felsefe taşı

Sır

Sır
Mart 12
08:15 2021

Jenny çantayı açamazdı. Çanta açılırsa içindeki kaygılar dışarı atlardı ve kim bilir sonra neler olurdu.“Saçmalık,” dedi yaşlı kadın,“Bir kaygının en nefret ettiği şey başka birisi tarafından görülmektir. Eğer büyük veya küçük herhangi bir kaygın varsa bunun üstesinden gelmenin en sihirli yolu onları yavaş yavaş ve birer birer başkalarıyla paylaşmaya başlamaktır. Sonra bir bakmışsın hepsinden kurtulmuşsun.”
Uykusu gelmişti. Ona rağmen beş yaşındaki meraklı gözlerinin henüz kapanmaya niyeti yoktu. “Devam et,” dedi kararlı bir şekilde, “Devam et anne.” Israrcı bir çocuktu. Dediği yapılmazsa feryadı koparan tiplerden. Bir keresinde, sanıyorum iki yaşlarındaydı, istediği şeyi almadığımız için marketin ortasında kendini yere atıp tepinmeye başlamıştı. Yanımızda olan annem için bu çok fazlaydı. İkimizi savaşın ortasında bırakıp olay yerinden hızla kaçmış arabaya saklanmıştı. Döndüğümüzde,“Babasına çekmiş,” demişti kızgınlıkla, “Sen hiç böyle bir çocuk değildin.” Haklıydı. Israrcı bir çocuk değildim. Sadece ısrarlara dayanamayan bir anneyim. O yüzden okuduğum kitabı yavaşça tes çevirip göbeğimin üzerine yerleştirdim. “Tek bir şartla. Hemen uyku pozisyonuna geçersen devam edeceğim.”
Bir şeyler mırıldanıp istemeyerek de olsa sırtını bana çevirdi. Kolunu yastığının altına sokup, “Hadi,” dedi, “Devam.” Yakın gözlüğümü çıkarıp kitabın üstüne koydum. Hemen yanımda, yattığımız yatağın başucunda duran abajurun ışığını söndürdüm. “Anneee,” dedi. “Şşş. Kitap okumayacağım. Sana bugüne kadar kimsenin bilmediği bir sırrımı anlatacağım.” Hemen bana dönüp heyecanla “Gerçekten mi?” diye sordu. “Gerçekten. Ama şimdi hemen pozisyonunu al!” Karanlıkta göremesem de güzel dudaklarının memnuniyetle kıvrıldığını tahmin edebiliyordum. Kim sır duymak istemezdi ki? Heyecanla başını ve kolunu yastığına yerleştirirken, ben de az önce okuduğum kitaptaki yaşlı, bilge kadının tavsiyesine uyarak anlatmaya başladım.
Doksan dört yılının ilki mi, sonu mu olduğunu hatırlayamadığım baharlarından biriydi. On üç yaşın verdiği hormonel her türlü değişiklikle, kendimi yetişkinden de yetişkin sanarken sadece bir çocuktum. Güzel havanın ve can sıkıntısının, yollarını bizim apartmanın bahçesinde kesiştirdiği kızlı, erkekli dört çocuktan biriydim. İlerleyen senelerde hayatıma girecek, defalarca seyredeceğim, şu anda bile en sevdiğim filmler listesinde ilk beşteki yerini koruyan ‘Stand by me’ filmini henüz izlememiştim. Tam olarak bir cesedin peşine düşmüş dört çocuk olmasak da o gün, insanların posta kutularına gelen mektupların peşindeki çocuklardık biz.
Fikir ilk olarak hangimizden çıkmıştı hatırlamasan da benden çıkmadığına eminim. Çünkü o zamanlar yanlış şeyler yapmaktan çekinen, eldeki her türlü imkanla özene bezene yetiştirilmiş, ailesinin bir dediğini iki etmeyen bir ödlektim. Neydi çocuğun adı? Ali. Kız kaçıranla topumuzu sindiren, hareketli mi hareketli, astığı astık, kestiği kestik Fişek Ali! Fikir ondan çıkmış olmalıydı. Sıkıysa gel Ali’ye “Hayır,” de. Ne mümkün? Diyememiş olmalıyız ki, ellerimizde bulabildiğimiz sağlam olduğu kadar ince dallarla, yirmi dört dairenin posta kutusundan çekebildiğimiz kadar mektup, fatura ne varsa toplamıştık. Bahçenin en ırak köşesinde, gözlerden uzak bir yer bulduğumuzda da hazinemizi incelemeye başladık. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu.
Deniz, elimde kalem saatlerdir önümdeki boş sayfaya bakıyorum. Nereden başlayacağımı bilsem her şey çözülecek ne var ne yok bir nefeste yazacağım biliyorum. İçinde bulunduğumuz durumda nereden başlanır sadece onu bulamıyorum. Belki de en kısa ama en önemli olanla başlayabilirim. Seni özledim.
Yedi yıldır bambaşka bir ülkede, tanımadığım insanlarla, senden kilometrelerce uzakta yaşamak zorunda kalmak o kadar zor ki. Bir de son dört yılda buna, yazma ve konuşma yasağı eklenince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. O zamanki aklımızla neden böyle bir sınırlama getirdik hiç bilmiyorum ama bir şekilde uymak zorunda olduğumu hissediyorum. Ve hatta böylesinin senin için de daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Bu mektubu yazmaktaki amacım, unutacağını hiç düşünmesem de birbirimize vermiş olduğumuz sözü hatırlatmak. Çünkü ben, sadece o söze dayanarak günlerimi geçiriyorum. Senden tek istediğim, mektubuma tek bir kelime dahi olsa cevap yazman. Böylelikle senin de aynı şekilde hissettiğini, sözümüze bağlı kaldığını ve o gün geldiğinde orada olacağını bileyim.
Hayat bize ne sunarsa sunsun, bizi nereye savurursa savursun, seni sonsuza dek seveceğim. Cem.
Ali okumakta olduğu mektuptan kafasını kaldırıp bize baktı. O zamana kadar, aşkın sadece okulumdaki sarı saçlı, mavi gözlü çocuktan ibaret olduğunu düşünen bünyem, okuduğu her kelimeyle allak bullak olmuştu. Diğerleri de affallamış olacak bir müddet derin bir sessizliğe hapsolduk.
Konuşmadan geçen saniyeler, durmuş aklımı yerine getirdiğinde, “Deniz Abla’ya gelmiş bu mektup,” diyebildim fısıltıyla. Apartmanımızın medarı iftiharı, güzeller güzeli Deniz Abla. Geçtiğimiz yıllarda dereceyle üniversite kazanmış, beni her gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle halimi hatrımı soran, nazik Deniz Abla. Her şeyden önemlisi olmak istediğim Deniz Abla.
Az önce hoyrat bir şekilde yırtarak açtığı zarfın arka yüzünü çevirdi Ali. “Bir hafta önce Londra’dan yollanmış”, dedi heyecanla, “Cem orada yaşıyor demek.”
Hemen düşündüm. Cem’i daha önce görmüş olabilir miydim? Deniz Abla’nın yanında genelde kız arkadaşları olurdu. Bir iki erkek de vardı sanki birkaç kere, ama öyle sıradandılar ki, bu mektubu yazan kişi onlardan biri olamazdı.
“Hadi yırtıp atalım bir an önce.”
“Saçmalama Ali,” diye tısladım cümle ağzından çıkar çıkmaz. “Zarfa koyup,yerine bırakacağız.”
Fişek Ali, beklenmedik çıkışıma hazırlıklı değildi. Bir an için ne yapacağını kestiremese de bakışlarını yandaş bulmak umuduyla, başından beri sessizce olayı izleyen Kaan ve Zeynep’e çevirdi.
“Bakın arkadaşlar, zarf yırtıldı. İçine koysak bile, birinin daha önce mektubu açıp okuduğu anlaşılacak. Bugün burada bizden başka bir Allahın kulu var mı? Bizim yaptığımız gün gibi ortada.”
Gittikçe sinirleniyordum. “Ali bak. Bu mektup Deniz Abla’nın eline geçmeli. Belli ki onun için önemli bir durum. Anlaşılırsa anlaşılsın. En fazla özür dileriz olur biter.”
Üzerimizdeki tartışılmaz hakimiyetini bildiğinden “bence oylama yapalım”, dedi sırıtarak, “ne de olsa bu işte hepimizin parmağı var.”
Oylamanın sonucu daha yapılmadan belliydi. Ali’ye olan hayranlığı iki mahalle öteden belli Zeynep ile Ali’nin taban tabana zıttı olmasına rağmen, içinde bir yerlerde hep onun gibi biri olmak isteyen Kaan, elbette ki oylarını Ali’den yana kullanacaklardı. Ve nitekim öyle oldu. Zeynep prensini, Kaan da kahramanını yarı yolda bırakmadı. Bana gelince.Beni zaten tanıyorsun. Israrcı biri olmadım. Annemin de dediği gibi ben, hiçbir zaman senin gibi olamadım. Bu yüzden mektup yerine ulaşmak yerine ufak parçalara ayrılıp çöpü boylarken sadece izledim.
Nefes alıp vermesinden kızımın çoktan derin uykuya geçtiği anlaşılıyordu. Yavaşça yerimden kalkıp odama geçtim. Salondan gelen seslerden kocamın hemen her akşam olduğu gibi maç izlediği belli oluyordu. Yavaşça yatağıma uzandım.Anlattığım kişi beş yaşında ve uyuyor olsa da kimsenin bilmediği sırrımı ilk kez yüksek sesle birine aktarabildiğim için rahatlamıştım.
Başucumdaki komodinin çekmecesinden tüm parçaları bantlarla birbirine tutturulmuş mektubu çıkardım.Ah be Deniz Abla! Acaba verdiğin sözü bu mektuba gerek kalmadan tuttun mu? Ya da Cem. Sen beklediğin cevap hiçbir zaman gelmese de sözüne sadık kaldın mı?
Bu olaydan sonra o binadan taşınana kadar belki onlarca kez Deniz Abla ile karşılaşmıştık. Her seferinde yüzünden eksilmeyen gülümsemesiyle benimle sohbet etmeye çalışmış, benimse tek yapabildiğim gözlerimi kaçırıp koşar adım yanından uzaklaşmak olmuştu. Taşındığımız gün mektubu bu şekliyle de olsa kapısının önüne bırakmak istesem de becerememiştim. Belki de mektuptan ayrılmak istememiştim kim bilir? En nihayetinde çocuktum. Bir çocuğa kim kızabilir?
Mektubu yerine koyup ışığı söndürürken her zaman olduğu gibi içimde hiç susmadan konuşan Polyanna’ya kulak kabarttım. “Onlar için en güzeli oldu,” dedi, “Sen sakın merak etme.” Gözlerimi kapattım.

930 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Memento MoriMemento Mori Adem evlâdı bu ne kibir? Önce bir şeyi doğru idrak etmen lâzım: Dünya ismini verdiğimiz bu gezegende "Işk; bilgi / Îlm" veya seküler tanımıyla "bilim" senden çok önce de […]
  • Mutluluk Nedir?Mutluluk Nedir? Çocukluğumda annemin bana ilk hediye ettiği kitaplardan biri Pollyanna’ydı. İlk anda neden o kitabı seçtiğini anlamamıştım elbette ama annemin gözlerindeki ışıktan ve okumam konusundaki […]
  • Kader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern SavaşKader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern Savaş Gazeteci Lisa Howard sorar: -“Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir? Che yanıtlar: -AŞK. Bu yanıt çok şaşırtmış olmalı ki tekrar etmekten kendini alamaz genç kadın. […]
  • Duygusal KedimDuygusal Kedim Umarım senin kedi seni anlatır… Olmadı söylersin bana, akşam oturur kediyle bir kez daha konuşurum... Senin kedi beni sana anlatamaz anlatamaz ki, sevdiğim, arkadaşım, can yoldaşım, […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler