felsefe taşı

“Kendini sanmak” mı kendini bilmek mi?

“Kendini sanmak” mı kendini bilmek mi?
Eylül 22
11:17 2017

Hiç bariz yaptığı bir hatayı, kabahati, kusuru kabul etmeyen biriyle karşılaştınız mı?
Ya da gönül kırıp, insanları incitmesine rağmen her daim kendini haklı gören birini gördünüz mü?
Veyahut bir konuşma sırasında yapmadığı şeyleri yapmış gibi, olmadığı vasıfları takınmış gibi konuşan, davranan ve duruş sergileyen insanlar gördünüz mü hiç?
Sanırım hepimiz bu durumlara şahit olmuş, hatta kendimiz bile bu duruma düşmüşüzdür. Farkında olup hatamızdan dönebiliyorsak ne ala. Ancak hatasını kendine AYNA tutarak ya da kendine verilen geri bildirimleri almayarak devam ettirenlere ne yazık…

Kimseyi yargılamayalım, eleştirmeyelim, kınamayalım reddetmeyelim. Zira “kusur görenindir.” O yüzden gelin önce bizlerin nasıl kendi ruhsal özümüzün sahte kişilik ile örtüldüğünü ve ilahi potansiyelimiz nasıl unuttuğumuza bakalım. Bu süreci anlamaya çalışalım psikoloji diliyle.
– Herbirimiz bu dünyada bize özel biricik ve eşsiz bir kaderi planıBütün’ün hayrına hizmet etmek için geliyoruz.Ten kafesine enkarne olan ruh, bu dünyanın kozmik tiyatronun çok özel bir sahnesi olduğunu bilerek bu dünyada sahne alıyor. Kaderi plana göre alınan bir beden, mizaç, genetik miras insanın yaşamdaki hayat amacını gerçekleştirmesi için bir nevi bir bilgisayar donanımı gibi bize at yapı sunuyor.

– Ve dünyaya gözleri açan bir bebek çevresinden gelen etkiler, tesirler ve tepkiler ile aile, toplum ve kültür havanlarında yoğrulmaya başlıyor. Tüm bu deneyimler sonucu hayata mizaç-genetik donanımı ışığında tepki veriyor. Bir mizaç tipolojisi olan astroloji açısından konuşursak aynı olaya aynı şartlarda doğan bir Yengeç ile bir Koç farklı tepkiler verebiliyor.
– Çevresinden gördüklerine ek olarak olaylara verdiği tepkilere aldığı yanıtlar sonucu başarı-başarısızlık deneyimlerini yaşıyor ve hayatı anlamlandırıyor. Bu anlamlandırma sürecine çocukluk kararları diyor psikologlar. Bu aşama hayata nasıl karşılık vereceğimizi, nasıl yaşayacağımızı belirleyen zihin haritamızın oluşmaya başladığı dönem.
– Başarmak hayatta kalmanın ön koşuludur. Bu yüzden hayatta tüm bu tesirler, yeni gelişen id’i ve süpere-egosu içinde başarılı olmak için bazı savunma mekanizmaları geliştiriyor egosu.
– İleride bilinçsizce kullanacağı bu savunma mekanizmaları çocuğun kişilik maskelerini oluşturuyor. Kişilik maskelerimiz bizim sosyal hayatta takındığımız maskelerden başkası değil. Jung buna bir de gölgeleri ekliyor ki bu da insanın egosun gelişmemiş ve id’înin etkisindeki kısmı. Bir de zıtlıkların dansına sahne bu evrende her şeyin içine nüfuz eden eril ve dişil ilkelerin bizim içimizde anima(erkeğin içindeki dişil yön) ve animus (kadının içindeki eril yön) olarak yansımasını ve bir de kolektif bilinci eklersek ve hatta bir de arketipleri eklersek insanın ne denli karmaşık bir canlı olduğumuzu görmemek mümkün değil.
– Kısacası hepimizin davranışlarının ardında öğrenilmiş davranış kalıpları yatıyor. Ağaç yaş iken yerleşen bu kalıpları sonradan değiştirmek yıllar alıyor belki de bir ömür yetmiyor. Bu yüzden de otomatik bir makine gibi tepkiye cüz’i irademizi kullanmadan tepki veriyoruz. Hayata karşılık değil tepki veriyoruz. Uyanıp bilinçlenirsek bu kısır döngüyü kırabiliriz elbet.

İnsan her şeyden öce kendini korumaya programlanmış durumda olan egosudan ötürü bildiği ve alıştığı konfor alanını sonuna dek koruyor. Aman bir eleştiride bulunmayın arıza ile tepki veriyor. Elbette ki eleştirmenin de bir yolu, yordamı ve adabı vardır ancak iyi, güzel, adil ve arif verilen bir geri bildirimini dileyip, anlamak ve teşekkür ederek yeni kazanımlarla yola devam edebilmek ne güzel.
Bir de insanın ideal benliği var psikolog Carl Rogers’ın ortaya attığı gibi. Kendine ayna tutamayan ve iyisiyle kötüsüyle, fırsatlarıyla riskleriyle kendini göremeyen çoğu insan tüm bunların ötesinde henüz olmadığı bir ideali sanki yaşıyormuş gibi kendini hedonik adaptasyon ile ikna ediyor. Bunu yapmasının tek sebebi sosyal bir hayvan olan insanın toplum içinde onay alma ihtiyacı var. Abraham Maslow bunu İhtiyaçlar Hiyerarşisinde 3 ve 4ncü basamaklarda yani sevgi ve ait olma ihtiyacı ile saygı görme ihtiyacı olarak tarif etmiş. Bu açıdan bakarsanız insan, kendi içinden değil dıştan gelen motivasyon unsurları ile mutluluğunu hazlarda aramanın ötesine geçemiyor. Hal böyle olunca da toplum içinde aranan, sorulan, onaylanan ve takdir edilen olmak için olduğu gibi görünmek yerine kendini henüz olmadığı ideal benliğini o an hal etmiş gibiprojekte etmeye çabalıyor. Bu da olmadığı bi şeyi oynadığı için sahte ve komik duruyor.
Kısacası insanı ve kendimizi bilmekten çok sanmak eğilimindeyiz. Ancak kendimize AYNA tutup, aradığımızı dışarıda değil de kendi içimizde aramak için içsel bir yolculuğa çıkarsak, kendi içimizdeki Tanrı Parçacığını bulabiliriz. Kendine ayna tutan insan kendimi aradan kaldırdıkça zaten orada olan o ilahi potansiyeli ortaya çıkacak ve hakikatin nuru ondan dört bir yana yayılacaktır.

4.280 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Alışırsın!Alışırsın! “Herkes gibi davranan, kendisi gibi davranamayana zorunlu olarak kızar ” Andre Gide Bu bir teselli sözü değildir. Bilinen en ağır tahriktir. Klişe söylemlerin başında gelir. Bir nevi […]
  • Din ve Devlet karmaşasına farklı bir bakışDin ve Devlet karmaşasına farklı bir bakış Din ve devlet kavramlarını her zaman gökyüzü ve yeryüzüne benzetirim. Arada yaşayan insanlar yer yüzünde yaşar ancak bir çoğu gökyüzüne aşıktır. Bu aşk, bu sonsuzluk, kişinin özüne açılan […]
  • ZerreZerre Döndü... Kepçesini tekrar daldırdı... Kocaman bir havuzdan ala ala bir tek zerre aldı. "O"na "ol"acakları üfledi... Bilincini kapattı... Sonra "ol" dedi... "Ol"du... Döndü... Kepçesini […]
  • ZerreZerre Döndü... Kepçesini tekrar daldırdı... Kocaman bir havuzdan ala ala bir tek zerre aldı. "O"na "ol"acakları üfledi... Bilincini kapattı... Sonra "ol" dedi... "Ol"du... Döndü... Kepçesini […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler