Tarihten bir “kaset vakası”
Buyurun, tarihten bir “kaset vakası”.
Hikayemiz eskiden, çoook eskiden… Daha kaset kaset değilken, dünyada sevginin dirhemle dağıtıldığı günlerden.
O günlerde ABD’li beyazlar siyahları, yoksulları ve solcuları sevmezlerdi.
Diyeceksin “şimdi seviyorlar mı?”
Öğrendiler… Ses etme.
O günler öyleydi işte… hem siyah, hem yoksul, hem solcuysan, yandı gülüm keten helva.
Rahmetli Martin Luther King bu sınıfa girenlerdendi.
Üstelik hak savunucusu…
Yani, hazretin sevilecek bir tarafı yoktu.
FBI’ın başında da o günlerde, efsane isim J.E. Hoover vardı.
Hoover, Martin Luther’e takmıştı.
Nasıl takmasın..? Adam milli birlik ve beraberliğe tehdit, mikrobun önde gideni.
Martin Luther 1963 Mart ayında, zenci hakları ve özgürlükleri üzerine o ünlü “benim bir hayalim var” konuşmasını yapar ve ortalık ayağa kalkar.
Sen kimsin ki hayalin olsun …?
İki gün sonra FBI’ın istihbarat müdürü William Sullivan, patronun kapısını çalar “abi bu mikrobu şimdi hallettik hallettik, yoksa ülke için geleceğin en büyük tehlikesi olacak” der.
FBI’da ekip toplanır, ilk adım dinlemek ve kaydetmek olarak belirlenir.
King’in yatak odasına, kaldığı otel odalarına, her yere kayıt cihazları yerleştirirler.
Amaç, komünist faaliyetleri kaydetmek.
Sen şu işe bak ki bu ahlak yoksunu kaset gider komünist muhabbet yerine Martin Luther’in evlilik dışı ilişkilerini kaydeder.
Şok şok şok… Efsane zenci lider evlilik dışı kadınlarla aga nigi, saga nigi durumlarında, üstelik de kadınlar beyaz. Yenir yutulur nane değildir bu.
FBI işi kominizmden alıp ahlaksızlığa çevirir.
Ne de olsa ikisi de aynı kapıya çıkıyordur.
Pis zencinin, üstelik solcu, beyaz kadınlarla mercimek fırın çalışması yapması kabul edilir şey değildir.
Ülkenin namusu, onuru, şerefi, haysiyetli, karamelli pandispanyası… gittigidiyor…
Hoover başkan Kennedy’e durumu anlatır,
“Aman başkan izin ver şu ahlaksızı atalım içeri”.
Kennedy bu, kabul eder mi?
Etmez.
Onun hayatta iki derdi vardır. Bir, özgürlükler ülkesi yeni Amerika’yı inşa etmek; ikincisi hovardalık sanatında çığır açmak.
Hoover sen kimsin?
“Otur oturduğun yerde” der Kennedy.
Özel hayata saygı diye bir şey icat ettik.
Hopallaaaa…!
Ahlak düşkünü Hoover’a denecek laf mı bu?
O hem süpürür, hem döver.
Her yeri temizleyen Hoover gider incir ağacını Kennedy’nin yatak odasına diker.
Başkan’ın minder hareketlerine dair ses kayıtları ve takip dosyaları piyasaya sürülür.
Kennedy, Doğu Alman fahişe Ellen Rometcsh ile birliktedir.
Düşünebiliyor musunuz, koskoca ABD başkanı kominist bir fahişeyle birlikte?
Rezalet.
Lakin, başkan aynı günlerde Marily Monroe ile minderde çift salvo üstü ikili köprü hareketleriyle Amerikan kamuoyundan teknikte ve artistikte tam puanları toplamaktadır.
Marily de başka bir milli gururdur, iki gurur bir olunca… Buna kimsenin diyecek lafı yoktur.
Burada bize düşen “zavallı Jackie” demektir.
Efsanevi eş Jackie intikam için Kennedy’nin öldürülmesini bekleyecektir ki, o da başka hikayedir.
Hoover kaş-göz arası, bir yığın senatöre de kaset doldurmayı savsaklamaz ki, ip sağlam kazığa bağlansın.
Koskoca başkan ve senatörler, topluca “dayı” derler Hoover’a.
“Biz ettik, sen etme..!”
Ertesi gün, Martin Luther’in kuyusu kazılmaya başlanır.
Ses kayıtları hem karısına hem de piyasaya sunulur.
Bir sonun başlangıcı böylece çizilir.
Ey kaset sen nelere kadirsin?