Ama çok şıkışmış “ablası”
Erzurum uçağına bindim, 4. sırada, koridorda yerim.
Her şey yerli yerinde.
Binerken yer yer altışarlı dizin halinde kuyruk bile yaptik.
O kadar yerinde yani.
Yanımda yine pehlivan Adalı Halil oturdu.
Servis başladı. O hap kadar sandviç Adalı’ya ne desin? Bir de meyveli kek aldı.
O da kesmedi.
Sabırlı adam şu Adalı, olur olmaz “kuzu” diye tutturmuyor.
Neyse, sol arka çaprazda, Hakan ve annesi var.
Hakan dört yaşında olabilir mi?
Belki de beş.
Uçak inişe geçti, hostesler pilot kabini girişinde koltuklarına oturup, kemerlerini bağladılar.
Anons yapıyorlar “iniyoruz, kıpraşmayın hele”.
O sırada Hakan’ın annesi “hostes ablası bir bize bak hele” düğmesine basıp, ışığı yaktı.
Hostes, biraz işaret, biraz da ses yardımıyla “hayırdır, çok mu acele, iniyoruz şimdi, kalkamam yerimden Hakan’ın annesi” dedi.
Hakan’ın annesi, cevaben “Hakan’ın çişi gelmiş ablası” dedi.
İniş sırasındaki motor gürültüsünden, halkın feryadını Hakan’ın hostes ablası duymadi.
“Ama çok şıkışmış ablası”
“İş başa düştü oğlum Robin (Hood)” dedim.
Hostese doğru el salladım, baktı.
Koca Robin el sallıyor, nasıl bakmasın?
Sol elimi kaldırıp, işaret parmağını kanca şeklinde büktüm.
Sonra, sağ elimin baş parmağı ve işaret parmağını birleştirip, o kancanın ucundan aşağı doğru çektim.
Parmaklar aşağı inerken birbirinden yavaşça ayrılıyor ki, akışın doğallığı yansısın.
Bu hareketi bir kaç kez tekrar ettim.
Suratıma bön bön bakan Hakan’ın ablası “uzaklaşmak … uzak .. uzaklar, evet uzaklar” dedi.
Yok, böyle olmayacak, önce kancayı anlatayım diye ifadeyi ikiye böldüm.
Kanca olan parmak sabit, sağ elimin parmağı ile önce kancayı gösteriyorum, sonra Hakan’ı.
Bu arada halkın feryatları stratosfere yayılıyor. “Ablası tutamam diyor”.
Ablası cevabı yapıştırıyor.
“Kaptan kanca?”
Hay senin kaptanına…
“Musluk..?”
Aferim, yaklaştın gibisine sevinç kaplıyor içimi.
İki elimin işaret parmaklarını (benzer bir şey) gibisine birbirlerine sürtüyorum.
“İlişki..!”
Daha erken, baksana bu çocuk.
“Ablasııı…!”
Yeniden başlıyorum, kancayı musluk gibi yapıyorum, akıyor şarıl şarıl mübarek.
“Çeşme, Ferdi Tayfur oynadı”
“Ablasıııı Hakan dayanamıyor”
“Çeşme başı…?”
O sırada Hakan saldı altına. Pantalon parçasından ılık ılık akıyor uçağın koridoruna.
Hemen filmi değiştirdim.
Kanca olan el döşeme oldu, diğer el yumruk olmuş üstünde dolaşıyor.
“Silmek ..? Silgi … Silll..?”
Kutladim, çok yaklastın.
İki parmak yine sürünüyor.
“İlişki..?”
Yahu Hakan’ın ablası, aklın fikrin ilişkide.
Bez olan elimi gösteriyorum, sonra da gömleğimi tutuyorum.
“Sen… seninle..?”
Sol elimle deve işareti yapıyorum.
Sağ el de “yok yok” diyor.
Uçak iniyor. Hakan’ın annesi söyleniyor.
Ablası da telefonu almış eline anons ediyor, “uçak durana kadar çözmeyin kemerleri…”
Hakan’ın annesi Hakan’ın koltuk kemerini çözmüyor ama pantalon kemerini çözüyor.
Gel de şimdi bunu anlat.
Kadını gösteriyorum. Sonra sol elimle bir tavuk budunu vahşi şekilde ısırma hareketi yapıp, ablayı işaret ediyorum.
Gülüyor…
Yine anons “sayın yolcularımız, uçağımız henüz durmamıştır, lütfen kemerleri çözmeyiniz…”.
Hakan’ın annesi sidikli pantalonu top yapıyor, kemerini çözüyor, Ablaya doğru atak halindeyken, iki elimle ayva şeklini vermeye çalışıyorum, ama nasıl olacak ki, bu çok zor?