Tüm canlı varlıklar genlerinin kölesidir
“Tüm canlı varlıklar genlerinin kölesidir.Tüm canlıların düşündüğü tek şey soyunu devam ettirmek ve üremektir.” Sosyobiyolog E.O. Wilson
Sosyobiyoloji yeni bir bilim dalı: E. O. Wilson’un, 1975 yılında, 697 sayfalık, “Sociobiology, The New Synthesis” (Sosyo-biyoloji, Yeni Sentezler) adlı üniversite ders kitabını yayınlamasıyla bilim dünyasında yerini aldı.
Kuram olarak basitçe, türlerin sosyal davranışlarında gen – kültür (çevre) korelasyonu. İnsan ve hayvanlardaki davranış kalıplarında genetik baskıları ve çevre etkisini inceleyen bilim dalı. Çarpıcı iddiası ise bu davranışların genlerle birlikte nesilden nesile aktarılması.
Sosyobiyoloji multi disipliner bir yaklaşım; moleküler biyoloji, psikoloji, eteloji (hayvan davranışları) filogenetik (türe özgü davranışlar) ontogenetik (bireye özgü davranışlar) Davranış Genetiği (behavioral genetics) v.b.
Okuyucuyu sıkmamak için teknik detaylara ve tartışmalara değinmeyeceğim. Bunun yerine daha anlaşılır örnekler üzerinden açıklamaya çalışacağım.
Örneğin ebeveyinlerin, çocuklarını kurtarmak için gözünü kırpmadan kendini feda etme davranışı genlerin baskısı mı, öğrenilmiş değer mi?
Felâket anlarında kurtarılma önceliğinin kadın ve çocuklara tanımasının arkasında; genetik “soyun devamı” programı var mı?
Hayvanlarda, kendi sürüsü olmayan başıboş erkeğin, yeni doğum yapmış dişiyi çiftleşmeye ve böylece kendi soyunu başlatma amaçlı yavruları boğması da örnekler arasında.
“Sürekli gelecek tarafından yutuluyor ve gerçekte hayatımızın bir dakikasını bile yaşayamıyoruz.”
Tık Nat Han
İnsana döndüğümüzde durum daha vahim; ömrün büyük bölümü çocuklara adanıyor. Okul eğitimi tamamlandıktan sonra ilk akla gelen; evlenip çocuk sahibi olma; soyunu sürdürecek ya.
Gerçekte bireyin kendini dolu dolu yaşayabileceği süre o kadar kısa ki… özgürlüğünü kazanmaya başladığı on beş yaş ile muhtemel işe girme yaşı olan; yirmi beş yaş arası… O da ailesinin durumu iyiyse…
Yirmi beş yaşından sonra kariyer yapma telaşı başlıyor… Otuzların başında evlenme ve çocuk sahibi olma… Bireyin kendi hayatına nokta koyduğu dönem. Özellikle kadınlar açısından; alınan her nefes… kazanılan her kuruş çocuk için planlanıyor.
Richard Dawkins: Gen Bencildir. [1]
Differential Parental Investment :
“Bir ilişkide, kadın ve erkeğin farklı yatırımı” olarak çevirmek mümkün.
Kurama göre, kadın ve erkeğin yatırımları farklı sebeplerdendir; erkekler dış görünüşe önem verirken… (Doğurganlık sembolü) kadınlar erkeğin güçlü olmasını bekler. Kadınlar için yakışıklılık ikinci plandadır.
Cinsellikle ilgili dünya çapında bir merkez olan ABD’deki Kinsey Enstitüsü’nün araştırma sonucuna göre: “toplumsal baskıların olmaması halinde erkekler genlerini (soylarını) yaymak için mümkün olduğu kadar çok dişiyi döllemeye
çalışırken. Kadınlar ise tersine sürekli, kendisini ve çocuklarını koruyacak bir eş aramakla meşguller.”
Kadınların en çok şikayet ettiği “erkeğin sadakatsizliği” esasen genetik bir mesele anlayacağınız.
Bu bağlamda, erkeklerin, kadının “dış görünüşüne” önem vermesinin de bilimsel açıklamaları var:
Doğurganlık
St. Andrews Üniversitesi’nden Dr.David Perrett kapsamlı bir araştırmaya giriyor. Araştırmanın sonuçları:
– Erkeklerin büyük çoğunluğu, Jennifer Lopez tipinde genişçe kalçalı kadınları tercih ediyor. (Geniş kalça; bebeğin gelişimi ve sağlıklı doğumu için “uygun alan” demektir.)
– Erkeklerin büyük çoğunluğu “yuvarlak hatlı” kadınları tercih ediyormuş.
(Dr.David Perrett, yuvarlak hatların östrojen gibi dişil hormonların göstergesi olduğunu, bu hormonların da kadını sağlıklı, genç ve tabii ki doğurgan kıldığını, erkeğin üreme içgüdüsüyle bu figüre yöneldiğini söylüyor. Çünkü fazla zayıf kadınların periyodları aksayabiliyor. Obez kadınların da doğurganlık problemleri oluyor. Yani burada Darwin’in cinsel seleksiyon diye tanımladığı olgu ortaya çıkıyor.)
– İri gözler, pürüzsüz bir cilt, minik bir burun, dolgun dudaklar, sıkı ve sivri bir çene. Bunların da tamamı bol miktarda östrojen ve potansiyel doğurganlık göstergesi. Kadınların yaşı ilerledikçe östrojen düzeyi düştüğü için özellikle dudaklar inceliyor.
(Günümüzdeki ‘dudaklara silikon enjekte edilme sebebi’; erkeklere “bende doğurganlık potansiyeli var” mesajı iletilmesi.)
Güzel Avrad Otu
– ABD’de bir deney yapılıyor. Güzel bir kadının kocaman iki posterini seminer salonunun duvarına yan yana asıyorlar. Kadın aynı kadın, poz aynı poz… farklı olan tek bir detay var: Birinde kadının gözbebekleri parlak ve daha büyük; göz doktorları bir damlayla büyütür ya, onunla büyütmüşler.
Salondaki muhtelif yaş grubundaki erkeklere “seçin birini” diyorlar. Hepsi gözbebeği parlak ve büyük olanı seçmiş.
Sebebi ise şu: bir kadın, karşısındaki erkeği cinsel yönden çekici bulduğunda gözbebekleri parlar ve büyürmüş. Erkek de içgüdüsel olarak o kadını çekici bulurmuş… Eski zamanlarda, kadınlar tavlamak istedikleri erkeğe giderken, bu otla gözbebeklerini büyütürmüş. Otun adı oradan geliyor…
(Gençlik yıllarımda, genç kızlar “parlaklık amacıyla” gözlerine limon damlatırdı)
– Yüzdeki simetrinin de diğer bir doğurganlık belirtisi olduğu söyleniyor. DNA’mız simetrik üretime programlı olduğu için, yüzün iki yanının mükemmel bir şekilde aynı olması sağlık ve doğurganlık hissi veriyor.
Hamiş:
Bilim insanları; kadın ve erkek tercihlerini üreme içgüdüsüyle açıklıyor.
Örneğin, İsviçreli biyolog Claus Wedekind’in uyguladığı “kokulu tişört deneyi”’ kadınların; anne ve babaları gibi kokmayan kişileri beğendiğini ortaya koyuyor.
Bu deneyden çıkan sonuç da yine üreme içgüdüsüyle bağlantılı.
MHC diye tanımlanan bu genler, insanın kendi vücudundaki sağlıklı hücreleri tanıdığı gibi, istilacı yabancı hücreleri de tespit edebiliyor. Aynı genler vücut kokusu üzerinde de önemli rol oynuyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, dişilerin kendi MHC genlerinden farklı genlere sahip erkekleri tercih ettiği görülmüş.
Sosyobiyoloji; kendimize doğal dünyanın bütününü kuşatan şeylerin bir parçası olarak bakmamız için bizi zorlar… kendimizi merkeze koymamızı ve benzersiz birşey olarak görmemizi sorgulatır. Varoluşsal rahatsızlıklarımıza ayna olur.
Yazım uzunluk açısından “okunabilirlik” sınırlarına dayandı.
Oysa yazılacak, söylenecek o kadar çok fazla şey var ki… Muhtemelen bir başka yazıyla devam ederiz.
Kaynakça:
[1] Gen Bencildir
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/9641996
http://www-personal.umich.edu/~kruger/ep7.html
https://www.springer.com/de/biologie/social-media-social-sciences
http://www.uni-bielefeld.de/biologie/animalbehaviour/engelhardt/home.html