Orman Cini…
Annesi sadece tek sözcüküş cümleler kuran bir çocuk, bağır bağır ağlamaya başladı uçakta.
Hemen ama, hemen önümde.
Oysa ben, uykusuz bir gecenin ardından kavanozda unutulmuş kelek turşusuna dönmüş beynimi, uçakta sızdıracaktım.
Olmadı…
Çocuk değil, şişeden kaçmış orman ciniydi mübarek.
Onlar böyle olurlar, orman cinleri yani.
Varoluş amaçları, kavanozda unutulmuş kelek turşularına yol göstermektir.
Bağırmak suretiyle nefes alır bunlar.
Taleplerini ağlayarak belirtirler.
Bağıııııırrrrr baaaa ğııııırrrrrrr rrrrrrr…!
Anne olacak tek sözcüküş cümle haznesi cini havaya kaldırıyor ha bire…
Kaldırıp bana çeviriyor ki ses kayıpsız ulaşsın fakire.
“Bir saatlik uçuş, biter hemen” dedim, ne ki bir saat?
Hemen geçer… Gider evde uyurum.
Ama uçak kalkmıyor.
Kalksa, saymaya başlayacağım, pistte bekliyoruz.
Ses azalmak yerine, yükselen bir performansa dönüştü.
Gözlerimi kapadım, susarlar belki diye bu cin parçası ile anası olacak sözcüküşü bir su kuyusuna salladım.
Umut işte…
Kuyuda ses yankı yaptı, bin beter oldu.
Daha pilot motorları bile çalıştırmadı.
Biter mi bu gece…?
Ses bukle bukle kıvrılıp uçağın içindeki tüm boşlukları doldurdu.
Her yer sesle dolunca, koltuklar, yolcular, koridor, çalışmayan motorlar… Tüm uçak sese dönüştü.
Bir adım sonra ses, kendi maksimumunu aşıp, uçak dışına da taştı.
Artık maddeyi, zamanı, mekanı… herşeyi aşmak suretiyle her şeye dönüşmüştü… Sadece o ve ben vardık.
Sadece o ve ben …
Önünde diz çöküp, onu kabul ettim özgür bıraktım ve teslim oldum.
Ben de yok oldum.
İşte o an ses kesildi.
O da yok oldu.
Gözümü kapadım, ne kavanoz vardı ne turşu, ne de ben …
Sızdım gittim.