullanma, yüksek planda titreşerek aşağı planların acısından kaçmaktır. Üstad’ın silahı küstah inkâr değil, dönüşümdür.” Kybalion.

Hermes, şöyle bitirir:
“Yükseklerde ve enginlerde bütün dünyayı araştır. Yalnız iki şey bulacaksın: Yaratan ve yaratılan. Bu yolda ilim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. Ruh, üstü örtülü bir ışıktır ki ancak Aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider.”

Berk Yüksel

Kaynaklar:
Mısır Ölüler Kitabı
Wikipedia internet ansiklopedisi
www.dunyadinleri.com
“Mısır Dini, Hermes-Thot Kültü, Neo-Plâtonculuk ve Gnostisizm”; Thamos
“Eski Mısır İnançlarında Osiris Kültü”; Erhan Altunay
Kybalion; Üç İnisiye

12.219 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • RitmRitm İnsan, hakkında konuşmakla ve yazmakla tükenecek bir konu değildir. Yüz bin çeşit boyutu, yüz bin çeşit hali var insanın.Yürüyüşü, konuşması, bakışı, gülüşü, düşünmesi farklı. Bazen de […]
  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • Ne olacak ki…?Ne olacak ki…? Deve meselesi. Avustralya’da yaşanan felaketler silsilesi sırasında, ortaya bir deve meselesi çıktı. Neydi olan biten? “Kuraklık var, yangın var, su yetmiyor, develer de çok su […]
  • Beyin DalgalarıBeyin Dalgaları Sembolizmde (harf olarak) güç ve denge ile de ilişkilendirilen DELTA beyin dalgaları olarak esasen uykunun derin aşamalarında (rüyasız uyku, REM dışı uyku) meydana gelir. Bu, vücudun […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler