My Great Place to Work
Elon Musk’ı Instagram’dan takip ediyorum. Bir iş gününün ardından, fabrika terasındaki bu videosunu gördüğümde, ”keşke ben de orada olsaydım” dedim içten içe. Zeki ve böyle keyifli bir ekiple birlikte, dünyayı, teknolojiyi ve yaşam biçimimizi geliştirmek için çalışmak ne güzel olurdu. Üstelik Elon Musk’la ortak yanlarımız da var. Ben de dünyanın bir simülasyon olduğuna inanıyorum ve ben de bir girişimciyim.
Dört yıl önce kendi işimi kurdum. Teknoloji alanında değil. Yapay zekayı oryantasyon sürecine uyarladığımız, yurt dışından temsilciliğini aldığımız bir ürünümüz var. Ancak ana alanımız insanların davranışlarını dönüştürüp, iletişimi geliştirerek, iş dünyasındaki mutsuzluğu ve verimsizliği azaltmak. Bugün dinleyici olarak katıldığım Great Place to Work Konferansı’nda, kahve aralarında kendi işimi yapmanın nasıl olduğuna dair sorular aldım. İyi olduğunu ancak zaman zaman, büyük ve global bir yapının parçası olmayı özlediğimi de söyledim. İnsanlara Elon Musk’ın videosunu gösterdim. ”Tam çalışılacak yer” dedim. Peki gerçekten öyle mi? Daha yeni yüzlerce insanı işten çıkarmış, 30.000’in üzerinde çalışanı olan bir işletme için bunun normal olduğuna dair bir açıklama yapmışlardı. İnsan Kaynakları Direktörleri de, şirketteki ırkçı bir taciz skandalının ardından, yine bu yıl değişmişti. Yani her şey dışarıdan göründüğü gibi, kamp ateşi çevresindeki gibi olmayabilirdi de…
Konferansın konusu işveren markasıydı. Girişimcilerin çoğu gibi günleri koşturmakla geçen birisi olarak, sadece yarısını dinleyebildim, ancak Bob Lee’yi kaçırmadığıma sevindim. Güvenle ilgili sunumu düşündüklerimle birebir örtüşüyordu. Yöneticiler üzerinde çok durdu Bob Lee. Mevlana’dan alıntı yapmasa da, dedikleri ”ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” un, işletme dilindeki özeti gibiydi. Yani ”Dışarıya karşı, gösterişli ve pırıltılı bir imaj çizmeyin. Gerçek olun” diyordu. Yeni çalışanlarınıza sıcak bir karşılamayla ”merhaba” diyin, açık ve net konuşun, sözlerinizi tutun, ilgi gösterin, ulaşılabilir olun, herkese adil davranın gibi sadece güçlü bir işveren markasının değil, insan olmanın temelleri üzerinden de bir bir geçti.
Prof. Dr. Türker Baş’ı dinleme fırsatını da buldum. Onu da şirketler sık sık çağırıyor, ”hadi bize anlat” diyorlarmış. Hatta kadro değiştiğinde, yine çağırıyorlarmış. Bazen danışmanların zaman ve bilgileri üzerinden para kazandıkları göz ardı edilebiliyor. Dert yanmadı Baş, gayet profesyonelce dokundurdu, bana da yalnız olmadığımı hissettirdi. Benim de başıma çok sık geliyor bu durum. Diğer izleyebildiğim bir sunum da Engin Baran’ındı. Çalışan deneyimi üzerinde durdu. Vaatlerle, gerçekten yaşatılanın birbiriyle tutmasının önemine değindi.
İş yerlerinin, çalışanların potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri yerler haline nasıl gelebileceklerine yönelik tüm dünyada önemli çalışmalar yürütülüyor. Bazı şirketler, geride kalmayalım, bizde de olsun niyetiyle katılıyor. Kimileri de samimi, gerçekten gelişmek istiyor. Aslında bu alana ve insana yatırım yapan kazanıyor. Üstelik bir yanda koca bir işsizlik, diğer yanda da yetenek kıtlığı, aynı zamanda yaşanırken. Her şirket en iyi yeteneklerle çalışmak, onların tercihi olmak istiyor. Bunun da elbette bir bedeli var.
Konferans Kanyon’a çok yakındı. Ben de çıkışta, her Kanyon’a uğradığımda yaptığım gibi, Remzi Kitapevi’ne girdim. Gözüme ilk çarpan Elon Musk’la ilgili yazılmış bir kitap oldu. Elime aldım, satın alıp, almamak arasında biraz tereddüt ettim. Alıp, henüz başlamadığım, her birini de okumak istediğim, evde en az 50 kitap vardı herhalde. Hem sonra, tamam ilgimi çekmişti Musk. Nasıl bir ortamda, kimlerle olmak istediğime yönelik için için bir özlem de duymuştum. Ancak satın aldıracak kadar değildi bu özlemim. Kitabı rafa geri bıraktım ve işimin başına döndüm.
Bu dünyada yapmak istediğim bazı şeyler var. Ve onu, dünyanın en iyi işveren markasını tasarlasalar bile, bünyelerinde yapabileceğime inandıran bir kuruluş olduğuna dair güvenim olmadığından dolayı, ”iş başa düştü” demiştim. Ve önümüzdeki dönemde şirketleri en çok zorlayacak alanlardan birisinin de bu olduğuna inanıyorum: Benim gibi olanlar. Düzenli bir maaş, çekici bir ünvan, saygın bir iş ortamına sırtını dönebilecek; ”hiç”’ olmayı, red edilmeyi, düşe kalka ilerlemeyi göze alacak daha pek çokları olacak. Elon Musk gibi liderler işveren markalarını sırtlarında taşıyor. Duruşları, demeçleri, bazen bir kamp ateşi çevresinde şarkı söyleyişleri şirketleri hakkında güçlü bir çekim alanı oluşturuyor. Ancak o kamp ateşinin çevresinde yerini alabilmek, yani en yakın çembere girmek için çalışmak yerine kimileri kendi hayallerinin peşinden koşmayı tercih edecekler. Ben şimdi de, dışarıdan da olsa, şirketler için çalışıyorum. Ancak bazıları, küçük girişimlerle başlasalar da, çok kısa zaman içinde, o büyük yapıları, koca devleri yerlerinden edecek potansiyele sahip. Ataletin karşısında hız, karmaşıklığın karşısında yalınlık, endüstrinin karşısında güçlü fikirler kazanacak. Bir de samimi ve gerçek olanlar…