Sözde “insan sever” ve “insan seçer”!
“Domuzların önüne inci atıp, eşeğe gül vermeyin.” Christian Rozencreutz.
Mevzu “mış gibi” yaşayan avamın sözde insan severlik pazarlamacılığı ve havass’ın teşriki mesaide bulunacağı insanı bilinçli olarak seçmesidir. İnsan sever tabirinin içini hakkı ile dolduran özü, sözü, bakışı güzel, içi dışı bir, yüreğinde Tanrı’ya sevgi mabedi kuran, bilgelik yolunun yolcusu “gerçek insanlar” konu dışındadır…
Sevgi ilk önce kişinin kendinden başlar. Kendi ile barışık, kendini sevebilen kişi yola koyulabilir. Birey, ilişkilerinde, sosyalleşmede itina ile hareket eder. Kiminle ne konuşacağına, nasıl konuşacağına, ne kadar konuşacağına önem verir. Her farklı şahsiyeti farklı farklı değerlendirerek iletişim kurar. Kendi frekansına çok uzak sıradan ve sürüden şahsiyetler ile görüşmez ya da idareten iletişim kurar.
Herkese bodoslama atlamaz. Bir sevgi yumağı, sevgi pıtırcığı görüntüsü ile önüne gelene sırnaşmaz. Birinin akraba olması ya da komşu olması güruh için onunla mutlaka cıvımayı, sıkı fıkı iletişim kurmayı gerektirirken; insan gibi insan yaşamın her alanında seçmeyi becerebildiğinden kiminle, ne ölçüde sosyalleşeceğine kendisi karar verir. Basit sadece soy-sop-hemşeri mantığına dayalı yüzeysel ilişkiler ona göre değildir. Eleğinden geçen yetkin kişiler insan seçerin dostluğunu kazanır. İnsan seçer bir terzi gibi kişilere sürekli yeni elbise diker. Bir kerede peşin hüküm verip silip atmaz. Zaman içerisinde gelişimi izler.
Yığın, “insan sever” taklidini çok iyi yapar. Herkese gülümser, güzel konuşur, hal hatır sorar. Ancak daha köşeyi dönmeden lağım gibi pis kokulu ağzını açar. Yüze karşı farklı arkadan farklı olmak bu karaktersiz, onursuz yaratıkların temel özelliğidir. Sanki herkese karşı olumlu olmak gerekliymiş gibi rol yapar ve sonra içindeki pisliği kusar.
Çakma insan sever, görgüsüzün de dik alasıdır. Her şeyi dile getirmeye ve boş boğaz konuşmaya bayıldığından “Biz çok insan severiz… vs…” diye kendi kendini methederek konuşmaya dahi kalkacak kadar alçalır. Kendine bir kırmızı halı serer, tahtını hazırlar ve kendi akılsız başına tacını yine kendisi takar. Dedikoducu, haris, fitne ve fesadın kaynağı da olsa, “insan sever” diye kendini satışa koyar. Sözde insan sevgisi ile yanıp tutuşan bu kitle amiyane tabirle “doğan görünümlü şahin” misalidir. Boyalı makyajı, sahte kahkahaları bu kemirgenin içyüzünü saklamaya hiçbir zaman yetmez.
Sözde insan sever, çağdışı hemşeri mantığı ile hareket eder. Evrensel sevgiden ve bu tip kavramlardan anlamaz. Sevgi kusucu, sevginin hak edilerek kazanılması gerekliliğini algılayamaz. “Ay, çok mu kıymetli sanki sevgin önüne gelene dağıt” söylemi bu yapıda geneldir. Gösterdiği sevgimsi ahmaklık zaten özde sevgi olmadığından hak edene de etmeyene de aynı akıl yoksunu kahkahayı atar, aynı sözde ilgiyi gösterir. Sonrada bunu insanlık diye pazarlar. Bireysel bilinci olmayan avam her hangi bir değere ya da erdeme sahip değildir. Sahip olduğunu zaten megafonla ilan ettiği bir değer varsa bu erdemin aranacağı son yer bu şahsiyetlerdir.
Klan, kabile görgüsü ve aile içi eğitimi alan yığın ne yaptığını, niye yaptığını bilmeden ezber yaşamlarda hayatını sürdürür. Onlar, bireysel ve toplumsal bilinçten yoksun sürüsel yığındır. Sürü psikolojisi ile birbirine yanaşık tırsak bir şekilde kalakalır. Yığın üyesinin, kabilenin sıcak sırnaşıklığından ayrılacak ne bir isteği ne de cesareti vardır. Popülist, çapsız halk goygoycusu her durumda “size yeni bir halk bulalım, halk düşmanları” diye aynı zekâ özürlü pankartını çıkartır. Özdemir İnce’nin dediği gibi: “Halkı beğenmek zorunda değilim; bilinçsiz halkı sevmiyorum ve sevmek zorunda değilim. Aslına bakarsanız hiçbir “halk”ta sevecek bir kalite bulamadım.”
Sözde insan severin aklı maalesef kıttır. O, geniş geniş hareketleri ile gökten düşmüş güzel insanı oynarken birazcık insandan anlayan birey, bu şahsiyetlerin iç yüzünü rahatlıkla görecektir. Aklı kıt olduğu için düşünmeden yapacağı bir eylem ya da kıracağı bir pot, söyleyeceği bir söz ile insan sever görünümlü sosyal kelebek, moda tabirle iyot gibi açıkta kalır.
Yığın doğası gereği kötüdür ancak kendini sevgi kumkuması görür. Kendine hâkim olamadığı, kendini kontrol edemediği için çuvallar. Egoya arzu, id’e benlik, süper ego’ya da vicdan dersek güruh ilkinde takılıp kalır. Bireyin evrime inancını şüpheye düşürecek kadar gelişme gösteremeyen canlılardır. Pek haz edilmeyen bu insan kümesi “Ben” yerine sürekli “ben de” der. O silik, çapsız, amaçsız amip hayatını dahi değer diye pazarlamaya kalkabilir. Popülist süklüm püklüm ve ağlamaklı bir biçimde burada da: “Sen öyle san, en rezil gözüken bir hayatın bile nelere faydası vardır. Bir solucan bile…” söylemi ile devreye girecektir.
İnsan sever kılıklı sürü üyesi yeni kuşakları da kendisi gibi yetiştirmek için elinden geleni ardına koymaz. Bulaşıcı bir hastalık gibidir. Durmak bilmez, her daim herkese sırnaşmak onlar için elzemdir. Çocuklarına delice saldırmak, naralar atarak dengesiz hareketler ile ilgi ve sevgi göstermek bahanesi ile topluma yeni problemli kuşaklar yetiştirmek onların temel görevidir. Çocuğun birey olabilmesini, anlamsız bağımlılıklar yaratarak yapış yapış hayatlar ile derdest eder. İnsan seçer ise insan gibi insandır. Boğazdaki dokuz boğumun, bir şey söylemeden önce birçok kere düşünerek konuşmanın sembolü olduğunu bilir. İnsan sever kılıklı ise konuşulanı dinlemez, kendi konuşurken ise zerre kadar düşünmez.
Sözde insan severler hayatın her alanında rastlanabilecek, bolca bulunan bir kitledir. İnsan seçer ise sosyalleşmesini, insanlarla ilişkilerini daha nitelikli, kaliteli, seviyeli biçimde yaşamak ister. Bu yığın tarafından anlaşılamaz, algısının ötesindedir. O, ezber yaşam biçimini zerre kadar değiştirmeden kopya yaşamlar şeklinde sürüsü ile birlikte uygular. Farklılık sürünün sinirini bozmaktadır. Bu sebepten yığıntıdan ayrı olana iyice sırnaşmak ve yanaşmak onun için vazgeçilmezdir.
İnsan gibi insan seçen insandır. Neyin yanında neyin karşında olduğu bilinir, omurgalıdır. Zaman içerisinde kendini değiştirme yetisine de haizdir. İyi, doğru ve güzele gidiş yolunda gelişecektir. “Bana arkadaşını, dostunu, iyi anlaştığın kimseyi söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözü gerçekten önemlidir. Bir nevi turnusol kâğıdıdır. Popülistin dilinden düşürmediği koşulsuz sevgi yumağı pazarlaması ile kendi yolunda yürüyen, düşünen bireyin farklı bakış açıları olması elbette çok doğaldır.
Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi: “Birey, her zaman kabile tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir.”