Dijital Mızrağa Av Olmak
Demokrasinin yapamadığını internet yapabilir mi? Demokratlaşma sürecinde aracı olanlar, aracı gerektirmeyen internet ile barışık olabilir mi?
Teknoloji bir araçtır. Dijital olsun olmasın. O nedenle her araç için geçerli olan kural teknoloji için de geçerlidir. Sorumlu tutulamaz. Sorumlu, onu kullanandır. Adam öldüren tabanca cezalandırılmaz örneğin; ama tetiği çeken ve (varsa) çektirenler cezalandırılır.
Araçların kullanımı suistimal edilebilir mi? Evet. Tabanca meşru müdafaa için de kullanılır, suçsuz bir insanı öldürmek için de. Kullanım amacının meşruiyeti ve o eylemin sonuçları evrensel veya ulusal kanunlara göre belirlenir.
Bütün bunlar genel kabul görmüş standardlar olduğu halde örneğin neden toplumsal bir olay gerçekleştiğinde akla ilk gelen şey interneti sansürlemek oluyor? Bazı ülkelerde interneti gölgelemek, sansürlemek, kapatmak veya hızını yavaşlatmak “tedbir”ler listesinde yer alırken bazı ülkelerde yer almıyor.
Ülkemizde de toplumsal infial yaratacak (özellikle de siyasi) bir olay gerçekleştiğinde internete derhal müdahale ediliyor. Geçmiş yıllarda bu müdahale bütünüyle erişim engeli şeklinde ortaya çıkarken şimdilerde yürürlükteki yasalar vesilesiyle hız yavaşlatma biçiminde gerçekleştiriliyor. Yasal mı? Yasal. Kamuoyu vicdanını rahatsız ediyor mu? Tartışılır.
Tartışılır çünkü herkes aynı bakış açısında olmak zorunda değil. Kimisi bütünüyle özgürlükçü bir yaklaşımla vicdanı rahatsız olanlar grubuna girerken, olaya bütünüyle kişisel ve çıkarcı bir açıdan bakanlar için bu tür durumlar rahatsızlık verici değil. Ne zamana kadar? Onların da kişisel çıkarına aykırı bir durum ortaya çıkana kadar.
Bir yandan örneğin elektronik ticaret hacmini artıralım, böylece doğal kaynak fakiri olan ülkemizin ticaret hacmini yükseltmede çağı yakalayalım diye yırtınanlar, diğer yanda ise internet erişimine engel getirerek, yavaşlatarak bu alanda yatırım yapanların haklarını dikkate almayan bir tedbir modeli.
Politikacıların veya topluma yön veren kanaat önderlerinin durumsal söylemlerindeki çelişkiler keşke sadece söylemde kalsa. Bu söylemler toplumsal yaşamı yönlendiren kamusal kurallara da yansıtıldığında keyfi bir yönetim tarzı ortaya çıkıyor ki bu da önce ekonomik sonra da sosyolojik anlamda bireyin, kurumun, firmanın, toplumun kendini güvende hissetmemesine neden oluyor.
Bu çekingenlik yatırımcıların Türkiye gibi ülkelere gelmesini engelliyor, temel ekonomik göstergeleri (faiz, hayat pahalılığı, enflasyon, döviz kuru vb) olumsuz etkiliyor. Sonra da göstergelerle bu çekingenliğin ilişkisi yokmuş gibi salt göstergeler eleştiriliyor.
Internetin Afrika’nın son köyüne de girmesi süreci, tüm dünyadaki ortalama insanın kendine global sahnede bir yer bulması anlamına gelmekte. Düne kadar elindeki mızrakla ormanda avlanan bir Afrikalı bugün internete eriştiğinde sahnedeki o yerinden dünyaya nasıl bir mesaj verecek? Dünyanın nasıl bir hayat yaşadığını görüp de kendini ona uymaya mı zorlayacak yoksa dünyayı elindeki mızrakla tehdit mi edecek?
Soruyu başka bir açıdan sormak da mümkün. Vatandaşlarının yaşamına yön verenler bugüne kadar onları nasıl donattı, onlara nasıl bir hayat standardı sağladı? Düne kadar demokrasiden beklenen buydu: Yöneticiler vatandaşını daha uygar bir dünya için hazırlasın diye. Belli ki bu süreçten ümidi kesen dijital kuşaklar şimdi dünyanın her yerindeki bireylere doğrudan erişmeye çalışıyor. Onlara interneti götürerek. Internet söz konusu olduğunda vatandaşı ile arasına kara kedi girmiş yöneticilerin bulunduğu ülkelerin sorunu biraz da buradan kaynaklanıyor olsa gerek.