felsefe taşı

Başkanın Adamları

Başkanın Adamları
Temmuz 22
12:16 2016

Başlığı bir filmin isminden aldım. Filmde tam seçimlerden önce Amerikan Başkanının reşit olmamış bir kızla ilişki kurmaya çalıştığı ortaya çıkar. Peki bu skandal ört bas edilmek için ne yapılacaktır? Önlerinde kazanılması gereken bir seçim vardır.

Başkanın adamı ünlü bir yönetmeni bulur ve Sırbistan’la savaşa girildiğine dair bir film yaratmasını ister. Bu film bir süreliğine dikkatleri dağıtır. Ancak durum, seçimlerin Başkanın aleyhine sonuçlanmasını isteyenlerin hoşuna gitmez ve oyunu bozmaya çalışırlar. Bunun üzerine o yönetmen yine dikkatleri başka bir yere çekmek için bir savaş kahramanı yaratır. Hafıza ancak başka bir yere çekilerek yanılsatılır. Yalnız sonradan o savaş kahramanı da işleri bozar. Bunun düzeltilmesi ise daha iyi bir yaratıcılık ister, film böyle gider. Sonunu yazmayayım (1).

İlginç olan bu film Monica Lewinsky skandalından ve Sudan’daki petrol platformlarının bombalanmasından bir ay kadar önce çekilmiştir.

Filmden bir on yıl kadar geri gidelim:

1989’da Noam Chomsky, Gerekli Yanılsamalar: Demokratik Ülkelerde Düşünce Kontrolü adlı kitabını (2) yazdığında dünyada büyük sansasyon koparmıştı. Sosyal medyanın olmadığı zamanlarda, bir inceleme kitabının çok satanlar listesinin tepesine yerleşmesi kolay değildi. Öyle ki kitabın yasaklanmasından tutun, Chomsky’nin ABD’de istenmeyen adam ilan edilmesine kadar bir sürü hikayesi daha var.

Kitabın ismi tabii ki kışkırtıcı: Hangi yanılsama gerekli olabilir ki? Oysa biz buna çocukluğumuzdan beri alışığızdır. Örneğin, babamızı kahraman olarak görmek isteriz, annemizi melek. Bunlar gerekli yanılsamalardır. Bizlere kendimizi güvende hissettirir. Bütün kültürel kodlarımız neredeyse bunların üzerine şekillenmiştir.

Çoğumuzun sahip olmak istediği yönetim şekli olsa da, demokratik olarak yönetilmek öyle kısa bir sürede, örneğin doksan üç yılda, gerçekleşmez. Kaldı ki demokratik yönetildiğimizi varsayalım, artık bunun mümkün olmadığını anlatılır o kitapta. Çünkü demokrasi artık, gelişmiş ülkelerin az gelişmişlerine sattığı, güzel bir pazarlama fikrinden başka bir şey değildir. İş sadece güzel hikaye, hatta buna efsane de diyebiliriz, yaratmaya bakar. Efsaneleri yaratmak da en kolay görüntülerle olur.

Bir süredir Amerika’da yaşanan ilginç bir tartışmanın çok azı ülkemize yansıdı: Bazıları 1969’da aya çıkıldığına inanmıyordu. Tüm o aya ayak basış sahnelerinin, görüntülerle oynama işinin ustası bir film yönetmenine yaptırıldığı savunuluyordu. Hatta suçlanan ünlü bilim-kurgu yönetmeni Stanley Kubrick’ti. Bunun üzerine kızı Twitter üzerinden dokunaklı bir açıklama yaptı. Amerikan devlet ideolojisine karşı olan babasına yapılan bu suçlamaları iftira olarak niteledi. moonlanding

Bizde de Çağan Irmak geçenlerde verdiği bir röportajda bundan söz etti. Anlaşılan Amerika’daki tartışmaların sadece bir kısmını duymuştu. Aya ayak basış anında dört adet gölge olduğunu öne sürüyordu, aynı Amerika’daki tartışmalar gibi. Yani dört farklı yerden ışık yerleştirilmişti aya, ki bu imkansızdı. Ancak yönetmenimizin “Bana göre” diye aktardığı “izlenimleri” güncellenmemişti. O dört gölgenin var olduğu söylenen sahnenin orijinal kopyası artık yok. Eldekilerin orijinal mi yoksa kopya mı olduğunu da bilmiyoruz. Diğer bir deyişle, artık bu asla ispatlanamayacak bir iddia (3).

Bunlar bana annemin anlattığı bir hikayeyi hatırlattı: Bazı yaşlı ve dindar tanıdıkları 1969 yılında aya ayak basıldığı açıklandığında, buna inanmamışlar. Acaba onlar mı doğrusunu biliyorlardı? Bunu asla öğrenemeyeceğiz. Devir Soğuk Savaş dönemiydi ve rekabetin bir kısmı uzaydaydı: Kapitalizm o gün komünizmi yenmişti. ABD ta o zamandan Sovyetler Birliği’ni alt etmişti. Önemli olan da buydu.

Baudrillard, tam bütün dünya Körfez Savaşı ile hop oturup, hop kalkarken, utanmadan üç yazı yazmıştı gazetelere:

Körfez Savaşı hiç gerçekleşmeyecek.

Körfez Savaşı aslında gerçekleşmiyor.

Körfez Savaşı gerçekleşmedi.

Savaşta ölenlere saygısızlık yaptığı söylenerek birçokları tarafından çok ağır bir şekilde eleştirilmişti bu yazılar. Aslında başlıklarda söylenenin aksine, Baudrillard bu savaşın gerçekleştiğine inanıyordu. Yazıların içeriğine değil de resimlerine bakıp, başlığı okuyan okuyucular tabii ki anlamamışlardı.

Bazı şeyleri anlamanın aslında büyük bir paradigma değişikliği olduğunu dilinin döndüğünce anlatmaya çalışmıştı yazar. Yorumlamanın ya da anlam kazandırmanın aslında ne kadar zor olduğunu göstermeye çalışmıştı. Çoğu zaman iki ile ikinin dört etmediğini anlatmaya çalışmıştı.

Bunun en bariz örneğini, temalı eğlence yerlerinde görürüz. Eski Romanın temsili çekildiği sahnelerde ya da eğlence yerlerinde, aslından daha gerçek sahneler görürüz. Herkesin bildiği bazı klişeler olmazsa olmazıdır bu tür yerlerin ya da filmlerin.

Örneğin, Disneyland aslından daha gerçektir. Bildik bütün klişeleri görürüz orada. Diyelim, hayvanat bahçesinde dünyanın her yerinden hayvanlar toplanmıştır. Aslanlar, kaplanlar, kutup ayıları, farklı farklı kıtalardan ama hepsi bir yerde. Orada bir çita vardır ama o gerçek bir çita mıdır? Çünkü biliriz ki gerçek çita doğada hızla koşar ve kutup ayılarının yaşadığı yerlerde bulunmaz. Oradaki ise tam aksi: Koşmak ne kelime izleyicilere poz veriyor. O zaman o çita gerçek bir çitanın olsa olsa bir görüntüsüdür.

Vahşi çita artık bir tüketici ürünü olmuştur. Gelip gerçek doğa deneyimi yaşamak isteyenler için oluşturulmuş aşırı gerçek sahnelerin sadece bir simgesidir.

Günümüzün tüketici toplumu ancak aşırı gerçekliği satın alır:

“Madem ki parayı verdik, zaman harcadık, en hakiki öz deneyimi biz hak ederiz.”

Orada fotoğraf çektirirken ya da hamburger yerken, kendimizi illa ki orada hissetmemiz lazımdır. Aksi takdirde paramız boşa gider. O zaman görüntülerin de gerçek değil de aşırı gerçek olması beklenir.

Demokrasiler de artık böyledir. Özetle, bir savaş olduğunu izliyorsak, bu gerçekten bizim algıladığımız savaş olmayabilir. Hatta sıklıkla değildir de.

Bir taraftan demokrasi için uğraşanlar, bir yandan da propagandanın türlü türlüsü üzerinde beceri kazananlar…

Kötülük her zaman farklı kisvelerde karşımıza çıkar. Onun işi gücü her defasında o farklılıkları yaratmak ve bizi aldatmaktır. Sanırım dini inançla, akılcılığın anlaştığı tek nokta da budur.

Neticede bu filmi bir yerden görmüştük, değil mi?

(1) Orjinal ismi Wag the Dog (1997). Türkçe dublajlısını buradan izleyebilirsiniz: http://www.fullhdfilmizlebe.org/baskanin-adamlari-film-izle.html

(2) Bu da güzel tercümeye kurban gitmiş ve dilimize (galiba), Demokrasi, Gerçek ve Hayal olarak çevrilmiş. Yazarın Medya Denetimi gibi çevrilen başka kitapları da var.

(3) İlginç bir tesadüf. Aya ilk yürüyüşü gerçekleştiren Apollo 11 bugün havalanmış.

5.286 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • ASANSÖRDEKİ KADINASANSÖRDEKİ KADIN Küllükte bitmiş sigaralar, Masada boş şişeler Nemli duvarlarda eski anılar Evin önünde bir kevaşe Kendini jiletle doğruyor ve Olabildiğince hayata küfrediyordu. Bir ipin […]
  • 21. yüzyıl ve biz Türkler…21. yüzyıl ve biz Türkler… “Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir.” Pierre Loti Beş asır öncesiyle avunup kendimizi asker millet diye gaza […]
  • Hayat…Hayat… Hayat sorunlarla dolu. Ama biz de çözümlerle doluyuz. Adamın birinin evinde dört ayaklı olan hariç çocuk kalmamış, üstelik son giden, hep korunmuş kollanmış, özgürken ne yapacağı […]
  • Ekmeğin KokusuEkmeğin Kokusu Küçük kız her zaman ki gibi sabahın ilk saatlerinde evden ayrıldı.Bu sabah her zamankinden daha soğuktu,artık kış geliyordu.Ama üstüne giyebileceği ekstra bir şey yoktu .Aslında zaten hiç […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler