felsefe taşı

Neye Tıklasam Yarıyor!

Neye Tıklasam Yarıyor!
Şubat 07
14:57 2014

Obezite, insan vücudunda yağ hücrelerinde depolanan doğal enerji stoklarının ciddî risk oluşturacak düzeyde artması olarak tarif edebileceğimiz bir hastalık. Obeziteye sebep olan en önemli etken sağlıksız beslenme ve hastalığı iyi edecek olan çare de yine aynı etkene bağlı, yani sağlıklı beslenme…

Clay Johnson, Obama’nın 2008 seçim kampanyasının dijital ayağını yürüten şirketin (Blue State Digital) kurucusu ve bir çok ödüllü projeye öncülük etmiş bir teknoloji uzmanı, hatta teknoloji aktivisti. Şimdilerde de şeffaf devlet konularında çalışıyor ve devletin elindeki verileri halka açması için projeler yürütüyor. Ülkemizde de Ufuk Yayınları tarafından yayınlanan “Bilgi Diyeti” isimli kitabıyla dijital dünyamıza toplumsal ve bireysel boyutta tahliller ve öneriler sunuyor…

Johnson’a göre ; “yönlendirilmiş yanlış beslenme sonucunda ortaya çıkan obezitenin bir benzeri bilgi toplumununda da yaşanmakta. Yönlendirilmiş yanlış bilgilendirme süreçleri bireyleri bu kez zihnen şişmanlatmakta ve onları bilgi obezi haline getirmekte.”

Çünkü pizza brokoliden daha lezzetli…
Bunun anlamı, hoşumuza giden şeyler sunulduğunda onları tercih etme eğilimimizin daha yüksek olması. Clay diyor ki, ABD’de Fiduciary Responsibility, yani kanunen bir şirketin hissedarlarına para kazandırmasının onun asıl sorumluluğu olarak kabul edilmesi , gıda endüstrisinin ana problemi. Çünkü bir gıda şirketi insanlara daha çok şekerli yiyecek sunduğunda bu daha çok satış yapmasına sebep oluyorsa doğal olarak ürünleri de bu şekilde üretip sunacak piyasaya. Şu anda gıda endüstrisinin tam olarak yaptığı da bu. Biz daha kalorili şeyleri tüketmeye eğilim gösterdikçe onlar da kar arttırmak için basıyor şekeri, basıyor glukozu.

Johnson, bu mantığın aynı şekilde medyada da geçerli olduğunu söylüyor. Medya şirketlerinin tek sorumluluğu para kazanmak. Bunu da reyting yükselterek artırabiliyorlar. Bu yüzden insanlara doğru ve yararlı bilgi değil, onları ekrana kilitleyecek içerikler sunmalarından daha doğal bir şey yok.

Kendini giderek yalnız hisseden modern insanın, eksikliğini en kuvvetli duyduğu psikolojik ihtiyaçlarından birisi onaylanma arzusu. İnternetin sağladığı etkileşim, bu onaylanma arzusunu gideriyor.Biz doğamız gereği nasıl pizzayı brokoliden daha çok seviyorsak, konu medya olunca da doğru bilgiden çok onaylanmaya, inandığımız şeylerle ilgili kanıtlar görmeye ihtiyaç duyuyoruz.
Diyelim ki Facebook sayfanızda politik görüşünüzün ne olduğunu belirttiniz. Facebook’ta güncellemeleri okurken sağ sütunda dikkatinize sunulan reklamların, mümkün olduğunca sizin politik görüşünüzle paralel olan markaların, ürünlerin tanıtımını içermesi bir tesadüf değil!

İş sadece reklamlarla kalsa iyi. Medya sitelerine “içerik sağlamak” amacıyla kurulmuş olan içerik fabrikaları, günün her saati gelişen olaylara göre en çok tıklanma potansiyeli olan konuları tespit ediyor ve hazırda bekleyen “yazar”larından o konularla ilgili bir “yazı” yazmalarını talep ediyor.

Birkaç yüz kelimelik bu yazıların yarım saat gibi kısa sürelerde hazırlanması gerekiyor. Yayınlandıktan sonraki bir kaç saat içinde ise o yazının ne kadar tüketildiği (kaç tıklama aldığı) tespit ediliyor ve yazara ödemesi buna göre yapılıyor. Her şey anlık olarak bireylerin o anki ruh hali ve profiline en uygun içeriği oluşturmaya odaklanmış durumda.

Sürekli tüketmeye zorlanan bireyler de birkaç dakikalığına eline aldığı tabletini çoğunlukla bu yüzden saatlerce elinden düşüremiyor. Bakacağı bir kaç eposta, ancak girip çıktığı sayfa sayısı belki düzinelerce. (Bu size de süpermarket alışverişlerini anımsatmıyor mu? Birkaç parça şey almak için girip, koca bir sepetle kasaya giden tipik tüketici).

Bilginin kirli olduğu bir toplumda fikir sahibi olmak, öyle sanıldığı kadar kolay değil. Gazete, televizyon, internet ve dergilerden alınan bilgilere, ne kadar güvenilir olduğu bilinmediği halde sorgulamadan itaat ediliyor.Amerikalı uzman, “İnsan bir kez bir şeye ikna olmaya başladıysa, onun bırakın doğruluğunu araştırmayı, tartışılmaz bir kanıtla karşılaşsa bile gerçeği görmezden gelip, yalanlayabilir” diyerek insanın bilgiye mahkûm olabileceğini savunuyor.

Clay Johnson’ın özellikle altını çizdiği önemli bir konu, sağcı basının, özellikle Fox’un bu kendi kitlesine oynarken gerçekleri çarpıtma hilesinin artık solcu basın tarafından da keşfedilmiş olması. Bu da, her politik görüşteki kişinin sadece kendi görüşündeki medyayı tüketerek kendini doğruladığı bir iklim yaratıyor.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, konuyla ilgili bir röportajında, Lazarsfeld ve Merton gibi kuramcılara dayanarak medyanın uyuşturma etkisi olduğunu söylüyor. Bu kurama göre “Medyanın bize sunduğu kirletilmiş bilgi karşısında hiçbir eyleme geçmeden pasifize oluyoruz. Günlük sorunlarla ilgili bize verilen eksik veya çarpıtılmış bilgilerle vicdanlarımızı rahatlatsak da eleştirel bakış açımızı tamamen yitiriyoruz.”

İnceoğlu’na göre bilgi kirliliğini bilmekten öteye geçemeyen bir toplumda bu kirliliği ortadan kaldırmak çok da mümkün değil. Çünkü bilgi her zaman üretilerek değil, yok edilerek sistemde meşruiyet sağlıyor. Haber görüntüsü altında bilgisizleştirici haberler sunuluyor.

BİLGİ DİYETİ yapılabilir mi ? Johnson’a göre evet…

Bilgi obezliğine karşı yapılacak şeyler de yok değil. Öncelikle “bilinçli tüketici” olmalı. Önerilen yöntemleri bir disiplin olarak kabul etmeli ve uygulamalı. Aksi halde, kendinize zorla yasak koyarsanız daha çok tükettiğinizi göreceksiniz. Tıpkı zorla diet yapanların dieti bıraktıktan sonra eskisinden daha kilolu hale gelmesi gibi. Johnson’un önerdiği yöntemler şu şekilde :

1- Bilinçli içerik tüketimi
İnternette hangi sitede ne kadar vakit geçirdiğimizin farkında olmamız önemli. Kişisel bilgi tüketiminin monitör edilmesi ve farkındalığı çok önemli. Bu konuda RescueTime.com ya da benzeri bir yazılımdan yararlanabilir ya da kendimiz bir günlük tutabiliriz.

2- Zaman planlama
E-posta, sosyal medya, haber siteleri gibi sık kullandığımız alanlarla ilgili kurallar koyarak buraları bu kurallar dahilinde ziyaret etme. Akıllı telefonların alarm olarak kullanılmaması. Sabah telefonla uyandırıldığımızda telefonu elimize alır almaz e-posta ve sosyal medya okumaya başlayarak kaçınılmaz bilgi obezitesi döngüsüne giriyor uz.

3- Sorumlu tüketim – parasını vermek
iTunes, Netflix gibi paralı üyelikle çalışan yerlerden içerik almayı tercih etmemizi öneriyor Clay. Çünkü bedava içeriğin bedeli piyasa koşullarıyla ödendiği için bedava olan her bilgi kaynağında bir miktar hedef kitle optimize edilmiş içerik karşımıza çıkacak.

4- Yapımcı olmak
Kendi içeriğinizi üretin diyor Clay. İçerik üretimine de el atmamızı, her birimizin birer yapımcı olmasını öneriyor. Bunun için önerdiği yöntemlerden birisi AdBlock, BlockPlus,Sanebox gibi yazılımlar yardımıyla gelen reklam ve benzeri içerikleri engellemek.

Facebook, twitter , gmail , outlook ve tarayıcınızın bildirim (uyarı) ayarlarını ihtiyacınıza göre değiştirmek. Böylece bildirimleri siz onları incelemek istediğinizde incelemek.

En önemlisi ise , özellikle de yaratıcı alanlarda ve üretimle ilgili işlerde çalışanların sabahları herhangi bir kanaldan içerik tüketmeden önce kendi işlerini tamamlamaları. Sabah güne tüketici değil üretici olarak başlamak, o günün tüm ilerleyişini değiştiriyor.

Yerel kaynaklardan bilgi almaya önem vermek, kendi çevremizde olup bitenlerle ilgilenmek de önemli.

“ Eğer medyanın daha iyi olmasını istiyorsak, işe daha iyi medyayı tüketerek başlamalıyız”
– Clay Johnson

Önemli Not :
Okumuş olduğunuz yazının çok büyük bir bölümü konuyla ilgili kaynaklardan derlenerek ve doğrudan alıntılanarak düzenlenmiştir. Aşağıda listesi verilen Türkçe ve İngilizce kaynaklardan faydalandım . Söz konusu kitabın yalnızca, internet üzerinde okumaya izin verilmiş orijinal sayfalarını okumuş bulunuyorum…

Kaynaklar :
_The Information Diet: A Case for Conscious Consumption / Clay Johnson (google books üzerinden)
_Yalçın Pembecioğlu _ bigumigu.com/
_Tuğba Kaplan _ Zaman Gazetesi
_Tanol Türkoğlu_ http://ooofoffline.wordpress.com/
_Clay Johnson_ lifehacker.com
_Nick Bilton _ http://bits.blogs.nytimes.com/
_Scott Simon ‘s author interview _ npr.org

5.544 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • JFK’in İnsanlığa Bıraktığı MirasJFK’in İnsanlığa Bıraktığı Miras Tarih 22 Kasım 1963. Günlerden Cuma. Yer Dealey Plaza. Bahardan kalma bir günün yaşandığı o Cuma günü, Teksas Dallas’ın şehir merkezinin batısında bulunan ve adını 1859 – 1946 yılları […]
  • Kirlidir SavaşlarKirlidir Savaşlar Hep beraber oturduk, kimin haklı kimin haksız olduğunu tespit etmeye çalışıyoruz. Savaşın ilk kurbanıdır masumiyet. Ama propaganda araçları güçlendikçe masumiyet yıkılmamış da ayaktaymış […]
  • Sarıkamış faciası ve Devrim Şehidi KubilaySarıkamış faciası ve Devrim Şehidi Kubilay Aralık Ayının 22 si ve 23 ü, iki büyük yaşanmış olayı hatırlatacağım ve anacağım! • Sarıkamış’ta soğuğun yok ettiği bir orduyu! • Devrim Şehidi Kubilay’ı! Sarıkamış […]
  • Dünya Emekçi Kadınlar GünüDünya Emekçi Kadınlar Günü Bugün aslında Dünya Emekçi Kadınlar günü, ve kutlu olsun. Ama dışarıda, ya da evinde üretime katılma faaliyetinde olsun ya da olmasın, bütün kadınlar emekçi, bu yüzden bugün aslında bütün […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler