Olmak ya da…
“Neden olmuyor?!?!?!” diye içinden sağlam bir çığlık attı. Oysa ki, kulakları dahil kimse işitmedi.
İstekleri vardı. Ve istekleri 4 yaşında bir çocuk gibi istediği an olsun istiyordu. Tek eksiği Alaaddin’in Sihirli Lambası’ydı… Ah bi önüne çıksaydı; sonrası kolaydı. Lambayı hemen ovuşturup içinden çıkan Cin’in “Dile benden ne dilerseeeen!” demesiyle isteklerini sıralamak istercesine sabırsızdı…
İstekleri ile Gerçeklik arasındaki bu gerçeküstü uyuşturamama çabası derin hüsranının da nedeniydi…
“Geç olsun da Güç olmasın” lafına takmıştı son zamanlarda… “Neden!” diyordu içinden bağırarak. “Neden geç ve güç olsun? Hemen olsun! Kolay olsun ve hemen şimdi hatta şu an olsun mesela!!!”
Bunu ne zaman içinden geçirse şu an kaybolduğu gibi gelecekteki bir anda da olmuyordu istediği…
Önce isteklerini düşündü. Makul isteklerdi. Mesela Mars’a gitmeyi istemiyordu durduk yere…
“Konu zaman ve planlama ile ilintili”ydi…
Sonra bekledi…
İsteklerini düşledi.
Hayal etti.
Planladı ve bekledi…
Günün birinde bir isteği “OLDU!”
Hem de “güç olmadan” olmuştu…
William Shakespeare ne güzel söylemiş diye düşündü; “Olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu”… Ya mutlusun ya da mutsuz… Ya bekliyorsun ya da o beklentinin ardına geçiyorsun. Ya ulaşıyorsun ya da…
“Geç olsun da OLSUN” dedi önce… Ama sonra düşündü; “Gecikme mi? Neye göre kime göre?”.
İsteklerini sıraladı; planladı ve beklemeye başlarken bu sefer sadece içinden fısıldamadı. “Olmak ya da olana kadar beklemek” dediğini her iki kulağı da duymuştu.