Gerçek Nedir?
Roma Valisi Pilatus’un İsa’ya şunu sorduğu varsayılır: “Gerçek nedir?”
Bilinir ki, İsa “Gerçek Ben’im” demiştir.
Yani, Tanrı’nın gerçeğinin bedende zuhur etmiş hali.
Bu Pilatus’un sorusu olayı gerçek midir?
Nasıl anlayacağız?
Referanslara mı bakılacak?
Tamam, tamam… biz şimdilik buna “gerçek” demeyelim, “efsane” diyelim. Zira, “gerçek” dendiğinde somut olan, nesnel olan anlaşılıyor.
Fiili olarak var olana, duyularla dış dünyaya ait olduğu algılanabilir olana “gerçek” diyorlar.
Bence gerçek nedir?
Öyle ya, ortada varsa bir ben, O’nun da bir gerçeği olmalı.
Ama ya yoksa bir ben?
Ya, varsa sadece Bir Ben ki o da bende içeri ise?
Haydiii… daha baştan yıkmayalım tüm kaleleri, savunmasız kalmasın zavallı mantık, sonra bırakıp gider yazıyı şuracıkta.
Akıllı, uslu ilerleyelim.
Tut ki, kasaba gittin, adam kıymalık et kesiyor.
Kasap var, et var, bıçak var, eylem var…
Dipten doruğa gerçek, var mı bir kuşku?
Yok…!
Kuşku yok, çünkü varlıklarını kanıtlayan gözlemci olarak sen varsın.
Nasıl..?
Şahane.
Gözlemcinin rolü önemli.
Eyyy gözlemci, sen nasıl kanıtlıyorsun gerçeği?
Duyularımla.
Görüyorsun, işitiyorsun, dokunuyorsun, olmadı dinliyorsun, okuyorsun…
Ortada sana doğru akan bir bilgi var, bir bu bilgiyi taşıyan araçlar, bir de bilgiyi işleyen akıl.
Haaa… tüm bunların olup bittiği bir de zaman.
Nerede oluyor bunlar?
Senin zihninde.
Ne olarak?
Algı… yani düşünce.
Ama madde de var, çünkü dokunuyorum.
Nerden biliyorsun dokunduğunu?
Çünkü hissediyorum ve görüyorum. Kasap ve etler ve dolap somut olarak orada.
Nerede?
Orada işte…!
Orası neresi ama…?
Orası işte, mekânda, dolabı açınca gelen soğuk hava ve et kokusu bile gerçeğin ta kendisi.
O da mı mekânda?
Eveeeet…!
Mekân nerede peki?
Zihnimde.
Hımmm…. ! Et kokusu ve soğuk hava?
Onlar da… gerçekler.
Tabii … zerre kuşkumuz yok, gerçekler.
Bak şimdi, içeri bir müşteri giriyor ve “serin su kokusu istiyorum” diyor.
Nasıl?
Olacak iş değil, çünkü gerçeğe aykırı bu talep.
Aslında gerçeğe değil, senin zihnini sağlıklı tutan mantığa aykırı.
Şimdi, olayın seyrini izle.
Kasap “olur efendim, ne kadar istersiniz?” dedi.
Müşteri de “eksi sıfır kadar, yani bir kübik piramit dolusu yeter” diyerek, gerçeğe dair bildiğimiz tüm ölçekleri alt-üst etti.
Kasap bıçağı bıraktı, başka bir dolabı açtı, elini uzattı ve geri çekti, avucunun içindekini müşteriye doğru uzattı, o da alıp kulağına götürdü ve “hımmm bu çok taze, yarın havaya kaçtı, dün geri döndükten sonra gerçeğini bulur” dedi ve parasını ödeyip gitti.
Hadi bakalım, ne şimdi bu?
Gerçek üstü mü?
“Hayal ürünü, soyut” diyeceksin, ama tut ki bu olay gerçekten oldu ve sen sadece gözlemcisin ve alan ile satan aksiyonu gerçeklik algısı içinde uyguladılar, dedikleri de öyledir.
O serinsu kokusu kavramsal olarak oluşur mu?
Kavramsal olarak evet.
Bu kavramın içinde ne var?
Bilgi.
O bilgi ki sana araçlar ile (sözsel dil ve görsel dil) aktarılıyor ve gözlemcinin zihninde bir algı oluşturuyor mu?
Evet…!
Algı duyuyu tetikler mi?
Mesela koku?
Mesela, küçük toprak kasede bir manda yoğurdu geldi önüne, missss gibi.
Soğuk soğuk…kase de soğuk, hatta kasenin kenarlarında su kabarcıkları var.
Dokun bak… soğukluğu algıladın mı?
Terliyor toprak…
Elinde de bir tatlı kaşığı. Kenarından bir kaşık alıp tadına bak şimdi, hafif kaymak da var, damağında tat canlandı mı? Evet, hafif yağlı, ama bu manda yoğurdu.
Bir kaşık daha, bak bembeyaz …
Bir kaşık daha… kasenin kenarında kalan kaymağı bırakma, en leziz yeri orası, bir kaşık daha ….
Böyle 6-7 kase yoğurt yesen, miden ekşir mi?
Ekşir.
Sabreder, devam edersen yemeğe, bir süre sonra kusar mısın?
Vücut kimyan değişir mi?
Ama ortada yoğurt yok, hani gerçek?
Yoğurt yok ama, algısal olarak gerçeği var.
Soyut bilgi somuta dönüşüyor.
Tüm bu olup biten nerede oluyor?
Tamam, anladık, “zihinde” diyeceksin.
Önce zaman ve mekan içinde oluyor.
Zamanı denklemden kaldır, bilgi somut maddeye dönüşme eylemini gerçekleştiremez, bunun için zaman ve mekan gerekli. Bu sayede maddenin başı ve sonu olacak ve biz de buna gerçek diyeceğiz.
Zaman da aslında kavramsal bir olgu.
O da mı zihinde?
Sence …?
Tüm bunlar bize son derece anlamsız, saçma ve gerçek üstü gelir çünkü mantığımız bunu kabul etmez, çünkü mantık mevcut olan bu senaryo içinde kendini güvende hisseder; sistematik bir kurgu peşindedir mantık, akışın bir kuralı olmalıdır, tekrarlar, döngüler, bilinen ilişkiler, başlar ve sonlar, sayılar, yasalar … Bu bizi acayip rahatlatır ve gönül rahatlığı içinde bu düzeni biz “gerçek” olarak kabul ederiz.
Etmek de zorundayız, aksi halde mantık dağılır ve o mantığa göre tasarlanmış bu dünya hayatı kaosa döner, algılar yıkılır…Hepsinden öte zaman algısı biter … ahanda kıyamet.
Yoksa kıyamet bu gerçeğin bitip, başka bir gerçeğe doğuş mudur?
İsa’nın cevabı sanırım biraz açıldı.