Lilith – Sümer tabletlerinde -1
Lilith Kelimesinin Etimologları:
Eski Sümer’de (Mezopotamya) Lil, fırtına ve rüzgar anlamına gelirdi. Buna Babil-Asur kökenli lilitu kelimesi de uygun düşer ve “dişi şeytan veya rüzgar hayaleti” anlamına gelir. İbrani (ve Arap) kökenli Laila kelimesi ise gece anlamında kullanılır ve etimolojik olarak bu nedenden dolayı geleneksel hikayelerde Lilith ile bağdaştırılır ve Gece Hayaleti olarak tercüme edilebilir.
Bir başka isim türetmesini de Barbara G. Walker bize gösteriyor:
O, Lilith ismini Sümer-Babil kökenli “Lotus” anlamına gelen lilu kelimesinden türetiyor. Böylece Lilith’i Mısır ve Hindistan’ın Lotus Tanrıçalarıyla ilişkilendiriyor. Raphael Patai’ye göre “Kati” de Lilith’in lakaplarından biridir. Hindistan’da Lotus, verimliliğin (özellikle dişi Yoni’sinin) ve yeniden doğuşun olduğu kadar spiritüel saflığın da sembolü olarak görülür.
İnanna, Lilith ve Huluppu-Ağacı
İlk günlerde, en ilk günlerde
İlk gecelerde, en ilk gecelerde
İlk yıllarda, en ilk yıllarda
İlk günlerde, yaşamak için gerekli olan her şey, oluşmaya başladığında
İlk günlerde, yaşamak için gerekli olan her şey, uygun bir şekilde beslendiğinde
Ülkenin sınırlarında ekmek pişirildiğinde
Ülkenin evlerinde ekmek tadıldığında
Gök kendini topraktan çektiğinde
Ve insanın adına karar verildiğinde
Göklerin Tanrısı An, gökleri uzaklara taşıdığında
Hava Tanrısı Enlil, toprağı taşıyıp götürdüğünde
Büyük Yeraltı’nın Kraliçesi, Ereşkigal, yeraltını hükümdarlık alanı olarak elde ettiğinde.
O zaman yelkenleri açtı; Baba yelkenleri açtı
Bilgelik Tanrısı Enki, yelkenleri açtı ve yeraltına yol aldı
Küçük rüzgar taşları üzerine atıldı;
Üşüşen kaplumbağalar gibi,
Büyük dolu parçaları üstüne düştü
Enki’nin teknesinin sancağına yük yapıyorlar
Denizlerin suları, gemisinin pruvasını kurtlar gibi yuttu,
Denizlerin suları, teknesinin kıçını aslanlar gibi kamçıladı.
Bu zamanlarda bir ağaç, tek bir ağaç, bir huluppu-ağacı
Fırat’ın kıyılarında kök saldı.
Ağaç Fırat’ın sularıyla beslendi.
Güney rüzgarları eserek köklerini çekiştirdi.
Ve savurdu yine dallarını.
Ta ki Fırat’ın suları onu uzaklara götürene dek.
Göklerin Tanrısı An’ın sözleri karşısında saygıyla eğilen, bir kadın
O, Havaların Tanrısı Enlil’in sözleri karşısında da saygılıydı
Ağacı nehirden çekerek, konuştu:
“Bu ağacı Uruk’a götüreceğim
Bu ağacı kutsal bahçeme dikeceğim.”
Kendi elleriyle ilgilendi İnanna ağaç ile
Ayaklarıyla toprağı ağacın etrafına bastırdı
Kendi kendine konuştu:
“Ne kadar sürecek, üzerinde oturabileceğim
parlayan bir tahta sahip olmam?
Ne kadar sürecek, üzerinde yatabileceğim
parıldayan bir yatağa sahip olmam?”
Yıllar gitti; beş yıl, on yıl
Ağaç kalınlaştı,
Fakat kabuğu çatlamadı.
O zaman evcilleşmeyen bir yılan,
Yuvasını Huluppu-ağacının köklerine kurdu
Ağacın dallarında Anzu-Kuş kuluçkaya yattı
Ve gövdesinde karanlık bakire lilith evini inşa etti.
Aslında gülmeyi seven genç kadın, ağladı.
Ve İnanna nasıl da ağladı!
(Fakat hiçbiri ağacını terk etmek istemiyordu.)
Şafak söküp kuşlar şarkılarını söylemeye başlarken
Güneş Tanrısı Utu, kraliyet yatak odasını terk ederken
İnanna erkek kardeşini yanına çağırarak şöyle konuştu:
“Ey Utu, kaderlere karar verildiği günlerde,
Bolluk ülkeyi sardığında
Gök Tanrısı gökleri, Yer Tanrısı da yerleri taşıdığında
Ereşkigal Büyük Yeraltı’nı kendi hükümdarlık alanı ilan ettiğinde
O zaman Bilgelik Tanrısı Baba Enki, yeraltına indi
Yeraltı ona karşı ayaklandı ve ona saldırdı …
O günlerde bir ağaç, tek bir ağaç, bir huluppu-ağacı
Fırat’ın kıyılarına kök saldı.
Güney rüzgarları köklerini ve dallarını çekiştirdi;
Ta ki Fırat’ın suları onu uzaklara götürene dek.
Ağacı nehirden dışarı çektim;
Onu kutsal bahçeme götürdüm.
Parlayan yatağımı ve tahtımı beklerken ağaç ile ilgilendim.
O zaman evcilleşmeyen bir yılan
Ağacın köklerine yuvasını kurdu.
Ağacın dallarında Anzu-Kuş kuluçkaya yattı
Ve gövdesinde karanlık bakire Lilith evini inşa etti.
Ağladım.
Ah nasıl ağladım!
(Ama hiçbiri ağacı terk etmek istemedi.)”
Utu, cesur savaşçı Utu,
Kız kardeşi İnanna’ya yardım etmek istemedi.
Şafak söküp kuşlar şarkılarını söylemeye başladığında
İnanna erkek kardeşi Gılgamış’ı çağırdı ve şöyle söyledi:
“Ey Gılgamış, kaderlere karar verildiği günlerde,
Bolluk ülkeyi sardığında
Gök Tanrısı gökleri, Yer Tanrısı da yerleri taşıdığında
Ereşkigal Büyük Yeraltı’nı kendi hükümdarlık alanı ilan ettiğinde
O zaman Bilgelik Tanrısı Baba Enki, yeraltına indi
Yeraltı ona karşı ayaklandı ve ona saldırdı…
Bu zamanlarda bir ağaç, tek bir ağaç, bir huluppu-ağacı
Fırat’ın kıyılarına kök saldı.
Güney rüzgarları köklerini ve dallarını çekiştirdi;
Ta ki Fırat’ın suları onu uzaklara götürene dek.
Ağacı nehirden dışarı çektim;
Onu kutsal bahçeme götürdüm.
Parlayan yatağımı ve tahtımı beklerken ağaç ile ilgilendim.
O zaman evcilleşmeyen bir yılan
Ağacın köklerine yuvasını kurdu.
Ağacın dallarında Anzu-Kuş kuluçkaya yattı
Ve gövdesinde karanlık bakire Lilith evini inşa etti.
Ağladım.
Ah nasıl ağladım!
(Ama hiçbiri ağacı terk etmek istemedi.)”
Gılgamış, cesur savaşçı Gılgamış,
Uruk kahramanı, İnanna’nın yanında yer aldı.
Gılgamış, elli mina ağırlığında bir zırh geçirdi göğsüne·
Bu elli mina’nın ağırlığı ona elli tüy gibi geliyordu.
O yolların baltasını, bronz baltasını savurdu.
Yedi yeteneği ve yedi mina’nın ağırlığı omuzlarında
İnanna’nın kutsal bahçesine girdi.
Gılgamış eğitilemeyen yılanı öldürdü.
Anzu-Kuş yavrularıyla dağlara uçtu.
Ve Lilith evini yıkarak vahşi, ıssız yerlere kaçtı.
O zaman Gılgamış huluppu-ağacının köklerini gevşetti.
Ve ona eşlik eden şehrin oğulları, dallarını kestiler.
Ağacın gövdesinden bir taht oydu kutsal kız kardeşi için.
Ağacın gövdesinden bir yatak oydu İnanna için.
Ağacın köklerinden bir pukku yaptı erkek kardeşi için.
Ağacın taçlarından, bir mikku yaptı Uruk kahramanı Gılgamış için.
Tam sözcük anlamı günümüze dek çözülmemiş olan pukku ve mikku, olayların ilerleyen zamanlarında Gılgamış’a şans getirmemiştir. Pukku’yu kullanırken kendini beğenmişliği, Uruk kadınlarına acı ve gözyaşlarından başka bir şey getirmez; kadınları boyun ve kalçalarından yaralar. Bunun üzerine toprak açılarak pukku ve mikku’yu yeraltına çeker
Kaynak:
Lilith – Vera Zingsem