Monchi ile Sohbetler
Monchi yere bağdaş kurmuş, avucunun içiyle önündeki kumları düzeltiyor.
Eli, uyuyan bir bebeğin teninde gezinir gibi dolaşıyor kumlarda.
Ağır, ağır…
– Neden o kadar ağır ve hassassın?
– Her bir kum tanesiyle tanışmak için.
– Mümkün mü bu?
(sıcak sıcak gülerek bakıyor yüzüme, bir taraftan da eli kumların üzerinde dolaşıyor, bu bakışı biliyorum artık; içinde büyük bir anlayış ve sabır olan, bizim dilimizdeki karşılığı, ‘hadi ordan, cahil cahil konuşma’ bakışı)
– Aynı zamanda kumları düzeltmek gibi bir hedefin de var mı?
(ben gerçekten böyle salakça sorular sormazdım ama, Monchi’nin karşısında zihin filtresiz kalıveriyor)
Monchi, elini kumlarda gezdirmeye devam ediyor, bir taraftan da bana bakıyor… o anda anlıyorum ki karşımda birden çok Monchi var. Biri kumlar üzerinde, biri bende, biri o mekanın epey ötelerinde…
– Monchi, kum tanecikleri seni gerçekten tanıyabilirler mi?
– Ben onları gerçekten tanıyabilirsem, onlar da beni tanır. Önemli olan bunu isteyebilmiş olman.
Bu arada fark ediyorum ki, Monchi sakallarını kesmiş.
– Neden, o kadar zor mudur istemek?
– Zordur, hem de çok zordur. İnsanın saf, dupduru bir isteği oluşturup, olgunlaştırması hiç kolay değildir.
– İsteğin saflaşması?
– Evet, senin saflaşmana bağlı.
Monchi’nin avcu kumu okşamaya devam ediyor, bir taraftan da bana laf yetiştiriyor. Acaba? Sadece bana mı laf yetiştiriyor?