felsefe taşı

HİÇ

HİÇ
Ekim 08
10:21 2019

Ben bir hiçim. Hiçlikten doğdum, hiçliğimi anlamak için yaşıyorum ve hiçlikte son bulacağım. Hiçlik nedir? Yokluk, yoksunluk, hiçbir şeyin olmaması. Varlığın yokluğun her şeyin var olmadığı bir sonsuzluk duygusu ya da mekanı.
Fizikçiler evrenin hiçlik içinde bulunduğunu söylerler. Ama bu hiçliğin tanımını yapmazlar. Günümüz fizik bilgilerine göre Evren büyük patlamayla ortaya çıkmıştır ve büyük patlamayla oluşan evrenin başka bir şeyin içinde olması gerekir, bir mekanda bulunması gerekir değil mi? Evren acaba başka bir evrenin içindeki bir parça mıdır tıpkı galaksilerin bu evrenin içindeki oluşumlar olması gibi evren de bir büyük evren ya da adı her neyse onun içindeki bir parça mı? Ya o büyük evren neyin içinde? En dıştaki en büyük evren neyin içinde? Soruların sonu yok, sorgulamanın da. Kesin olan bizim yaşadığımız evrenin bir mekanın içinde olduğu ve şimdilik bu noktaya kadar sorgulamamızı sürdürmek zorundayız. Fizikçiler o mekana Hiçlik diyorlar. Hiç olan bir şeyin içinde nasıl olunabilir? Hiçlik yokluk değil mi? Evren bir yokluğun içinde maddi olarak nasıl var olabilmiş peki? Diyelim ki bunu yapmış peki biz bu dış mekanıhesaplamalar dışında gözlerimizle nasıl görebiliriz, yalnızca evrenin dışına çıkıp içine doğru bakabilirsek. Tıpkı dünyanın dışına çıkıp uzaydan dünyaya bakmak gibi. Bunu yapabildiğimiz zaman gözlemlerimiz dünya üzerindeyken yaptığımız hesaplamalarla uyuştu ve dünyanın uzay boşluğunda güneşle ve sonra güneş sistemiyle sonra samanyolu galaksisiyle olan karşılıklı kütle çekim ilişkisi sayesinde asılı olarak durduğunu öğrendik. Ve bunu dünyadan kurtulma hızını (11 km/ saniye) sağlayıp dünya dışına çıkabildiğimizde yaptık. Demek ki teorik olarak evrenden kurtulma hızını hesaplayıp buna uygun bir gemi yapabilirsek evrenin dışına çıkabilir ve kendi evrenimizi gözlemleyebilir ve içinde olduğu ortamı değerlendirebiliriz.
Peki kendimiz? Kendimiz, özümüz neyin içinde? Kendimizi dışımızdan nasıl göreceğiz? Neden hiçlik (yokluk) kuramı felsefi açıdan bu kadar önemli ve kendini yoklaştırma insan için neden bu kadar önemli? Neden kendimizin ne kadar alçakgönüllü ne kadar tevazu içinde olduğumuzu anlatabilmek için ben bir hiçim diyoruz? Hiçliğimizi büyüttüğümüz oranda insanlığımızın büyüyeceğini ve yükseleceğimizi neden düşünüyoruz?
Çünkü hiçlik kavramı ve kendini hiçlikte yok etme, insanoğlunun çok eski yıllardan beri çok önemli bir çabasını oluşturmakta. Eski çağlardan günümüze gelen bütün ezoterik öğretilerde kendi içine girme, orada kendini yani dışarıdan görünenin dışında var olan kendini bulma kavramı vardır. Ve bütün öğretilerde bunu yapabilmek için kendini yok et, hiç ol, dünyasal bütün bağlarından arın, nefsini yok et denir. Neden?
Bir düşünce insanı için sorgulamak, yani her şeye sorular sormak en önemli yaşam mücadelesidir. Bilim ve özgür düşünce ancak sorgulamalar yoluyla yükselebilir. Kendimizi yok edebilmek için önce kendi içimizde büyük bir mücadele vermeliyiz. Ve tabularımızı, inançlarımızı, dogmalarımızı, toplumun bize dayattığı ne varsa önce sorgulayabilmeli yani neden ve nasıl sorularını sorabilmeli sonra onların tümünü çöpe atmalıyız kendi içimizde. Ancak o zaman gerçek özgür düşünceye ulaşabilir ve kendi hiçliğimize ulaşmaya çalışabiliriz. Peki diyelim ki bütün inançlardan, tabulardan soyutladık kendimizi, nasıl bir hiç olacağız? Hiç olsak kendimizi nerede bulacağız? Boş bir evrenin içinde mi? Bir boşluk yokluk duygusunda mı? o noktadan sonra gidilecek, varılacak yeni hedef ne olacak peki?
Tıpkı evrenlerin dışındaki evrenler ve onların dışında yeni evrenler gibi, bunun da cevabı yok. Önemli olan sanırım ilk hedefimiz olan ilk yokluğumuza ulaşmak ve bunun için gerekli yöntemleri uygulamak. Peki bu yöntemler nedir, kendimiz mi yapmalıyız, yoksa bunu bize uygulatacak kurumlar var mı?
Musevilerin Kabala öğretisini uyguladıkları BnaiBrit var mesela. Doğru uygulama yapıldığında çok değerli olduğunu bildiğim tasavvuf var. Budizm, Yoga var, Masonluk var ve Şamanizm var. Bu kurumlardan birinin içinde olabilir ya da kendi uygulamanızı yapabilirsiniz. Önemli olan şu; İsa’nın vurguladığı çok önemli bir söz var; “Ailenizden, annenizden, babanızdan, karınızdan, çocuğunuzdan nefret edin benim öğretime öyle gelin”. Burada gerçek bir yok oluş var dikkat ederseniz. Gerçek bir kendini bırakma, kendinden uzaklaşma, kendinle hesaplaşma ve kendini öldürme. Sonra içindeki sana ulaşma yolculuğuna çıkma ve ulaşınca kendine, bütün nefsinle birlikte her şeyini yok etme ve kendi ana benliğine ulaşma.
İşte bu nedenle meditasyon denen uygulama var. Kendi içinden çıkma ve kendine ulaşma yolculuğu. Kendini birken iki etme, nefsini, maddi arzularını, maddi bağlarını, dünyasal tüm bağlarını koparma ve bunların sonucunda vardığın hiçlikte yine kendini bulma yani bilgiye ulaşma.
Kolay mı? Düşünülemeyecek kadar zor. Tek başına mümkün mü? Yol her zaman tek başına yürünmek zorunda zaten ama, bu yolda her insanın rehberlere ihtiyacı var. Yine kendi yolunda hiçliğe varmak için yürüyen ama sizden bir adım önde olanların rehberliğini almak, sonra öğrendiğinizi bir adım gerinizde olanlara öğretmek. Ama sadece bir adım. İki adım ileriyi öğrenmemeli, iki adım geriye öğretmemelisiniz. Neden? Çünkü sindirilmemiş bilgi, insan aklında tepkilere neden olarak onu gittiği yoldan alıkoyar. O yüzden sadece bilgiyi sindirdikten sonra, uygulamalarını doğru şekilde yapabildikten sonra yeni bilgiyi almalıyız. Yolculuğumuz çok zor çünkü sürekli olarak içimize dönük kalmak zorundayız.
Peki bu maddi dünyada yaşamıyor muyuz? İşimize gitmiyor muyuz? İnsanlarla dünyasal temaslar kurmuyor muyuz, kurmayacak mıyız? Evet elbette. Bunların hepsi gerçekliğin birer parçası. Hepsini yapacağız mecburen ki, bunları yapmak istemeyen özellikle Uzak Doğu kültürü içinde yaşayanlar yüksek dağlarda ömürlerini geçirmeyi tercih ediyorlar bildiğiniz gibi, peki hepsi hakikate varabiliyorlar mı? Elbette bunu söylemek mümkün değil. Kimi bir noktaya varır kimi varamaz. Ama bu dünyaya bir amaç için gelmişsek eğer, bir ayağımız maddi dünyada kalıp varoluşumuzun gereğini yerine getirmek zorunda. Bir ayağımız da öte tarafa gidip evrensel var oluşumuzun gereğini yerine getirmek zorunda. Tıpkı aynı bedende birken iki olmayı öğrenmek zorunda olmamız gibi, yaşamımızda da bu ikiliği, yani dualiteyi gerçekleştirmek zorundayız. Bu anlamda baktığımızda yoksa YingYang sadece iyilik ve kötülüğü ya da zıtlıkları değil de, bu ikili bu dünya ve öte dünyadaki aynı anda yaşayan benlerin mücadelesini simgeliyor olmasın ne dersiniz? Bizler kendi içimizdeki kendimizi kendi aynamızda değerlendirip, onu affedip, hem içimizdeki beni, hem dışımızdaki beni tabularından, bu dünyaya kalın halatlarla bağlı kölelik zincirlerinden ayırmadıkça kendi asıl canımızla (nefsimizle) bir araya gelemeyiz diye düşünüyorum. Bunun için de egomuzdan sıyrılmalı, nefsimizi kontrol altında tutmayı öğrenmeli, aşırılıklarımızdan ve gerek maddi gerek makamsal güçlerimizi kötüye ya da sadece kendimize kullanmaktan vazgeçmeliyiz. Dünyasal yaşamın gerektirdiği bütün maddi öğeler yaşamımızda olmak zorunda olsa da onları kontrol edebilmek, ulaşmamız gereken ilk hedeftir. İkinci hedef olarak egomuzdan, kibrimizden sıyrılmak, sonra inançlarımızın bizi bu dünyaya bağlayan bağlarından kurtulmak ve her şeyi sorgulamaya başlamak zorundayız. Ancak o zaman gerçek bir hiçlik içindeki birçok evren içindeki bir evrenin içindeki küçük bir dünyada yaşayan, sadece kendine önemli birer varlık olduğumuzu ve bu büyüklüğün içinde bir hiçten daha küçük olduğumuzu kavradığımızda, hiçliğimizin boyutlarının bizi götürdüğü o müthiş huşu içinde belki kendi gerçek varlığımıza ve ana bilgiye kavuşmayı başarabiliriz ama bu yol çok zor ve sarp yamaçlar, derin vadiler, uçurumlar, okyanuslar, ateşler, fırtınalar, yer kaymaları, heyelanlar, çığlarla dolu. Elementlerin zorlu sınavlarından geçerken havanın, ateşin, suyun bize getirdiği canı, yine bu elementleri aşmamızda yardımcı olabilmesi için kullanmamız gerekiyor.
Belki bunu kendi ruh kümemizdeki kardeş ruhlarımızla, ama yolculuğumuz boyunca sadece kendi hiçliğimize ulaşmaktan sorumlu olarak, evrensel duvarda yerini alacak tek bir bireysel tuğla parçası olarak kendimizi yontmaya başlayarak yapmalıyız.

5.044 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Tolerans KavramıTolerans Kavramı İki dünya savaşı ve birçok küçük savaşlarla geçen 20. yy son günleri İnsanlık âlemine artık zorbalık, bağnazlık ve istibdat günlerinin geride kalacağı bir 21 yy umudunu yeşertmişti. Oysa […]
  • Biz hep Ortadoğulu kalacağız!Biz hep Ortadoğulu kalacağız! Şimdi sizle beni çok etkileyen bir anımı paylaşacağım... Kızım çok bilinen bir ilköğretim kolejinde okurken, 7'inci sınıfta bir İngiliz öğretmen geldi; 20'li yaşlarının ikinci […]
  • Eğer Ben Varsam…Eğer Ben Varsam… Bir an tüm öğretileri bir kenara koyun. Dünyayı algılamayı ve sormaya başladığınız anı düşünün. İşte tam o anda sizin için dünya ve evren var oldu. Siz bilincinizi yitirip dünyadan göç […]
  • İnsanın Fabrika Ayarlarıİnsanın Fabrika Ayarları "Bin sene de okusam ne biliyorsun diye sorsalar bana; 'HADDİMİ BİLİRİM' derim." Hz. Mevlana Bugün bu sitede ilk yazım ve iki çocuk babası olarak benim için çok özel. Zira en büyük […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler