Kıymık
“Kıymık az öte git hele” adlı mahsun eser.
Bilenler bilir, kıymık milleti ile aram yoktur.
Aram yok dediysem, bensiz yapamaz bu odun ahalisi.
Şimdi sol topukta bir nar tanesi, sol parmakta nur tanesi, kolu hoooopaca kaldırınca, dipten doruğa kıymık manzumesi.
Bilen bilir, yıllar yıllar öncesiydi.
Sen de 20, ben diyeyim 25.
Bir kıymık batmıştı sol el işaret parmağıma.
Minicik ama, minicik… var ile yok arası bir kıymıkcık.
Sevimli şey, ‘günahtır’ dedik, dokunmadık.
Sinsi sinsi gömüldü derinin içine şerefsiz.
Kıymık bu senin şeref dediğinin onun odun geçmişinde yeri mi var?
Hiç yani…!
Önce acı vererek, varlığını belli etti.
Kabul ettik, vardı.
Sonra, sustu… bekledi.
Unutur gibi olduyduk ki, “unutmaaa” dedi ve parmak üstünde şişkinlik yaptı.
“Tamam, varsın” dedik.
Yine sustu, yine unuttuk.
Bu defa hem şişti, hem morardı…”büyüksün kıymık” dedik.
Yine sustu şerefsiz.
Bu “yandım anam” kantosu 20 seneden fazla sahnelerde seyirci buldu.
Valla bak, 20 sene o insan olamadı lakin ben odun olmaya iyice meyillendim.
Gecen yıl “yetti” dedim, zira şeref yoksunu kalas parçası parmağı öyle bir morarttı ki, bir adım ötesi mort …!
Gittim hekim arkadaşıma “alalım bu şerefsizi” dedi.
Resmen operasyon, çevik kuvvet falan geldi, fezleke hazırlandı, bıçak, iğne, balta … derken varlığına son verdik.
Patolojide de ciddi bir şey çıkmadı, ama yine de kendi çapında bir kist oluşturmuş haysiyetsiz vatan haini.
Geçmişi odun değil mi?
Yakacaksın bunları.
Odunsu varlığın varlığı sona erince, bir boşluk hissi sardı mı içimi?
Kolay mı, sen de 20, ben diyeyim 25 sene … Et-kemik gibiydik.
İçindeki odun çıkınca hayat ne anlamsız geliyor, anlatamam.
Boş boş bakıyorsun ufuk çizgisine.
“Gak” diyor biri, “guk” demeyi beceremiyorsun.
Meğer “hayat” denilen gak-guk bir de gubarak imiş.
Geçenlerde, Ankara gibi bir yerde üstelik, önce topuğa, sonra sol el parmağıma sapladım ki, odunlaşma süreci denge içinde oluşsun.
İnsan dediğin ne ki? İki kıymık arası …