Şarap ve Hayat
“Saatler diyorum: Çok hızlı geçiyor sanki. Baksana neredeyse geceyarısı olmuş.”
Boş kadehin kenarına yerleşmiş silik ruj izine gülümseyerek baktım. Hafif tebessüm ederek başımla buz kovasını işaret ettim. Genç garsonun tecrübesiz ellerinden kadehe boşaltılan kırmızı şarap, masadaki mum ışığının alevinde yeniden hayat buldu. Görüntü, duygularımı harekete geçiren sahte bir illüzyondan öte değildi. Biliyordum. Ama umrumda değildi. Yıllanmış, kişilikli bir şişe kırmızı şarabın son damlası da kadehteydi artık.
“Bu ne demek biliyor musun?”
“Yine bilmezlikten gelsek?”
“Bu gece değil…”
Bu gece olmazdı. Özellikle de bu gece olmazdı. Yaşım kemale ererken. Belki de ömrümün son demini tüketmeye hazırlanırken bilmezlikten gelmek olmazdı.
Acaba neyi unutmuştum mahzenlerde yıllanırken? Kaliteli ve kişilikli bir insan olmaya çalışırken neyi gözardı etmiştim? Ruj lekeli doğumgünlerimde her bir yılımı büyük bir iştahla tüketirken ne eksikti yıllarımı sığdırdığım afilli şişemde?
Garsonu çağırdım.
“Söylesene çocuk: Hangi meze eksik soframda? Neden tadım tuzum yok? Hele bu şarap! En iyi şarabınız değil miydi? Ne de çabuk tükendi baksana! Gülmüyorum bile!”
Beni tanıyan bir çift gözdü bakan. Özü beni anladı ama küçük başını iki yana salladı. İnkar insanın doğasında vardı ne de olsa… Kaldırdım son kadehi coşkuyla.
“Şerefe oğlum! Hayata oğlum!”
Konuşmadı haylaz. Sarhoş olduğumu düşünüyordu. Ama hayır! Derin bir nefes ardından koca bir yudum daha aldım.
“Hayat kıymetli oğlum. Böyle hızla tüketme. Hırsla tüketme. Olur mu?”
Şef garsonlardan çekinerek yüzüme baktı çocuk. Gülümsedi ve başıyla onayladı.
Buz kovasından boş şişeyi elime aldım. Buzlar çoktan erimişti ve boş şişe de hala buğulu kovanın içindeydi. Ben hesabı ödeyene kadar tabii…
Saat neredeyse gece yarısıydı. Akrep ve yelkovanın sevişme saatiydi. 00:00 yaklaşırken yeni güne gebeydi dakikalar. Elimdeki şişeyi havaya kaldırdım. Etrafta kalmış tek tük dolu masadaki insanlara ve garsonlara göre ben yalnızca alkollü ancak zararsız bir müşteriydim.
“Hayat… Sakın kadehlere doldurup anlamsızca tüketmeyin yılları. Ben bir başka yılı daha anlamsızca ve arsızca tükettim. Mahzende kalan sayılı şarapların tadını çıkaracağım artık. Anladım ki yıllandıkça güzelleşmez hayat, yalınlaşır. İnsan yalınlıkta kendini keşfeder. Kadehteki her eşsiz damlayı ve dakikayı damağında tutar. Kokusunu, aromasını ruhunda hisseder.”
Sözlerim bittiğinde kapıdan çıkıyordum. İster anlasınlar, İster anlamasınlar dedim kendi kendime. Yeni yaşımın ilk yudumlarıyla bir adım attım sahile. Yalın ayak… Damağımda iyot, yanımda sevgilim sonsuz deniz…