Parlıyoruz
Bizler “PARLIYORUZ”
ve Vücudun Biofoton Çıktıları “GÜNEŞ ve AY” Kuvvetleri tarafından yönetilmekte …
Biyolojik parıltımız insan gözünün duyarlılığından bin kat daha az yoğun olduğu için, bunu tespit etme konusundaki tek umudumuz sofistike enstrümanlar olmakta… Parıltı ise ritmiktir, gündüz saat 16: 00’da zirveye ulaşır. Tohoku Teknoloji Enstitüsü’nden Masaki Kobayashi, bu ritmin bir içsel vücut saati tarafından yönetildiğini düşünüyor.
İnsan vücudunun çıplak gözümüzün hassasiyetinden 1000 kat daha düşük bir görünürlük ile ultraweak foton emisyonları (UPE) olarak da bilinen biyofotonlar yayabildiği,
bunların görünmeyen elektromanyetik spektrumun (380-780 nm) bir parçası olarak modern araçlarla algılanabildiği [1] [2]
artık yaygın olarak bilinmekte.
2010 yılında yapılan bir araştırmada da
bitkiler, bakteriler, hayvan nötrofil granülositleri ve böbrek hücrelerinde
“biyofotonlarla
hücre-hücre iletişimi sağlandığı gösterilmiştir.” [3]
—————————————
Genomumuzun moleküler seviyesine indiğimizde bile,
DNA’nın
bir biyofoton emisyon kaynağı olduğu
tespit edilebilmekte…[4]
—————————————
Peki parmaklarınızın ucundan hangi ışık ışınları çıkıyor?
Bu ne bir fantezi, ne de gizli bir soru.
Son derece yüksek hassasiyetli gözlere sahipseniz
veya astronomik bir gözlemevinin süper yüksek hassasiyetli teleskopu için kullanılan özel bir CCD kameraya sahipseniz,
elinizden yayılan / ışıldayan bu ışığı görebilirsiniz.
İnsan, istisna değildir.
Aslında, tüm canlı organizmalar
doğal olarak yaşamsal bir fenomen olarak
biyokimyasal reaksiyonlardan kaynaklanan
ultra zayıf ışık yayarlar.
Bu serbest radikalleri içeren
biyokimyasal reaksiyonların
bir yan ürünü olduğu düşünülen
çok zayıf bir ışık yayılımıdır.
Yani yine de, bu ışık
çıplak gözle tespit edilemeyecek kadar zayıftır.
Böyle bir ışık yoğunluğu seviyesi için
ışığın parçacık benzeri davranışı baskın hale gelir.
Son derece hassas bir ışık detektörü,
en küçük ışık enerjisi birimi olan fotonları sayabilir.
İnsan parmak ucu,
normalde saniyede 1000’den az foton ile yayılan
ultra zayıf ışık yayar.
Vücut, biyofotonları
cilt
ve kısmen de tüketilen canlı bitkiler
yoluyla tüketir.
Işığı emer ve onu sisteme işler.
Alman biyofizikçi Fritz-Albert Popp’e göre
meridyen sistemi,
belirli enerji dalgalarını vücudun belirli bölgelerine iletir.
“Geleneksel olarak hücrenin ‘kemik benzeri’ yapısı
mikrotübüller ve diğer hücre iskelet yapıları,
iletişimsel ve bilgi işleme rollerini doldurmakta gibi gözüküyor.
Yapay güneş ışınları,
insan derisi fibroblastlarında
ultra yüksek foton emisyonuna neden olur.[5]
—————————————
Daha besleyici ve birikmiş ışık kaynağının depolama kapasitesi, gıda kalitesi için bir ölçümdür
Popp da biyofoton emisyonlarını
gıda kalitesini ölçmek için
bir araç olarak kullandı.
En sağlıklı yiyecekler
en düşük ve en tutarlı ışık yoğunluğuna sahipti
Bilim adamları, çok miktarda biyofoton içeren besinlerin
yabani otlar ve taze bitkiler olduğunu fark etmişlerdir
Vücudumuz sadece ışık yaymaz,
aynı zamanda “biofoton alanı” olarak bilinen
bir enerji ile çevrelenir.
Dr. Fritz Albert Popp, 1974 yılında
bu biofoton alanının varlığını kanıtladı.
Bu biophoton alanı,
vücudumuzun biyolojik süreçlerini düzenlemek için kullanılan bilgileri
işleyen, depolayan ve alan bir bilgisayara benzetilir.
—————————————
Vücudun metabolizması
sirkadiyen bir şekilde değiştiği için, biyofoton emisyonları da
diurnal (günlük) zaman ekseni boyunca değişir. [6]
—————————————
(Sirkadiyen ritimler: Yaklaşık bir gün süren ritimlerdir.
İnsanların en belirgin sirkadiyen ritmi
uyku ve uyanıklık döngüsüdür)
Biyofoton emisyonlarının günün zamanına bağlı olarak
daha güçlü ve zayıf olduğu vücutta
farklı anatomik konumlar haritalandırıldı [7]
—————————————
Yüzler
vücudun geri kalanından daha fazla parlıyordu.
Bunun nedeni
yüzlerin güneş ışığına daha fazla maruz kalması idi ,
bunun nedeni cildin arkasındaki pigmentin, melaninin,
vücudun minik ışık üretimini arttırabilecek
flüoresan bileşenlere sahip olmasından dolayıdır [8]
—————————————
Transandantal meditasyon (TM) araştırmacılarının uygulayıcılarını içeren
tek bir klinik çalışmada
düzenli olarak meditasyon yapanların,
vücutlarında meydana gelen
daha düşük serbest radikal reaksiyonlarından
kaynaklandığına inanılan
daha düşük ultra-zayıf foton emisyonuna
(UPE, biophoton emisyonu)
sahip olma eğiliminde oldukları görüldü [9]
—————————————
Suyun 4. Aşaması’ nı yazan Gerald Pollack,
vücudumuzdaki moleküllerin çoğunu oluşturan
su moleküllerinin
bildiğimiz piller gibi
güneş ışığının enerjisini depolayabildiğini
ve vücudumuzdaki süreçlerin çoğunu taşıyabildiğini belirledi.
—————–
Güneş,
tüm yaşam formlarının var olmasını sağlayan enerjiyi verir.
Pollack, konuyla ilgili bir yazdığı makalede
“İnsanlar Güneş Enerjisini Doğrudan Bitkiler gibi Hasat Edebilir mi? ”
sorusunu da dillendirdi.
—————————————
Görünüşe göre,
modern bilim,
insan bedeninin,
doğrudan Güneş’ten verilen ışıktan
enerji ve bilgi almasını
ve yaymasını sağlama yeteneğini tanıma aşamasına geliyor. [10]
—————————————
Güneş ve Ay’ın,
biyofoton emisyonlarını
yerçekimi etkileriyle etkilediğine dair
giderek artan bir iddia da var
Son zamanlarda,
Almanya ve Brezilya’daki buğday fidelerinden alınan
biophoton emisyonlarının,
lunisolar tide (Ayın Gelgit etkisi)
ile ilişkili ritimlere göre
transdiktif olarak senkronize olduğu bulunmuştur. [11]
—————————————
Aslında, Güneş’in% 30 katkıda bulunduğu lunisolar gelgit kuvveti ve kombine yerçekimsel ivmenin
Dünya üzerindeki bitki büyümesinin
bir dizi özelliğini düzenlediği de bulunmuştur. [12]
—————————————
Yaşayan tüm biyolojik organizmaların,
sürekli olarak bir tutarlılık ve iletişim alanı oluşturan
ışık yayılımına sahip olmaları ile ilgili olarak
Nörobilim, kuantum biyolojisi ve kuantum fiziği
bedenlerimizin sadece biyokimyasal sistemler değil
aynı zamanda karmaşık rezonant kuantum sistemleri
olduğunu da ortaya çıkarmaya başlıyor.
Biyokimyacı Dr.Johanna Budwig,
canlıların vücudunda
enerjisini çekmek, depolamak ve idare etmek için
yüksek enerjili elektron verici
ve “güneş rezonans alanı” olarak
hareket eden
elektronlar açısından
zengin olduğunu belirtti.
Bu, vücutta depolanan
ışık enerjisinin
elektromanyetik alanınızı güçlendirebileceği
ve size
optimum bir sağlık sağlayabileceği
anlamına da gelmekte…
—————————————
Yazı , kısmen derlenmiştir.
Çevrilerek alıntı yapılan bazı Kaynaklar :
————-
[1] Herbert Schwabl, Herbert Klima.
http://www.greenmedinfo.com/…/living-systems-give-measurabl…
[2] https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15947465
[3]Yan Sun, Chao Wang, Jiapei Dai.
http://www.greenmedinfo.com/…/biophotons-neural-communicati…
[4] F A Popp, W Nagl, K H Li, W Scholz, O Weingärtner, R Wolf.
http://www.greenmedinfo.com/…/dna-may-be-source-biophoton-e…
[5] https://www.sciencedirect.com/…/article/pii/101113449380076L
[6]Masaki Kobayashi, Daisuke Kikuchi, Hitoshi Okamura.
http://www.greenmedinfo.com/…/imaging-ultraweak-spontaneous…
[7]https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15947468
[8] https://www.livescience.com/7799-strange-humans-glow-visibl…
[9]Eduard P A Van Wijk, Heike Koch, Saskia Bosman, Roeland Van Wijk.
http://www.greenmedinfo.com/…/anatomic-characterization-hum…
[10]Janusz Slawinski.
http://www.greenmedinfo.com/…/photon-emission-perturbed-and…
[11]Cristiano M Gallep, Thiago A Moraes, Samuel R Dos Santos, Peter W Barlow.
http://www.greenmedinfo.com/…/coincidence-biophoton-emissio…
[12]Peter W Barlow, Joachim Fisahn.
http://www.greenmedinfo.com/…/lunisolar-tidal-force-and-gro…