“Re-birth”: Yeniden Doğabilmenin Gücü
Yazmak, sadece derin söylemleri dile dökmek demek değildir. Yazmak, aynı zamanda derin eylemleri de söze dökmeyi gerektirir. İşte bu yazı tam da böyle güzel bir haberi sizlerle paylaşmak için…
Bir milleti ileriye taşıyan iki değere, kültüre ve sanata toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz böylesi günlerden geçerken, topluma kendini adamış güzel kalpli birinin başarısını paylaşacağım sizlerle…
Goethe Enstitüsü’nün ev sahipliğinde gerçekleştirilen SinemaDans Ankara film festivalinde “En iyi Performans” ödülünü alan “Re-birth” filmi, en derin karanlıklara rağmen umut ışığını yeniden doğurmanın yollarını arıyor.
Film, şu anda dünya olarak yaşanan bir buhranın, savaş ve mülteci sorunlarıyla yüzleşen tüm mağdurların, küçücük bir çatlaktan yeşeren bir tohum gibi yaşama tutunma yolunu ve yeniden doğuşu bulmanın hikayesini anlatıyor.
Re-birth, dansçı Gonca Gümüşayak tarafından yönetilmiş ve performansı da yine kendisi tarafından gerçekleştirilmiş bir kısa film. Filmin senaryosu Polonya’da The Grotowski Institute ve Studio Matejka destekleriyle gerçekleştirilen atölye çalışması esnasında şekillenmiş.Çekim ve üretim aşaması Polonya’da gerçekleştirilen kısa filmin montajı ise Türkiye’de Deniz Demir tarafından tamamlanmış.
Bir savaş muhabirinin savaş sırasında çektiği bir kadın fotoğrafından esinlenilmiş filmin sinopsisinde diyor ki: “Duvarda bir resim asılı: Resmin içinde bir kadın, kadının karnında bir bebek, bebek daha doğmamış. Ben o bebeğim.”
Gonca’yı senelerdir tanırım. Bu toplumda pek çok güzel insan, pek çok başarılı insan kalbindeki tutkudan ateş alan, aldığı ateşi dünyayla paylaşmaktan korkmayan insanlar. Gonca da onlardan… Yılmadan, tükenmeden, bıkmadan ve korkmadan hayatın ona koyduğu tüm engel görünümlü geçitlerde kalbinden ve insana olan bitmek tükenmek bilmeyen inancından güç alan güzel bir kalp. Çünkü o bir dansçı…
Öyle ya, umudun yaşatılmasına bile ihtiyaç duyuyoruz şu günlerde… İnsan insanı vuruyor, insan insana düşman oluyor… Oysa hepimiz o bebeğiz aslında. Yaşamdan yeniden yaşam doğurma kudretine sahip, yaşamın tuzaklarına takılmadan bir olması gereken. Oysa unutuyoruz içimizdeki gücü. Unutuyoruz yaşayabilmenin gücünü… Unutuyoruz yaşam üretebilme kudretimizi…
Oysa bir doğumdan daha çok sabır isteyen, daha zorlu, daha sınayıcı pek az şey var hayatta… İnsan, acının içinden yaşama bir hayat eklerken bile vazgçemez hayattan. Bir bebek, dünyayı daha iyi bir yer haline getirir, tüm acılara inat. Yeniden doğabilmenin gücü, içinde yaşamı aydınlatabilmenin potansiyelini taşır. Ne zamanki bir bebek görseniz, gülümsemeniz bundandır. Çünkü o, içinde her türlü olasılığı taşıyan kocaman bir hayat barındırır. Çünkü yeniden doğmak, tıpkı Zümrüd-ü Anka kuşunun öyküsü gibi, kıştan bahara geçebilmenin, acıdan umut yeşertebilmenin, öfkeden sevgi çıkartabilmenin ve hayatta her şeye rağmen adaleti temsil edip yeniden başlayabilmenin büyüsüdür aslında. İnsanın yalnızca kendisinin vazgeçtiği kutsallığıdır.
Hadi birlikte, Re-birth’le yeniden doğabilmenin gücünü anımsayalım.
İşte o film: https://vimeo.com/190392479