Concerto
Herkes kendi yaşamının başrol oyuncusudur. Yaşamındaki diğer istisnasız herkes bu yaşamın yan oyunculardır.
Bakış açısı, kamera açısı gibidir. İzlenen filmin anlamlandırılması hangi noktadan baktığınıza göre değişir.
Herkesin, kendi yaşamının başrolündeyken yan oyuncuların yaşamları hakkında fikirler vermesi, onların sorun ve problemlerinin çözümü ile ilgili önerilerde bulunması ne kadar kolaydır. Halbuki fikri verenin yaşamındaki sorun ile ilgili de söylenebilecek; önerilebilecek ne fikirler varken…
Bir müzisyen açısından konu biraz şöyle tınlıyor: “Herkes kendi Konçertosu’nun solistidir”.
Kulağıma nice konçertolar geliyor. Önce güzel bir orkestralı açılış. Konçertonun temasını diğer enstrümanlar tarafından duyurulması… Sonra solist giriyor sahneye… Orkestradaki o ihtişam, güçlü eşlik kalmıyor. Çoğu zaman onun müzikal varlığını destekleyici minik eşlikler… Seslendireceği tema ve ezgilerin, üzerinde yol adlığı armonik iskelet ve yol…
Çeşitli bölüm ve dönemler… Umutlar, umutsuzluklar… Ve tabii ki “kadans”… Herkesin, herşeyin sustuğu; sadece solistin sesinin duyulduğu… Solistin özgürce ve istediği gibi temasını çeşitlediği, bölüm… Orkestranın tüm enstrümanlarını, çalış pozisyonundan çıkıp dinledikleri… Ve tabii ki kadans sonunda yeniden temaya tutti bağlanış…
Herkesin karakteri, yaşamdaki sesi, nefesi farklı… Enstrümanlar gibi… Kimi üflemeli, kimi yaylı kimi vurmalı… Her biri farklı bir renk… Ressamların 7 rengi var belki ama bestecilerin kullanabilecekleri renk sayısı yüzlerce…
Her enstrüman da konçertosuna farklı bir renk, farklı bir karakter kazandırıyor…
Peki soruyorum o zaman; ” Siz hangi enstrümansınız ve nasıl bir konçerto solistisiniz?”