felsefe taşı

Siyaset ve casuslukta marka olmak…

Siyaset ve casuslukta marka olmak…
Ocak 25
10:18 2019

İngiliz filozof ve kültürel tarihçi Theodore Zeldin insanlığın tarihini değerlendirdiği kitabında bir dönem Strasburg Belediye Başkanı olan Catherine Trautmann’nın kişiliği çerçevesinde politikacıları da değerlendirir. Aslında işin özünü toparlayan cümle; “Saygı görmek kudretli olmaktan daha arzulanır bir şey oldu.” şeklindedir.
İktidar ve güce dayalı sonuçlar, siyasetçi kişiliğinin önemli bir parçasıdır. Siyasetçinin hayata, siyasete ve kendisine yönelik değerlendirmeleri, marka kişi olma yolunda ve imaj çalışmalarında belirgin bir etkiye sahiptir. Siyasi partiler için uygulanan kurumsal misyon, vizyon, felsefe gibi olmazsa olmazlar,marka kişi olmak içinde aynen geçerlidir. Siyasal adayın kendi kariyerini şekillendiren evreleri bu tanımlama çerçevesiyle doğrudan ilintilidir.

İyi bir siyasi kişilik olabilmek için öncelikle marka kişi olmak gerekiyor. Marka kişi olmanın yolları ise anlattığınız hikayeden geçiyor. Kişinin hikayesinden gelen hayata bakışı, hedefleri, söylemler, fiziki özelilkleri, dünyaya bakış açısı onun marka kişiliğini oluşturmakta fayda sağlıyor. Ancak burada karıştırılmaması gereken bir nokta var ki marka kişi olmakla ünlü olmak aynı şey değil aslında. Yalnızca bilinirliğe sahip olmakla da aslında marka kişiliği elde edilmiş inşa edilmiş olmuyor. Nasıl ki markalar için bir strateji belirlenip belirli kurallar dahilinde sistematik bir gidişat saptanıyorsa kişiler için de bu şekilde sistematik gidilmeli.

Velhasıl, iktidar sadece güç kullanma olmamalıdır. Güç kullanma çabasını ön planda tutan iktidarla birlikte baskı ortamı oluşur ve bununla birlikte elde edilen saygınlık, yalnızca korkuya dayalı bir temelden gelir. Türkiye’de makam, koltuk gibi simgeler, siyasetçilerin özellikle bu tür göstergeleri hedeflediğini ortaya koyar. Olumsuz siyasetçi imajının bir bölümü de önlenemez bu koltuk hırsıdır. Bunun neticesi de koltuk peşinde koşan, uğrunda ideal ve ilkelerinden uzaklaşabilen bir kişi imajı oluşur. Bu da hiç su götürmez elbet. Siyasetçi benliğine ilişkin iletişim geçmişinden olduğu kadar bu verileri ortaya çıkaran davranışlardan kaynaklanır. Siyasi kişilikler ya da karakterler için önemli olan siyasi kimliklerinde baskıcı ve güçlü bir imajdansa özgürlükçü ve yenilikçi olmak daima önemli bir konudur.

Bu kısa değerlendirmeler neticesinde siyasetçinin sağlıklı ve gerçekçi bir tanıma ulaşması için siyasal adayın kendine yönelik iç görülerini ve temel niteliklerini siyasette marka kişi olma yolunda belirlemesinin önemi büyük. Siyasi kişilikler; görüşlerini, hedeflerini, kendi özelliklerini tartarak, global yaklaşımları önemseyerek, kendini yenileyen, bilgi ve öğrenmeye açık bir modeli benimseyip ilerlemelidir.

“Ayla” ve “Müslüm” yapımcısının yeni filmi ; Yüzyılın casusu Çiçero
1904’de varlıklı bir Türk asıllı ailenin oğlu olarak Priştine’de doğan İlyas (Elyesa) Bazna, Osmanlı İmparatorluğu doğduğu toprakları kaybettiğinde ailesi ile İstanbul’a gelir. Hırsızlık, askeri mala zarar verme ve firar gibi suçlara karışır, Fransız savaş mahkemesi tarafından 3 yıl hapse mahkum edilerek Fransa’da hapis yatar.Orada öğrenmiş olduğu Fransızca sayesinde önce Yugoslavya büyükelçisinin şoförü, sonra sırasıyla Almanya konsolosluk danışmanının uşağı olarak görev yapar ve son olarak da İngiltere büyükelçisinin özel uşağı olur. 1943 ve 1944 yıllarında, İngiltere Büyükelçisinin kişisel kasasından aldığı çok önemli belgelerin fotoğraflarını belirli aralıklarla Almanya Büyükelçiliğine satar ve toplamda 300.000 sterlin para alır. Almanların “Çiçero” kod adı verdiği bu ajanın aktardığı belgeler önemli bilgiler içermesine rağmen, çift yönlü çalıştiği şüphesiyle, çoğu zaman ciddiye alınmaz. Bunların arasında bulunan Normandiya çıkartmasıyla ilgili “overlord” adlı çok gizli belge, Hitler tarafından aldatmaca kabul edilerek önemsenmediği içindir ki çıkartma başarıya ulaşmıştır.Çiçero savaş bittiğinde, çatışmalar sırasında sakladığı paraları kullanmaya yeltenince, ödemelerin Almanların İngiliz ekonomisini çökertme maksadıyla çıkardıkları sahte banknotlarla yapıldığı ortaya çıkar. Parasız kalan Bazna anılarını yazdığı kitaptan bir miktar maddi gelir elde eder ve mahkemeye verdiği Alman yönetiminden oturma müsaadesi alır ve maaş bağlanır. Almanya’ya yerleşen İlyas Bazna’nın orada yoksulluk içerisinde 66 yaşında, 1970 yılında hayatını kaybeder. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından yazdırılan “MİT’in Tarihçesi” adlı kitapta, MİT tarafından, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesini engellemek amacıyla çok yönlü kullanıldığını ima eden bir ifade de yer almaktadır. Bu tür tarihi filmlerin çok iyi araştırılması hatta gerekirse her müzenin irdelenmesi gerek. Bir detay Çicero’nun yaşamında kullandığı 1941 model Mercedes klasik otomobil kolleksiyonerini paylaşmak isterim. Çiçero’nun arabası kuzenimde olmasına rağmen filmde kullanılmamış.Ne yazık işte yetersiz bir araştırma örneği…

Sinemamızın ödüllü ve usta yönetmenlerinden Serdar Akar,sinek kaydı tıraşı, cilalı saçı, sesi ve bıyığı, süper ifadesiz yüzüyle Erdal Beşikcioğlu, tam bir fraulein’a dönüşen Burcu Biricik, kötü niyetini yüzünde taşıyan Murat Garibağaoğlu, dört dörtlük İngiliz Büyükelçisi yorumuyla Tamer Levent ve harika kompozisyonunu düzgün İngilizcesiyle pekiştiren Ertan Saban. Epizodik rollerin seçiminde de ilginç karşıtlıklar var. Örneğin Churchill ve Atatürk müthiş ama Hitler ve İsmet Paşa olmamış gibi geldi.

İnsan ırkının “sağlıksız” ve “kötü” bireylerinin ayıklanması yoluyla ıslahını, “ikinci sınıf” insanların çoğalmasını önleyerek “ari ırk” yaratılmasını öngören Nazi ideolojisi, bu ötekileştirme politikasını Yahudilere, Çingenelere, rejim muhaliflerine, eşcinsellere ve engellilere yayarak tarihin en büyük soykırımlarından birini yapmıştı.
Filmin konusu ise dikkat çekici. T4 yöntemine değinilerek farklı bir hikaye üzerinden bir anlatım yapılıyor; danışman gruplar hastaneleri ziyaret ederek kimlerin öleceğine karar veriyor, ölüme mahkum edilen hastalar Almanya ve Avusturya’daki imha merkezlere gönderiliyor, özel olarak tasarlanmış gaz odalarında öldürülüyordu. Filmde geçen down sendromlu çocuğun hikayesi ise bu noktada başlıyor. Bu konu oldukça hassas. Filmde bir mesaj verilmek istenmiş ancak bu duygu yoğunluğu fazla mı kullanılmış, tartışılır.

Sonuç olarak, erdemleriyle ve kusurlarıyla ilginç bir dönem filmi yapılmış.Uzun yıllar yabancıların hegomonyasında kalmış sinemamız kendi bağımsız hikayelerini artık anlatmaya başladı. Klasik hikayelerin anlatıldığı Hollywood filmlerini bile şaşkınlıkla izlerken, kendi içimizde anlatılmayı beklenen, öyle çok hikayelerimiz var ki! Bunları keşfetmeye ve aktarmaya başlasak turizme de katkı sağlarız.

1.590 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?Peki Zeki Müren de bizi görecek mi? Amerikan Patent Dairesi Başkanlığı’na 1898 yılında atanan Charles Holland Duell, 1899 yılında“Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi.” cümlelerini sarf ettiğinde, […]
  • Theodore (We Are The Brothers)Theodore (We Are The Brothers) Sene 1991. Frankfurt – Atina – Chios (Sakız adası) uçak yolculuğum, Avrupanın 1,5 km.lik en kısa pistlerinden olan LGHI / RW01’de noktalanmış. Taksi ile limana gidiyorum. Ve Çeşmeye ilk […]
  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • TravmaTravma Paradoks şu ki, hayatımızı ve ilişkilerimizi bu travma yaralı yerden tezahür ettirmeye devam ediyoruz, çünkü gizlenen şey duyulmak, kabul edilmek ve bütünleşmek için çözüm […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler