Korona bizi nasıl bir geleceğe sürüklüyor ?
Bir sürü insan, bir sürü şey söylüyor.
Ortalık çok karışık, biraz derleyip, toparlamaya çalıştım.
Anahtar sözcük: “belirsizlik”
Evet, ortada bir kocaman belirsizlik var, bu nedenle de gerçekçi taktikler ve tahminler geliştirilemiyor.
Gelecek projeksiyonlarını daha çok sektörel bazlı ve kısa dönemli yapabiliyorlar.
Örneğin, “Turizm de ne olacak?” sorusuna yaklaşık bir cevap var da, turizm etkisiyle işsizlik ve gıda sektörü ne kadar etkilenecek?
Bilinmiyor.
Konuyu bir özetleyeyim izninizle.
İki ana görüş var.
1. Pek değişen bir şey olmaz, ekonomik bir sarsıntı olur, en çok bir yıl sonra piyasalar toparlar. Eski düzen sürer.
2. Tüm Dünya’da değişim beklentilerinin zirve yaptığı bir anda, virüs bir tetikleyici olacak; çarpan etkileri ile, uzun vadede her alanda ciddi değişimler beklenmeli.
Dediğim gibi, iki görüş de, çok dayanaksız öngörüler üzerine kurulmuş.
Biraz bakalım mı?
Mevcut durumda elimizde ne var…?
Birkaç gösterge üzerinden ilerleyelim.
Örneğin, “ekonomi”.
Deniyor ki:
Küresel pazardaki üretime %16 katkı veren Çin ekonomisi diğer tüm pazarlarla entegre durumda.
Çin’i etkileyen bir şok, dalga dalga yayılıyor.
• Arz şokları, kısıtlı tedarik zincirleri ve kredilerin azalması nedeniyle ekonomik durgunluğa yol açan bir etki olacak.
• Yüksek belirsizlik nedeniyle tüketicilerin tedbirli davranışları, harcamaları sınırlama çabaları krizi hızlandırır.
• Yüksek iş kayıpları beklenmeli.
Gıda güvenliği açısından bir sorun olur mu?
Aç kalır mıyız?
Dünya Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) ne diyor, bakalım:
• «Şu an itibariyle herkes için yeterli yiyecek var, paniğe gerek yok. 2020 için buğday ve diğer başlıca temel mahsullerin görünümü olumlu»
• «Ancak, Nisan ve Mayıs aylarında gıda tedarik zincirlerinde aksamalar bekliyoruz. Hareket kısıtlamaları çiftçileri ve gıda işletmelerini gıda üretim işlerinden alıkoyabilir. Gübre, veteriner ilaçları ve diğer girdilerin yetersizliği tarımsal üretimi etkileyebilir. Restoranların kapanması, bakkal alışverişlerinin azalması, taze ürün ve balıkçılık ürünlerine olan talebi azaltarak üreticileri ve tedarikçileri etkiler…».
• “Afrika, Latin Amerika ve Karayipler gibi bölgelerde kırılgan nüfuslar yoğun, buralarda açlık ortaya çıkabilir”.
Hımmm… !
Diyor ki, yemek var ama, her zamanki gibi parası olana.
Garibanlar yine aç…
Türkiye’de durum ne?
2019 yılı itibarıyla buğday – arpa – yulaf üretimimiz 35 milyon ton; ayrıca ek olarak 8 milyon ton buğday ithal edildi.
Yani…?
Tüketimimiz yıllık yaklaşık 18 milyon ton.
Ama, unlu mamul işleyip dışarıya satış çok.
Yine de, hububat, bakliyat, mısır ve et açısından büyük sorunlar beklenmiyor.
Sebze – meyve durumu bu yaz belli olacak.
Her şey tedarik zincirlerine bağlı.
Tarımda gübre, kimyasal ilaçlar, veterinerlik ilaçları, tohum çoğunlukla dışa bağımlıyız.
Zincir durdu mu, üretim aksar.
En kritik sektörlerden biri turizm.
• Küresel ölçekte %20-30 düşüş bekleniyor.
• Parasal karşılığı 450 milyar dolar civar.
Karantina uzadıkça bu sayılar artıyor.
• Türkiye’nin 2019 turizm geliri 34.5 milyar dolar. 2020 hedefi «50 milyon turist, 50 milyar dolar gelir» idi.
• Sezonu bu şekilde (sıfır) kapadığını varsayıyor şirketler.
• En büyük sorun, biriken borçlar nasıl ödenecek?
Turizme bağlı olarak havayolu şirketlerinin durumu da kötü.
Asya -Pasifik hattındaki havayolu şirketlerinin 88 milyar dolar zararı öngörülüyor; Avrupa için 76 milyar; Afrika için 4 milyar; Kuzey Amerika için 50 milyar dolar… Tüm sektörün geneli için beklenen zarar 252 milyar dolar.
Turizm çok yönlü bir sektör.
Bu oteller için gıda hammaddesi sağlayan üreticiler var.
Çalışanlar var.
Acenteler var.
Belediyeler var.
Yerel esnaf var.
Reklam ajansları var … var da var.
“Çok şey değişir arkadaş” diyenler, şimdilerde “yeni normal” tanımı yapıyorlar.
Yani, diyorlar ki, o bildiğimiz eskinin normali bitecek, yeni normalimiz olacak.
Bunların bir bölümü de “iyi ki geldin ey korona” durumunda, tef çalıyorlar.
Neymiş bu yeni normal (iyisiyle – kötüsüyle)?
• Örneğin, daha uzunca bir süre, insanlar kalabalık – topluluk halindeki etkinliklere katılamayacaklar.
• Gelişmekte olan ekonomiler sistemi tümüyle kapatamayacakları için, ikinci, üçüncü salgınlar beklenebilecek.
• İşten çıkartmalar artarken, insan yerine robot teknolojilere yönelim olacak, daha az insanla iş yapma tercih edilir olacak.
• Küresel ölçekte siyasi kutuplaşmanın – çatışmaların, hak ihlallerinin artması beklenebilir.
• Oxfam’ın yaptığı bir çalışmaya göre, Dünyada yarım milyar insanın yoksulluğa sürüklenmesi mümkün.
• İnsan ticaretinin artışı ve ülkelerde siyasi güç boşlukları doğması nedeniyle güvenlik sorunlarının yaşanması beklenebilir.
• Dijitalleşme artıyor.
• Bulaşma korkusu insanların gıda satın alma ve tüketme şekillerinde bir değişiklik oluşturması umuluyor.
• Daha düşük restoran trafiği, artan e-ticaret teslimatları ve evde yemek yeme alışkanlığı.
• «Zaten, tedarik zincirlerini “yeni normal” e dönüştürmenin ortasındaydık – COVID-19 şimdi bunu hızlandırıyor. Bu sayede muhtemelen iki konsepti birleştireceğiz: “her yerde tasarım, her yerde üretim” ile “kişiselleştirilmiş ürünleri hızlı ve sürdürülebilir bir şekilde kitle pazarlarına sunulması” yeni normal olacak.
Başka bir deyişle bu “yerel olarak çalışacak küresel tedarik zincirlerine” yol açacaktır. Minimum karbon ayak izi ve yerel üretim ile kişiselleştirilmiş ürünlerin hızlı teslimatını sağlayacaktır.
• Anlam dünyamızda yeni değerler gelecek, eskinin pek çok değeri unutulacak.
Her konuda olduğu gibi, bunda da Dünyada ki en kırılgan 25 ülkeden 22’si Afrika’da. Susuzluk, açlık, iç çatışmalar, sağlık olanaklarına erişme güçlükleri, HİV gibi diğer hastalıkların yaygınlığı, göçler… gibi pek çok nedenin salgının kolaylıkla kontrol edilememe ihtimalini güçlendireceği varsayılıyor.
Orta ve uzun vadede, Afrika’nın kabararak patlamasını ve Batı’ya mülteci akınlarında büyük dalgalar oluşturmasını güçlendirici bir etki olacaktır bana göre.
Sonuç itibarıyla, her koşulda durum pek iç açıcı değil.
Yöneticiler ne yapmalı?
Bana sorarsan, şayet bir yönetici mevcut düzenden besleniyor ve iktidarını o düzenden sağlıyorsa, insanları tecritle evde tutmamalı. Evde izole kalmak değişim beklentisini, arzusunu ve gerçekliğini artırıyor. Çünkü, evde beklerken eskinin normal hayatına dair algısal süreç kırılıyor, kısa bir bocalamanın ardından insan aklı yeni çözümler aramaya başlıyor.
Belirsizlik içinde sürekli beslenen korku ve endişe, yeni düzen isteğini kamçılıyor.
Bu durumda, mevcut düzenin iktidar sahibi, mümkün olduğu kadar insanları sokakta ve gündelik hayatın bilindik düzeninde (normalde) tutmalı ki, insanlar kötü de olsa bildikleri ortamda kalsınlar (bildiği ortam belirsizliği engeller), böylece değişiklik talebine (yeni normale) yönelik beklenti ve arzu oluşması engellenir.
Di mi ama…?