Eye in the sky
Saatler ilerliyor şişe dibine yaklaşıyordu. Alan Parson plağı galiba 3.kez Eye in the sky diyerek kendisine eşlik ediyordu. Bugün şişeyle beraber kendi dibine ulaşma günüydü. Büyük bir yudum almak için kadehini doldurdu. Sonra yavaş yavaş yudumlamak için kadehini kaldırdığında içinden geçen cümleyi sesli olarak ilan etti.
Gerçekten çok sevmiştim.
Viski, tuzlu fıstık beraber yola çıkmışken Zipponun o güzel tınısıyla karanlıkta beliren ateş sardığı sigaranın ucunu yaktı. Derin bir nefes aldı, dumanı bir müddet içinde tutarak odaya halkalar şeklinde bıraktı.
Tam karşısında kitaplığında iki kitabın ona baktığını hissetti . Dostoyevski ‘Suç ve ceza’ Oğuz Atay ‘Tutunamayanlar’ İkisininde yeri çok farklıydı. Raskolnikov ve Olric kafasında konuşmaya başladı.
Raskolnikov ‘ Öldürüyorsun kendini. O sana zarar veriyordu kurtulmak için yaptığın hareket doğruydu, bırak artık aynı yere dönmeyi.’
Olric ‘Geçti efendimiz. Tatlı bir anı olarak hatırlayınız.’
Kitaplığın yanındaki tabloya gözü takıldı. Salvador Dali ” Belleğin azmi” Eriyen cep saatleri, eriyen bir peynirden esinlenen. Değişmez ve katı olan zaman anlayışını protesto eden müthiş çalışma. Zaman gerçekten çok acımasız, geri almak imkansız. Büyük bir yudum alırken viskisinden bağırdı.’ Seviyorum, özlüyorum ”
Eriyen cep saatleri gibi eriyordu onsuz.
Alan Parson Eye in the sky kulağına fısıldıyordu.
Özürlerin kolay dilenebileceğini sanma
Beni geri döndürmeyi deneme
Şansın çoktu öncesinde
Ama daha fazla vermeyeceğim
Bana sorma
Durum böyle…
I AM THE EYE IN THE SKY
LOOKING AT YOU
Gökyüzünde bir göz gibiyim
Sana bakıyorum….