felsefe taşı

Soruyorum, öyleyse varım

Soruyorum, öyleyse varım
Nisan 10
06:10 2019

“Sorgulanmamış bir hayat süren insanların hayatı kendi ellerinde ya da kendi kontrollerinde değildir; onların denetimi dışarıdan gelmektedir.” – Sokrates
“İnsanın nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi, onun değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir hayat sürmesiyle eş anlamlıdır” – Sokrates
“Düşünüyorum, öyleyse varım.” – Descartes

Batı Felsefesi’nin önemli filozoflarından Rene Descartes 500 yıl önce “düşünüyorum, öyleyse varım” demiş. Felsefeyi gökten yere indiren, yani felsefeyi insanın kullanımına sunan Sokrates’den sonra felsefede 2nci büyük devrimi yaptığı yazılır. Hep hatırlanan bu sözü ile birçok kişiye “kendini bilme” yolculuklarında ilham vermiştir.
İzninizle bu sözü şu şekildeğiştirmek istiyorum….”SORUYORUM ÖYLEYSE VARIM”
Maalesef toplum olarak dinleme becerilerimizin zayıf olduğu bir kültürde yaşıyoruz. Çevremizdekiler bizimle konuşuyor ama duymuyoruz. Sıkça karşımızdakinin ne söylediğini dinlemiyor ve araya girip söz kesiyoruz. Ya da dinlemiş gibi yaparak başka şeyler düşünüyoruz, ya da karşımızdaki sözünü bitirince ne söz söyleyeceğimizi düşünüyoruz, ya da o konuşurken dalıp gidiyor ve gündüz düşleri kuruyoruz. Yani bir anlamda modern bilimin etkin dinleme dediği şeyi yapmıyoruz.
Etkin dinleme becerisine sahip insanlarla iletişimde olan kişiler, etkin dinlemenin anlatan kişi için ne büyük bir nimet ve lütuf olduğunu bilirler. Etkin dinlemek bir zanaattır çünkü. Hatırlayın Mustafa Kemal Atatürk’ün vatandaşlarımızdan birini nasıl dinlediğini gösteren o muhteşem resmi. Nasıl bir dikkat, ilgi ve meraktır o? Nasıl bir içsel güçtür o?
Ancak etkin dinleyen kişilerin hepsi soru sormaz ve sizin realitenizin soru sorarak parçası olmazlar.Çünkü olmak istemezler. Etkin dinlemek anlatanın açılmasına yardımcı olur, ama anlatan kişi kendi iç sıkıntısı ya da mutluluğu ile o bir duygu yoğunluğu yaşar. Ve bu yoğunluk sebebiyle de anlattıklarını mantıksal bir silsileye koyamaz. Ya da kendi anlattıklarına dair objektif olamaz.
İşte bu yüzden sadece etkin dinlemek yeterli değildir. Modern yaşamda “koçluk” kavramında olduğu gibi size doğru ve güçlü açık uçlu sorular soran, bu sorularla sizi düşündüren ve soru sorarken objektifliğini bozmadan, ne kendi aklının özgürlüğünü elden bırakan, ne de size bıraktıran bir kişi gerçekten bir velinimettir.
Burada koçluk kavramına girmeyeceğim. Bahsetmek istediğim, size dinlemenin ötesinde size sorular sorarak sizi farklı düşündürmeye iten, sizi etkilemeye çalışmadan sorularla size kendi çözümlerinizi üretmenize yardımcı olan kişilerin yaptığı katkıdır.
Bu neden önemli? Çünkü bu tür sorular soran kişiler sizi dinleyip bir kenara çekilip, sizi unutup gitmezler. Genellikle Anglo-Sakson kültürlerin bireysel olmaları sebebiyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da gördüğümüz etkin dinleme becerisine rağmen, anlatılanın parçası olmama durumu, insanların derin bir sosyal iletişim ve dostluk kurmasını engeller. Hatta kişiler arasında güven, sadakat ve vefayı da etkiler.
Size soru soran kişi o an sizinledir. Çünkü yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun dünyayı yeni keşfetme heves ve merakıyla sorular sorması gibi, size merak ve ilgiyle sorular sorar, düşündürür. Bu yüzden de o an sizinledir ve sizin realitenizin parçasıdır. Ne sizi yargılar, ne de yorum yapar. Sadece sizi farklı düşünmeye sevk eder. Size ve özgür iradenize müdahale etmeyecek denli naziktir. Size bir şey dikte ettirmeyecek kadar öngörülüdür. Duygusal boşuklarınızdan yararlanmayacak denli adil ve dürüsttür. Ve o yüzden de vardır. O an sizin için vardır. Ve bu kişi ilk defa otobüste yanına oturduğunuz ve tanıştığınız bir yaşlı hanımefendi bile olabilir.
Etkin dinleyenler de önemlidirler, ancak sohbet siz bitirince biter ve sadece güzel dinlenmiş olmanın verdiği duygusal rahatlama geride kalır. Etkin dinlemenin ötesinde size sorular sorup sizinle var olan birisinin sizde açtığı kapılar ise sizde gerçek dönüşüm ve değişimi sağlar. İşte bu yüzden de bu tarz koaktif bir sohbet ağızda hoş bir tat bırakır, zihinde doyum sağlar ve gönüllere huzur verir.
Fakat etkin dinleme becerisini, güçlü ve etkili sorular sorma becerileri ile harmanlamış kişiler bir sonraki sohbette sizinle konuştuklarını hatırlamadıklarında bu durum diğer kişi de bir durukluk yaratır. Zira onca konuşma ve paylaşımdan sonra hatırda kalmamak kötü hissettirir. Öyle hatırnaz ve ilgili insanlar vardır ki, her sohbette bir önceki sohbetin önemli unsurlarını hatırlar ve ne yaptığınızı, nasıl gittiği sorarlar. Aile durumunuza kadar sorarlar. Hatta bazen siz onun sorduklarını ona sormamış olmaktan ötürü onun erdemi altında ezildiğinizi hissedersiniz.
Daha da önemlisi bu tür insanlar her insandan bir şey öğrenirler. Hayatta her şey onlar için bir öğrenme kapısıdır. Her şey bir fırsattır. Ve her şey onlara mürşiddir.
İşte bu yüzden soru sormak, hayata yeni başlayan bir bebeğin merak ateşiyle sorular sormak ve öğrenmek ne güzel. Hayat tiyatrosundaki yegane amacımızın tekamül olduğunu düşünürsek soru sorduğumuz kadar hayat bize cevap verir. Merakımız kadar gelen cevaplarla yetinmez, görünmeyeni ve bilinmeyeni araştırır ve öğreniririz.
İnsanın sorunu ne kadar çok şey bildiğini sanması. Bildiğini sanan insan ise soru sormak istemez. Zira kibiri buna engeldir.
Bir Atatürk gibi binlerce kitap okumak, hem de tüm o cephade geçen zor yıllar arasında büyük bir vizyonu ve merakı gerektirir. Elon Musk Güney Afrika’da geçirdiği çocukluk yıllarında yaşadıkları bölgedeki 2 kütüphanedeki kitapları bitirip yenilerini sipariş etmelerini isteyecek kadar meraklıydı ki, bu şekilde bugün kurduğu o vizyoner firmalarla yapılayanları yapabiliyor.
O yüzden “soruyorum, öyleyse varım” diyorum çünkü sormadan var oluşu anlamlandıramayız. Homo-Sapiens’i önceki insan türlerinden ayıran en büyük fark sadece zekası ve alet yapma yeteneği değil, bilinci ve bu bilincin getirdiği anlam arayışı olmuş. Bu arayış olmadan insan soru sormaz, soramaz. Elbette ki hayatta kalma ve yaşam mücadelesi içinde sorular sorarak sorunlara çözümler ararız ancak benim bahsettiğim sorular büyük sorular. Ve bu büyük soruları sormadan insan kendini ve varoluşu anlamlandıramaz, anlamlandıramadığı için de koşulsuz mutlu olamaz.
SORMAK YA DA SORMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU.
Sorduğunuz kadar cevap alırsınız. Bu kısacık yaşamlarımızı sorularla zenginleştirmeyi unutmayın. Bilin ki evren her nefeste insana aynadır. Ne güzellikler barındırdığını anlamak için önce sormak, sonra da anlamak için cehalet, dogma ve tassuptan sıyrılmış özgür bir akıl lazım.
Sevgiler,
Kenan Kolday

2.078 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Planları Rafa Kaldırın!Planları Rafa Kaldırın! Yıl 1927. Cumhuriyet kurulalı henüz 5 yıl olmuştur. Devrimler olanca hızıyla, ardarda yapılmaktadır. Genç Cumhuriyet yaşlı Osmanlı’dan tam bir enkaz devralmış ve yeni ülke, yepyeni […]
  • DevinimDevinim Bir video izliyordum; kendimi bir anda derin bir düşünce akımının ortasında buldum. Doğadaki canlıların boyutları büyüdükçe hareketleri yavaşlıyor... Bir karıncayı düşündüm veya bir […]
  • KontrolKontrol Sigortam ödüyormuş, kontrol niyetiyle hastaneye gittim affedersin. Kapıyı açmamla bir pırıltı dünyasına girmiş oldum ki. Yok arkadaş böyle bir güzellik. “Yere basmayalım” dedim, […]
  • Boru mu bu? Ya da Rene Magritte üzerinden ‘gerçeği’ aşmakBoru mu bu? Ya da Rene Magritte üzerinden ‘gerçeği’ aşmak Önce soralım, ressam Rene Magritte’i tanır mısın? Haydi o zaman, hızlı bir tanışma faslına girişelim. 1898 yılında Belçika’da doğmuş Rene. Baba terzi, anne kadın şapkaları […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler