Sicilya
Sicilya’ya gidecek yolcuların bilmesi gereken ilk şey, bu adanın bildiğiniz Kuzey İtalya olmadığıdır: zaten Sicilya halkı da kendini pek İtalya’dan saymıyor. Floransa sayfamda yazılanların aksine burası köhne bir ortaçağ kentinin yüzyılımıza uyarlanmış hali.. Buna bir de Etna Yanardağı’nın patlamalarının verdiği tahribat ile depremlerin zayiatını eklersek görüntünün kuzey İtalya’daki gibi şaşaalı olmadığını anlamışsınızdır. İnsanları da Kuzey İtalya’daki gibi güzel ve bakımlı değil. Yani karşılaşacağınız kişiler köylüler…Kıyafetleri ise bizim Orta Anadolu ile Ege sahillerindekileri andırıyor. Adaya seyahat edeceklerin ilk gidişte hayal kırıklığına uğramamaları için yazıma bu açıklamayla başlamayı uygun gördüm.
İtalya’nın nüfusu 58 milyon, bunun 5 milyonu Sicilya’da yaşıyor. Genelde tarım ile geçiniyorlar. Tarıma ek olarak balıkçılık çok önemli bir yer tutuyor ve Türkiye’nin üçte bir fiyatına deniz mahsullerini tatma olanağınız var. Ayrıca kükürt, potasyum, petrol ve kimyasal endüstri önem arz ediyor.
Sicilya’nın üçgen şeklinde bir ada. Bunu da amblem olarak seçtikleri Trinacrie’ de zaten belirtiyorlar. En büyük şehri Palermo 1 milyon nüfuslu, daha sonra ise 500 bin nüfusu ile Catania geliyor. Bizim uçağımızda Catania’ya indi ve adanın doğu kısmını dolaştık. Catania’ nın kuzeyinde Taormina ve Etna, güneyinde ise Arşimed’in şehri Sirakuza’yı gezdik.
Bir rehber olarak bu gezide en çok hoşuma giden ise, bindiğimiz 2 otobüsün de Türk malı olmasıydı. Eskiden Avrupa’ yı gezerken bindiğimiz otobüslere gıpta ile bakardık. Şimdi ise bizim otobüsler gittiğimiz yerde bizi karşılıyor artık..)
Taormina mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken, şipşirin, canlı bir ortaçağ kasabası… Kasabanın içinde yollar dar olduğu için bir mesafeye kadar arabanızla çıkıp, oradan kasabaya belediyenin otobüsleri ile girebilirsiniz ancak. Otobüsle indiğiniz yerde sizi Messina kapısı karşılayacaktır: burası şehrin kuzey kapısıdır.
Surların içine girdikten sonra dümdüz yolunuza devam ederek, güneydeki Catania Kapısına kadar güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Yolun sonuna doğru 9 Nisan Meydanından aşağıya baktığınızda şehrin bir akropolis (=yüksek şehir) olarak inşa edildiğini fark ediyorsunuz. Terastan 250 m aşağıdaki Naxos limanını yukardan seyretmek çok hoş ve etkileyici…
Sokaklar arasında dolaştıkça insan kendini bu yüzyıldan gerilere doğru yuvarlanıp gitmiş hissediyor. Hatta önceleri Yunanlılar tarafından yapılıp, sonra Romalılar tarafından değiştirilen tiyatroda insan kendini M.Ö.’ki devre geldiğini zannediyor. 5-6 bin kişilik tiyatronun üst sıralarına çıkıp da sahnenin olduğu açıdan aşağısını ve Naxos limanını seyretmek ayrı bir mutluluk veriyor insana. Burada gerçekleştirilen David de Donatella’nın sinema ve tiyatro festivalini söylemeden geçemeyeceğim.
Küçük sokaklardan aşağı indiğinizde bir parka geliyorsunuz ama, burası sanki bir botanik bahçesi. İçinde birçok ağaç türü var ki bunlara taaa Lübnan’dan getirilmiş Sedir Ağacı da dahil. Bu küçük kasabanın değişik atmosferi, insanın tatilde olduğunu çok güzel hissettiriyor…
Etna kelimelerle anlatılamaz, mutlaka görülmesi, hissedilmesi gereken bir yer. Benim buraya ekleyeceğim birkaç fotoğraf, size orada gördüklerimin ancak % 10’unu yansıtabilir.
Etna 3350 m yüksekliğinde, halen aktif, Avrupa’nın birinci, dünyanın onuncu yanardağı. 2000 m ye kadar otobüslerle çıkıyorsunuz. Daha yukarı çıkmak isterseniz iş biraz karışıyor. Çünkü oksijen yetersizliği bilhassa tansiyon hastalarında büyük problemlere neden olabilir. Hatırlıyorum da, Peru’da Cusco’ ya yaptığım seyahat sırasında ben dahil gruptaki herkes 3000 metrede hasta olmuş, oksijen eksikliğinden ve baş ağrısından yerlere serilmiştik… Etna’ da daha yukarı çıkmak isterseniz, 2500 m ye kadar çıkan teleferiği kullanmak zorundasınız. Ondan sonrada eğitimli rehberler eşliğinde ciplerle en üstteki kritere ulaşmanız mümkün; ama böyle bir gezi tam bir gününüzü alacaktır.
Etna’ nın bir çok kez harekete geçmesi ile etraftaki bir çok köy lavlar altında kalmış. Dağdan inerken (veya çıkarken) lavlar altında kalmış olan evlerin tavanını düşünce ve hatta dehşetle izleyebilirsizin. Bazı yanmış ağaçlar ateşten o kadar hızlı kavrulmuşlar ki taş gibi olmuş ve gri beton renginde heykel gibi kalmışlar. Hatta lavların altında kalmış bir kilisenin çan kulesi ve üstündeki haç bize olayın derecesini vurguluyordu. 2000 metrede sönmüş iki tane küçük krater ağzı görebilirsiniz. O yüksekliğe çıkana kadar etraf simsiyah toprak ve taşlarla örtülü.. Hatta kullanarak Sicilya’ nın bir çok şehrinde bu taşlar ile yol ve kaldırımları döşemişler.
Lavın yaktığı yerdeki toprakta 15 sene boyunca hiçbir şey üreyemiyor. 50. senenin sonunda ancak likenleri görebiliyorsunuz. 200 sene geçmesi lazım ki orada ağaç büyüyebilsin. Zaten oluşan ağaçların rengi de çok etkileyici. Altın sarısı, sanki büyümüş deniz üstü planktonları andırıyorlar.
Eklediğim resimlerde inşallah bu söylediklerimi anlatabilirim. Ama bir şeyi hissedemeyeceksiniz: gece geç saatte döndüğümüzden, uçağın sol tarafında gece karanlığında gördüğüm Etna’ nın kızıl yüzünü… Gökyüzünde bir ateş parçası yükseklerde, taa uçağın rotası hizasında, alevlerini azaltıp, çoğaltarak bize sanki dünyanın merkezinde olup bitenden haber vermek ister gibiydi: gecenin karanlığında Etna, bizden çok güçlü olduğunu biliyor ve bunu bize buram buram hissettiriyordu..
Syracusa’ya ilk geliş hayal kırıklığı: sanki mafya tarafından sindirilmiş, insanların evine kaçıştığı boş, sakin sokaklar… Fakat Syracusa’nın kalbi olan Ortygie adasına geçtiğinizde birden kendinizi Taormina gibi geçen yüzyılda buluyorsunuz. Dar sokakları, balkonlara asılan çamaşırlar ve süsleyen çiçekler sizi sarıp, sarmalıyor…
Üç küçük köprü ile anakaraya bağlı olan Ortygie adasına girdiğinizde sizi Sicilya’nın en eski Dor tapınağı karşılıyor. İsmi Apollon Tapınağı ama, ona mı, yoksa kız kardeşi Artemis’e mi ait tam olarak bilinemiyor.
Biraz daha ileride Duomo Meydanı’nda büyük katedrali görebilirsiniz. Burası Athena Tapınağı üzerine inşa edilmiş ilk Hıristiyan Batı Kilisesidir. İçeri girdiğinizde Athena Tapınağı’nın sütunlarının arasının örülerek büyük bir iç mekan elde edildiğini göreceksiniz. Girdiğinizde sağda üstte görülen bir yazıda binanın Antioche’ lu (yani bizim Antakya’lı birinin etkisi ile yapıldığının yazısını okuyabilirsiniz).
Biraz daha ileride deniz kenarında Aretusa Çeşmesi’ni de görmelisiniz: Aretusa bir su perisidir ve ona aşık olan nehir tanrısı Alphée’den kaçar. Denize ulaştığı yerde Alfphée onu bulur, böylece orada tatlı su ve deniz suyu yani Aretusa ve Alphée buluşurlar…
Harabelerin olduğu yerde ise, hem dünyanın en büyüklerinden olan 15 bin kişilik Yunan Tiyatrosu’nu, hem de hemen hemen aynı büyüklükteki Roma Anfitiyatrosu’ nu görebilirsiniz.
Adanın ikinci büyük şehri Catania İyon Denizi kenarında, diğer şehirlerin de olduğu gibi Neksoslular tarafından kurulmuştur. Ksenefon gibi düşünürlerin yaşadığı bu şehir sırasıyla kuzeyden gelen, Bizansın, Arapların Normanların boyunduruğu altına girmiş ve 15. yüzyılda ilk Sicilya Üniversitesi burada kurulmuştur. Daha sonra burayı İspanyollar işgal etmiş ve 17. yüzyılda Catania’lılar İspanyollara karşı ayaklanmışlardır. Ama ne yazık ki mutlulukları fazla sürmemiş, 1669da Etna’nın büyük patlaması ve 1693’deki zelzeleden sonra şehir yerle bir olmuştur. Daha sonra barok tarzında yeniden inşa edilmiştir. Via Etna ve Corso Italia alışveriş yapabileceğiniz büyük mağazaların olduğu birbirini dikene kesen caddedir.
Bu şehirde nerdeyse bütün kiliseler Azize Agata’ ya adanmıştır. Anlatıldığına göre üçüncü yüzyılda ilk Hıristiyanlığı kabul edenlerden biri olan Agata bir çok kez işkence görmüş, göğüslerinden biri kesilmiş yine de Hıristiyanlığı bırakmamıştır. Daha sonra ateşe atılarak yakılmış, bu anda bir zelzelenin olması onun azize mertebesine yükseltilmesini sağlamıştır. İşte Catania’ nın en büyük kilisesi de diğerleri gibi, Azize Agata’ ya adanmıştır. Kilisenin içine girdiğinizde sağ tarafta Catania’ da yaşamış büyük kompozitör Vincenzo Belline’nin (1801-1835) mezarını görebilirsiniz. Kısacık hayatına bir çok ünlü müzik parçası sıkıştıran ( Pirati, Norma, Puritani vs..) Bellini Fransa’da vefat etmiş, Paris’teki Pere La Chaise mezarlığına gömülmüş, fakat daha sonra kemikleri oradan alınarak Catania katedralindeki mezarına nakledilmiştir.
Catania havaalanı pek büyük sayılmaz. En önemli sorun dükkanların 24 saat açık olmaması. Hele bizim gibi alışverişe meraklı bir millet için Duty Free’nin kapalı olması ne hazin…
Catania’ da deniz mahsulleri için üç adres:
Al Cortiletto: çok sempatik bir ailenin işlettiği küçük, şirin bahçesi olan ve hayatımdaki en güzel tiramisuyu yediğim yer. 20-30 €
Via Cultraro, 14 CATANIA
Tel: 095 437246
Anticamarina osteria (çarşambaları kapalı): Balıkçılar çarşısında, pahalı, fakat çok değişik mezeleri olan bir restaurant. 50-60 €
Via Pardo, 29 Catania Zona Pescheria
Tel: +39 095 348197 www.anticmarina.it
La Paglia: (pazarları kapalı) Balıkçılar çarşısında, ucuz, salaş, ama güzel balıkları olan başka bir restaurant. 20-30 €
95121 Catania Vıa Pardo, 23 (Pescheria)
Tel: 095.346838