Ütopyalar Güzeldir
Yunanca kökenlidir ütopya kelimesi.
Olmayan anlamındaki “ou” ve yer anlamındaki “topos” kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkar ütopya…
Yani tam çevirisiyle “olmayan yer” demektir…
Bir toplum tasarımına, bir devlet projesine duyulan özlemin dışı vurumudur ütopya…
Ama adından da anlaşılacağı üzere mevcut olmayan ve ancak hayal edilebilen, hayal dünyasında yaşayan ve yaşanan…
***
Daha milattan önceki yıllardan bu yana ütopistler (ütopyacılar) hayallerinde canlandırdıkları devlet modellerini, yani “ütopya”larını kaleme almışlardır.
Açıkçası ütopistlerin bazı görüşleri bugün dahi “neden olmasın?” diye düşündürür insanı.
Platon’un “Devlet” adlı eserindeki ütopyasına göre insanlar çalışanlar (çiftçiler, zanaatkârlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler(bilginler özellikle filozoflar) olarak üç sınıftan oluşur.
İşçi sınıfı çalışıp üretir, ekonomik gereksinimleri giderir.
Bekçiler sınıfı toplumun güvenliğini ve savunulmasını sağlar.
Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir.
Platon’un ütopyasına göre devleti yönetmek sadece bilim insanlarının ve filozofların harcıdır!
Günümüz koşullarında düşününce gerçekten de tam bir ütopya(!) değil mi?
Thomas More’un ütopyası ise Güney yarım kürede hayalinde kurguladığı bir adadır.
Bu adada özel mülkiyet yoktur. Para da geçerli değildir.
Tüm evler aynı mimariyle yapılacaktır ve kapılarına kilit konmayacaktır. Sahiplik duygusunun önüne geçmek amacıyla herkes 10 yılda bir evini değiştirecektir.
1568-1639 yılları arasında yaşamış bir İtalyan filozofu Tommaso Campenella’nın ütopik “Güneş Ülkesi”, Güney denizinde bir yerdedir. Devletin başında hem rahip hem de filozof olan bir hükümdar bulunur.
Hiçbir şey rastlantıya bırakılmaz “Güneş Ülkesi”nde.
Üremeden iş sahibi olmaya, bölüşümden üretime ve eğitime değin her şey bütünün, yani toplumun yararı için bir erk tarafından organize edilmektedir.
Francis Bacon (1561-1626) Yeni Atlantis (Nova Atlantis) adlı yapıtında bilimsel ve teknik gelişmelerin toplum ve devlet yapısını belirlediği bir ütopya kaleme almıştır.
Dikkat çeken husus; ülkeyi bir bilim kurulu yönetmektedir. Kurul 36 kişiden oluşur ve üyelerinin her biri bilimin belli bir alanında derin bir uzmanlığa sahiptir.
Türk edebiyatında da birçok ütopya örneği mevcuttur.
Örneğin Peyami Safa’nın kaleme aldığı “Yalnızız” isimli romanda bahsedilen Simeranya, Thomas More’un ütopyasına benzer.
Her tarafta okuma salonları, laboratuarlar, atölyeler vardır ve herkes her şeyi araştırarak öğrenir. Klasik okul anlayışı yoktur.
Tevfik Fikret ve arkadaşları baskı rejiminden kaçacakları kendilerine ait bir dünya arayışına girmişler, hatta Fikret’in yakın arkadaşı Hüseyin Kazım’ın Manisa’daki çiftliğinde “Yeşil Yurt” adı altında bir özerk dünya kurmaya ve burada inzivaya çekilmeye niyetlenmişlerdir.
***
21. yüzyıla geldiğimizde adeta “son Mohikan” benzeri bir ütopistle ve ütopyasıyla karşı karşıyayız.
Ütopistin adı: “Vit Jedlicka”, ütopyanın ismiyse “Liberland”
Avrupa Birliği’nin ve devletlerin kurallar ve yükümlülüklerle dolu bürokratik mevzuatından çok sıkılmış eski Çek milletvekili Vit Jedlicka…
Kafasındaki ütopyayı hayata geçirmek ve “Liberland” adını verdiği ülkesini kurmak için yola koyulmuş.
Hatta hayal boyutunu atlamış, ütopyasının ilk etabı gerçek olmuş…
Hırvatistan ile Sırbistan arasında kalan ve tarafsız bölge olduğunu öne sürdüğü 7 kilometrekarelik küçük bir alanda ülkesini kurduğunu ilan etmiş Liberland Devlet Başkanı Jedlicka.
Şimdiye kadar kimsenin hak iddia etmediği bir bölgede ülke kurmaya niyetlenmesi üzerine bir anda değere binmiş 7 kilometrekarelik bu alan.
Hirvatistan engel çıkarmaya kalkışmış.
Ama sonunda kazanacağını iddia ediyor Jedlicka.
Hatta ülkesinin tanınması için BM’ye resmi başvurusunu da yapmış.
Şimdilik dünyanın dört bir yanından vatandaşlık başvuruları alıyor.
Bayrağı, marşı hazır bile.
Anayasayı ise katılımcılarla birlikte hazırlayacağını belirtiyor 32 yaşındaki devlet başkanı.
***
Vit Jedlicka ütopyasını aslında mevcut siyasal yapılar içinde yakınılan ve eleştirilen hususları minimalize etme ideali üzerine inşa etmiş.
Örnek mi?
“Yaşa ve yaşat” mottosuyla kurulan Liberland gönüllülük esasına dayalı bir devlet yapılanması öngörüyor.
Yani insanlar isterlerse vergi verecekler ama diğerlerini buna zorlayamayacaklar.
Toplumsal projeler kitlesel fonlamayla gerçekleştirilecek.
Devlet, genel gelirin yüzde ikilik, üçlük bir bölümünü alarak yalnızca güvenlik, hukuk ve diplomasiyi yönetecek.
Liberteryen temeller üzerine kurulacak olan Liberland’de vatandaşların kişisel ve ekonomik özgürlükleri öncelikli olacak.
Yönetim şekli ise antik çağ Atina’sından bu yana ülkelerin nüfuslarındaki yoğunluktan ötürü (İsviçre’deki birkaç minik kanton haricinde) uygulanamayan doğrudan demokrasi temelli bir anayasal cumhuriyet olacak.
Hatta anayasa tüm vatandaşların katılımıyla ve görüşleri ışığında yazılacak.
Liberland vatandaşı olmak isteyenlerden bazı olmazsa olmaz taleplerde bulunuyor.
Başvuranların geçmişinde komünizm, nazizim benzeri aşırı fraksiyonlarla bir bağlantı olmaması lazım.
Liberland vatandaşı olmak isteyenlerin herhangi bir adi suçtan hüküm giymemiş olması gerekiyor.
Bunun yanında ayrımcılık yapmaması her dine ve ırka saygılı olması da yine aranan şartların arasında.
Liberland’de vatandaşlık hakkı puan sistemiyle kazanılacak. Ancak bu puan sisteminin esası maddiyata değil gönüllü hizmete dayanacak.
***
Liberland’in nüfusu şimdilik 130 kişi…
Ancak dünya üzerinden 380 bini aşkın vatandaşlık başvurusu gelmiş ki hepsini kabul etseler bir anda İzlanda’dan bile daha fazla vatandaşa sahip olması olası.
Şimdi en ilginç detaya gelelim…
Liberland’e vatandaşlık başvurusu yapılan ülkeler arasında ilk sırada Mısır geliyor.
Mısır’dan ardından gelen ülke hangisi mi?
Türkiye!
Kesin sayı belli değil ama bir yıl önce yapılan resmi açıklamada Türkiye’den 47 bin başvuru olduğu belirtilmiş.
Kimbilir bu sayı bugün kaç bine tırmandı?
Liberland’ın forum sayfasında Türklerin yazışmalarını okudum.
Kullanılacak para biriminden ülkenin ekonomisinin hangi temellere dayanması gerektiği gibi birçok konuda çok ilginç görüşler dile getirilmiş.
Liberland’e vatandaşlık başvurusunda bulunanların heyecanı gerçekten görülmeye değer.
***
Türkiye’den bu kadar çok vatandaşlık başvurusu yapılmasının sebeplerine bakmak lazım.
Mevcut sistemin ve siyasi anlayışın yarınlarından umudunu kesen, sayısı hiç de küçümsenemeyecek bir kesim var Türkiye’de.
Kartopu gibi yıllar geçtikçe daha da çoğalıyor bu kesimin nüfusu…
Batılı ülkelerde “Şaka mı yoksa modern dünya ütopyası mı?” sorularının muhatabı olan Liberland’in belirsizlikler dolu hali bile moral vermişe benziyer bu kesime…
Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmek istenmesiyle başlayan polemik güçlü ülkelerin bu hakkı Türkiye gibi bol kepçeden dağıtmadığı gerçeğiyle yüzleştirdi herkesi.
Herhangi bir Avrupa ülkesinin vatandaşı olabilmek hem maddi hem de hukuksal birçok koşula bağlı.
Bu da Türkiye’den ayrılmayı göze alanlar arasında sadece ekonomik durumu uygun olanların yararlanabilecekleri bir durum.
Liberland’in, (yarınları her ne kadar flu olsa da) bu popülaritesinin altında yeni kuruluyor olması ve vatandaşlık hakkının gönüllülük esasına dayanması gibi detaylar yatıyor.
Ve düşünün ki en fazla 5 bin kişinin yaşayabileceği bir toprak parçası üzerinde kurulacak Liberland…
Yani iş garantisi ya da ekonomik refah gibi vaatler sunmaktan oldukça uzak. Zamanında iş bulmak, para kazanmak için Almanya’ya göç eden binlerce insanın durumundan çok farklı bu başvuru sahiplerinin ruh hali…
Hal böyleyken, Türkiye’den bu kadar çok başvuru yapılmış olması potansiyel Liberland’li Türklerin aslında gerçek anlamda bir demokrasiye, özgürlüğe ve huzura hatta can güvenliğine duydukları özlemin çok net bir ispatı değil mi?
***
Tam dokuz kere izlediğim “Ferhangi Şeyler” oyununda büyük usta Ferhan Şensoy zaman zaman eline bağlamasını alır ve şarkılar söyler.
“Ütopyalar güzeldir” der bir şarkısında Şensoy…
Evet, ütopyalar güzeldir…
Ütopyalar umuttur…
Ütopyalar tünelin ucundan cılız dahi olsa sızan bir ışıktır.
Liberland ne olur? Kurulur mu? Dünya tarafından tanınır mı? Ayaklarının üzerinde durabilir mi?
Liberland gerçekten 21. yüzyılın ideal devlet sistemi mi? Yoksa bir siyasetçinin kişisel hayali mi?
Bunun gibi sorulacak daha birçok soru var…
Bu soruların yanıtlarını hep birlikte yakın bir gelecekte alacağız…
Ama…
Vit Jedlicka’nın ütopyası dünya üzerinde neden Mısır’dan sonra en yoğun ilgiyi Türkiye’den gördü?
50 bine yakın Türk neden yarınlarda ne olacağı meçhul bir ülkeyi bile kurtuluş olarak görüp vatandaşlık başvurusunda bulundu?
İşte, asıl yanıt aranması gereken soru budur!….